Takıldık kaldık. Dünya ekonomisi olarak, düşük büyüme ortamının içinden çıkamıyoruz.
OECD, geçen gün açıkladığı ekonomik görünüm raporunda, daha önceleri de uyarıp durduğu mefhumun altını yeniden çizdi: Küresel ekonomi, “düşük büyüme tuzağından” çıkamıyor.
Bakınız, dile kolay 5 yıl olmuş. Kriziydi, sonrasıydı, ha oldu ha olacaktı derken, 2012 itibariyle yaşanan zayıflığın halen devam ettiğini görüyoruz. İşte hemen arkamızda kalan 2016 yılı, global kriz sonrasındaki en düşük gelişim hızı olan %3'e imza atmış durumda. Yaşanan o ki; ekonomik hız da, moraller de, itimat da şöyle bir ağız tadıyla toparlanamıyor. OECD'nin vurgusuyla, dünya bir tuzağa düştü ve çıkamıyor.
GÜNEY AFRİKA SIKINTILI
İlgili sorunun alt başlıklarında ise, gelişmekte olan ekonomilerin iflahının son zamanlarda kesilmiş olması da var. Malumunuz, o gözde yükselen ekonomiler, artık o eski canım destekleri veremiyor. Geçen Temmuz “BRICS'in Başı ve Sonu” başlıklı makalemde değindiğim ilgili mevzu, aylar sonra bugün pek de farklı bir hal almış değil. Nitekim son açıklanan bir takım GSYH verileri, bize bunu açıkça gösteriyor.
Misal, Güney Afrika... Söz konusu düşük büyüme tuzağının tam göbeğinde bir ülke… Bu hafta gelen son çeyrek büyüme verisiyle yıllık vaziyeti netleşen G. Afrika ekonomisi, 2016 genelinde %0,3 büyümüş. Dolayısıyla ilgili dönemde yerinden neredeyse kıpırdamamış olduğu anlaşılan ekonomiyi, 2015'ten ise %1,3'lük bir büyüme ile hatırlıyoruz. Krizde bir batıp hemen çıkan G. Afrika ekonomisini, son yıllarda aşağı eğimli bir performans grafiğiyle gözümüzde canlandırmak mümkün.
Ve düşük büyümeye saplanan söz konusu ekonomide, işsizlik de haliyle halen %26-27 sularında boğulan bir orana işaret ediyor. Ki son verilere göre, işgücündeki gençlerin yarısından çoğunun işi yok. Ve bu minvalde, G. Afrika'da gelir eşitsizliğinin de çok can yaktığını eklemekte fayda var. Dünyanın “en az kapsayıcı” ekonomilerinden birine sahip olan ülkede, hem büyümeyi sağlama hem de bunu eşitlikçi yapma gereksinimi dorukta…
DARALMAKTAN FENALIK GELDİ
Bugünlerde dünyanın ilgili gündeminde, bir de Brezilya ekonomisi öne çıkıyor mesela. Hani bizde son GSYH verisi öncesinde bir adet vardı; şu kadar şu kadar çeyrektir kesintisiz büyüyoruz denirdi. İşte Brezilya da, onun tersini yapmaya devam ediyor. Zira ekonomideki yıllık bazda kesintisiz, istikrarlı daralışın 11. çeyrek verisi de bu hafta buyurdu geldi. Böylelikle 2016 yılında %3,6 daralan Brezilya ekonomisi, çeyrekten çeyreğe de 8. kez düşüş yaparak resesyonun dibine vurdu.
Şimdi ise, dibe vurmuşken yukarı çıkmaya başlar mı muhabbeti var. Özellikle emtiada beklenen toparlanma Brezilya ekonomisine dair umut beslenmesini sağlarken, ülkedeki güven göstergelerinde hafif iyimserleşen bir mod gözleniyor. Gelinen noktada enflasyon da belirgin ölçüde zayıflamışken, 2017 yılı için yatırım projelerinden de bir medet umuluyor. Ülkede son yıllarda siyasi arenada yaşanan çalkantıların da tetiklediği ekonomik çöküşün, bu yıl yerini daha sakin bir seyre bırakması muhtemel. Yine de ülkede, şu dudak bükülen düşük büyümeleri görmek bile vakit alacağa benzer.
BİR TUHAFLIK VAR
Elbette söz konusu %3 civarı küresel büyüme, koskoca bir dünyanın ortalaması ve içinde fena olmayan performansları da barındırıyor. Kimdir bunlar, biliyorsunuz. Şöyle çapı büyük etkili ekonomilere baktığımızda, Hindistan'dır mesela. %7'lik hızlarda ilerleyen Hindistan ekonomisini ise, %6,7'lik 2016 büyümesiyle Çin izliyor.
2017 yılında Hindistan'dan hafif kıpırdanan bir görünüm beklenirken, Çin'in ise kademeli vites düşüşünü sürdüreceğini söylemek mümkün. Öte yandan gelişmişler genelinde düşük profilin devamı gözlenirken, ABD ve Kanada ekonomilerine bu yıl bir canlanma gelmesi söz konusu olabilecek.
Ve bugünkü konumuzu açan rapora dönecek olursam, bu arada OECD'nin bir de “n'oluyoruz?” dediğini işitir gibi olduk. Piyasalardaki havanın reel ekonomik görünümle pek bağdaşmadığını ima eden ilgili söylemler, “bu işte bir kopukluk var” demek istedi. Üstelik olsa olsa mütevazı bir toparlanmanın gelmesi beklenen 2017 yılı, epey ciddi riskleri de kefesinde taşırken...
İşte bu bağlamda düşük büyüme tuzağından kurtulabilmek, aslında ekonomilerin yapı taşlarını sağlamlaştırıp dayanıklılığı artırmalarını da acilen gerektiriyor.
Dön dolaş, aynı yere çıkıyoruz.
[Yeni Şafak, 10 Mart 2017].