SETA > Yorum |
AK Parti'de Yeni Dönemin Anlamı

AK Parti'de Yeni Dönemin Anlamı

Yıldırım'ın önünde Cumhurbaşkanı ile uyum, ekonomik büyümeyi hızlandırma, kalkınma projelerine önem veren bir koordinasyon oluşturma ve partiyi canlı tutma görevi bulunuyor.

AK Parti'nin yeni dönem tercihi belli oldu. Yarınki 2. OlaÄŸanüstü Kongre'de Ahmet DavutoÄŸlu'ndan sonra yeni genel baÅŸkan ve baÅŸbakan Binali Yıldırım olacak.

Yıldırım'ın önünde CumhurbaÅŸkanı ile uyum, ekonomik büyümeyi hızlandırma, kalkınma projelerine önem veren bir koordinasyon oluÅŸturma ve partiyi canlı tutma görevi bulunuyor. AK Parti siyasetinin olmazsa olmaz gördüÄŸü performans konusu ekonomik kalkınma hamleleri...

Hem ülke çapında somut kalkınma projelerinin geliÅŸtirilmesi hem de PKK teröründen zarar gören GüneydoÄŸu ilçelerinde hızlı bir rehabilitasyon sürecinden geçirilmesi anlamında...

Yine de bayrak deÄŸiÅŸimini sühuletle gerçekleÅŸtiren AK Parti'de yeni dönemi bu partinin kendi tarihi açısından ele almak faydalı olacak. AK Parti'nin Türkiye siyasetinde özgün bir yeri var. Daha önce hiçbir partiye nasip olmayan ÅŸekilde kendisini iktidar tecrübesi etrafında oluÅŸturdu.

2001'de kurulduktan sadece bir yıl sonra ülkeyi tek başına yönetmeye baÅŸladı ve hâlâ kesintisiz olarak yaklaşık 14 yıldır iktidarda.

Kurucu lider ErdoÄŸan'ın parti üzerindeki kesintisiz hâkimiyeti- etkisi vesilesiyle iç ve dış politikadaki dönemsel krizler karşısında bütünlüÄŸünü ve gücünü korudu.

ANAP ve DYP gibi merkez-saÄŸ partilerin aksine birbiriyle yarışan fraksiyonlara bölünmedi. Bu baÅŸarıda "dava" fikrinin ve sürekli iktidarda olmanın "toparlayıcı" katkıları bulunuyor.

AK Parti ülkeyi yönettiÄŸi dönemde çıkan her krizde seçimlere giderek etkin bir iktidar partisi olmayı temin etti. Bu aynı zamanda dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilme ve meydan okumalarla hesaplaÅŸma yeteneÄŸi demekti. Konjonktür deÄŸiÅŸimleri ve yerleÅŸik güç odakları ile hesaplaÅŸma zorunluluÄŸu Türkiye'yi daha müreffeh ve zengin yapma hedefi ile birlikte yürümek zorundaydı.

2002-2007 arasında AK Parti, Kemalist vesayetçi bürokrasi ile hesaplaÅŸmasını Avrupa BirliÄŸi sürecinin demokratikleÅŸtirici gündemi eÅŸliÄŸinde gerçekleÅŸtirdi. 2011 seçimlerine kadar olan dönemde ise "muktedir" bir parti olarak Türkiye'yi dönüÅŸtürecek bir konsolidasyonu saÄŸlamaya çalıştı.

Yine bu dönemde etrafındaki bölgelerle ekonomik iÅŸbirliÄŸini öne çıkaran bir dış politika uyguladı. Ancak Arap isyanlarının bölgesel kaosa ve çatışmaya dönüÅŸmesi AK Parti tarihinin en zorlu sınavı oldu.

Halkların tercihlerini bastıran ve ÅŸiddeti öne çıkaran ters dalga dış politikada gittikçe aleyhte konjonktür oluÅŸturdu. Ä°çerde ise gittikçe sertleÅŸen bir muhalefetle öne çıktı. Bu muhalif gidiÅŸat Mayıs 2013'ten günümüze bir seri kriz (Gezi olayları, 17 Aralık darbe teÅŸebbüsü, Kobani olayları ve PKK terörünün yeniden baÅŸlaması) olarak kendini gösterdi. Etkileri yoÄŸun ÅŸekilde devam eden söz konusu krizler AK Parti'yi sadece muktedir olmanın ve yaptıklarının (Çözüm süreci ve dış politika yaklaşımı gibi) sonuçları ile yüzleÅŸtirmiyor. Aynı zamanda dönüÅŸüm sürecini tamamlayacak yeni politikalar geliÅŸtirmekle ilgili olarak da zorluyor.

AK Parti bütün bu sorunları çözebilecek istikrarlı-etkin yeni bir yapılanma için baÅŸkanlık sistemini gündeme taşıdı. Zorluk, bu deÄŸiÅŸimin Suriye- Irak krizinin negatif etkilerine (PKK ve DAÄ°Åž terörü, mülteciler vb.) ve muhalefetin güvenmeyen-uzlaÅŸmayan tutumuna raÄŸmen yapılmasının gerekmesi.

Bu ihtiyaç da cumhurbaÅŸkanı- baÅŸbakan arasındaki uyumu öncelikli hale getiriyor.

DavutoÄŸlu'nun gidiÅŸindeki en önemli hususun bu olduÄŸu anlaşılıyor.

Yine parti içindeki dayanışmanın ve kuÅŸatıcı yaklaşımın devamı da konjonktürün zorluklarıyla mücadele için vazgeçilmez durumda.

[Sabah, 21 Mayıs 2016]