SETA > Köşe Yazıları |
Yolumuz Uzun

Yolumuz Uzun

Gazeteciler genelkurmay başkanlarını eşleri başlarını örttüğü için değil siyasilerin işlerine karıştıkları zaman eleştirmedikçe basın özgürlüğünde de mesafe kat edemeyiz.

Muhalefet Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'a oldukça tepkili. Kıyasıya eleştiriyorlar, rejimin temel niteliklerini zaafa uğrattığını, siyasi irade ile ilişkisinde ölçüsüz davrandığını söylüyorlar. Aman yanlış anlamayın muhalefetin iddiaları bunlar ama gerekçeleri aklımıza gelenler değil. Normal bir muhalefetimiz olsa genelkurmay başkanını siyasi irade ile olan münasebetinde ölçüsüz davrandığı için eleştirse hemen aklımıza askeri vesayet gelir.

Ordu siyaset üzerinde vesayet kurmaya çalışıyor, üzerine vazife olmadığı halde siyasete müdahale ediyor ve muhalefet de bunu eleştiriyor zannederiz.

Hakeza normal bir muhalefetimiz olsa ve genelkurmay başkanının rejimin temel niteliklerini zaafa uğrattığını söylese aklımıza benzer şeyler gelir. Bir genelkurmay başkanı sözgelimi laiklik ilkesini nasıl zaafa uğratır? Mesela elindeki silahlı gücü kullanarak laikliği, din ve vicdan hürriyetini zaafa uğratan eylemlere kalkışırsa laikliği zaafa uğratmış olur. Emri altındaki askerlere dini kimlikleri üzerinden ayrımcılık yaparsa orada laiklikten bahsedemeyiz.

Ya da bir genelkurmay başkanının ordu personelinin dini vecibelerini yerine getirmesini engellediğini varsayalım. İşte o zaman ciddi bir sorunumuz olur.

Ama ülkemizde muhalefet normal olmadığı için eleştirileri de beklentilerimizin tam aksine. Mesele şu; Hulusi Akar'ın eşi 30 Ağustos resepsiyonunda Kuran-ı Kerim okunurken sırtındaki şalı hürmeten başına almış ve açık olan saçlarını örtmüş. Bu kısa süreli örtünme ile laiklik ilkesi zedelenmiş, rejimin temel nitelikleri ayaklar altına alınmış ve genelkurmaya başkanı cumhurbaşkanına yağcılık yapmış.

Yanlış duymadık, yanlış okumadık...

Bunların hepsi birkaç dakika süren bir baş örtme hadisesi ile olmuş.

Sıradan bir baş örtme ile... Sıradan diyorum çünkü bu memlekette günlük yaşantısında başını örtmeyen hemen her hanım cenazeye, mevlide gittiğinde, bir yerde dua edildiğini veya Kuran-ı Kerim okunduğunu duyduğunda başını örter. Örtmeyeni de vardır ama geneli örter. Alışılageldik bir davranıştır, ne arkasında fikri, siyasi bir hesap vardır ne de başka bir şey. Dini vecibelerini yerine getirsin veya getirmesin Türk milletinin dinine olan hürmetini gösterme metotlarından birisidir bu.

Genelkurmay başkanının eşinin yaptığı da bundan farklı bir şey değil.

Ancak ordu darbe yapınca, muhtıra verince, cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale edince, başbakan asınca rahatsız olmayanlar; ordu komutanın eşi Kuran-ı Kerim'e hürmeten başını geçici bir süre örtünce rahatsız oluyorlar.

Türkiye'de demokrasiyi hep siyasi partiler, seçimler, liderler, kanunlar vesaire üzerinden tartışıyoruz. Ancak demokrasimizin esas sorunu bu kafa yapısıdır. Medyadan iş dünyasına, akademiden sanat camiasına hemen her yere çöreklenmiş bu kafa yapısından kurtulmadıkça özlediğimiz demokrasi standartlarına maalesef ulaşamayız.

Gazeteciler genelkurmay başkanlarını eşleri başlarını örttüğü için değil siyasilerin işlerine karıştıkları zaman eleştirmedikçe basın özgürlüğünde de mesafe kat edemeyiz.

Toplumsal kutuplaşmadan, laikliğin öneminden bahseden sözde liberal iş adamı ve sanayiciler kendi şirketlerinde başörtülülere ayrımcılık yapmayı bıraktıklarında gerçek anlamda laiklikten ve vicdan hürriyetinden bahsedebiliriz.

Sanatçılar, yazarlar ve çizerler ellerine üzerinde kalpaklı Atatürk fotoğrafı olan Türk bayrağı alıp hançeresi yırtılırcasına çakma 'yaşa Mustafa Kemal Paşa' marşını söylemenin muhaliflik olmadığını anlayacak entelektüel seviye ulaştığında fikir hürriyetinden bahsedebiliriz.

Buradan bakınca yürümemiz gereken çok yol var. Ancak ümitsizlik yok, yoldayız ve yürüyoruz!

[Takvim, 08 Eylül 2017].