Teröristler için yaptıkları eylemde kimin öldüğü önemli değildir. Şehit ettikleri polisin kimliği, kişiliği, hayatının baharında bir genç olduğu, yeni evlendiği veya nişanlandığı, hamile bir eşi olduğu yeni doğmuş bebekleri olduğu önemli değildir onlar için. Yüzlerce kilo ağırlığında bombayı patlattıkları yoldan geçen dolmuşta ya da taksideki ölüme yakalanan sivil insanların da hiçbir önemi yoktur. Hatta terörün patronları için, beyinlerini uyuşturup ölüme gönderdikleri gençlerin hayatı da önemli değildir. Çünkü onlar hayatı değil ölümü, yaşatmayı değil öldürmeyi kutsarlar.
Teröristler için önemli olan, mümkün olduğunca fazla sayıda insanın hayatını söndürmek ve bu şekilde bütün toplumda bir korku, endişe ve güvensizlik duygusu oluşturmaktır. Korku ve güvensizliği bütün topluma yayarak istikrarı geri dönülemez şekilde bozmayı ve hedef aldıkları ülkeyi kaosa sürüklemeyi amaçlarlar. Bu şekilde zayıflatmayı planladıkları devletin, taşeronluğunu yaptıkları aktörler karşısında diz çökmesini ve onlara biat etmesini sağlamaya çalışırlar. Bunu yaparken, hizmet ettikleri güçlerin hizmetlerinin karşılığı olarak kendilerine yardım edeceğini sanırlar.
Çoğu zaman kullanıldıklarının farkında değildirler, ya da çoğunluğu kullanıldığının farkında değildir. Ortada kirli bir ticaretin döndüğünün farkına varamaz büyük bir çoğunluğu...
Bu ticarette değişime konu olan temel metalar kan ve vaatlerdir. Taşeronluğunu yaptıkları güçlere kendi kanlarını sunarlar ve buna karşı aldıkları ise boş vaatlerdir.
Onlara söz verilir.
Eğer küresel gücün çıkarları doğrultusunda kan dökmeye ve can vermeye hazır olurlarsa, bazen bir devlet kuracakları sözü verilir. Bu o kadar cazip bir tekliftir ki, artık terörist eylemlerle hedef aldıkları devletle uzlaşıya hiç yanaşmazlar bile...
Hedefleri büyüktür.
Canlarını ve kanlarını sattıkları küresel güce çok güvenirler. Tarihte kendilerini defalarca sattığını hatırlamak istemezler. Kendilerini “havuç ve sopa” politikasının temel aracı olarak kullandığını görmek istemezler. Türkiye, Irak, Suriye ve İran topraklarında bir devlet kurma vaadi gözlerini kör etmiştir.
Bu vaatlerle ve bazı küresel aktörlerle kurduğu kirli pazarlıkla yola çıkan PKK/PYD/TAK, Türkiye’nin bu kirli oyuna izin vermeyeceğini görünce yeniden şehirlerde gerçekleştirdiği intihar saldırılarına dönmüştür. Kazdıkları çukurlarla şehirleri ele geçirebileceği illüzyonu çabuk kaybolan ve kırsal ve dağlık bölgelerdeki alan hakimiyeti iddiası da güvenlik güçlerinin başarılı operasyonlarıyla bitirilen terör örgütü elindeki en son araç ve çaresizliğinin göstergesi olan intihar saldırılarına başvuruyor.
Örgütün bu klasik terör yöntemine geri dönmesi onunla kirli pazarlıklar yapıp yola çıkan küresel ortaklarını çok zora sokacak gibi görünüyor. PKK’nın alan hakimiyeti politikasını kendi kamuoylarına meşru bir gerilla direnişi gibi anlatmaya çalışan bu terör işbirlikçisi aktörler, şimdi İstanbul’un ortasında patlattığı bombalarla sivilleri de katleden bu terör örgütüne ve onun uzantılarına verdikleri desteği anlatmakta zorlanacaklar.
Yaptıkları bütün Türkiye karşıtı propagandaya rağmen, kendi halkları içerisindeki vicdanlı kesimlerin bu vahşi terör eylemlerine karşı çıkmasını ve kendilerini baskı altına almalarını engelleyemeyecekler. Klasik terör yöntemlerine dönmek zorunda kalan PKK ile kurdukları ortaklığı sürdürmek konusunda her geçen gün daha da zorlanacaklar. Beşiktaş saldırısına karşı Avrupa’nın değişik kentlerinden gelen teröre tepki ve Türkiye ile dayanışma mesajları bunun ilk işaretleri olarak görülmelidir.
Bu noktada Türkiye’nin, karşı karşıya kaldığı terörist saldırıyı bütün boyutlarıyla Avrupa ve ABD başta olmak üzere bütün dünyada daha iyi anlatma konusunda seferber olması gerekiyor. Bu konuda devletin bütün kurumlarına olduğu gibi toplumun bütün kesimlerine de büyük iş düşüyor. Özellikle akademisyenlerin ve medyanın dış dünyaya ulaşma konusunda en fazla imkâna sahip kesimler olduğu hatırlanırsa, bu kesimlerin Türkiye’ye yönelik terör tehdidinin büyüklüğünü ve bazı ülkelerin bu tehdit konusunda ülkemize karşı düşmanca politikalarını anlatmak konusunda öncülük yapması gerekiyor.
Tehdidin büyüklüğü, teröre ve ona destek verenlere karşı mücadelede cephenin genişletilmesini zorunlu kılıyor. Teröre destek veren ülkelerin halklarına gerçeklerin anlatılması da bu mücadelenin bir parçası olarak görülmelidir.
[Türkiye, 14 Aralık 2016].