Başlıktaki ifade Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'a ait. Cuma günü yaptığı toplantıda sarf etti bu cümleyi. Dünya 2008'deki küresel finans krizinden sonra büyük bir değişim içinde. Koronavirüs bu değişimi belli alanlarda hızlandıracak. Eski ezberler geçerliliğini yitiriyor. Liberal iktisadın en büyük temsilcileri bile kendilerini belli ölçülerde yeni döneme adapte ederken, bizde bir kesim bu değişimi görmezden gelme noktasında büyük bir direnç gösteriyor. İktisada giriş kitaplarındaki teorilerden öteye geçemiyorlar. Bir türlü o teorilerin bir kısmının eksik ve bir kısmının ise bilimsel gerçeklerle değil ideolojik saplantılarla yazıldığını anlamak istemiyorlar. Her şey o kitaplardaki kadar basit olsaydı, küresel ekonomi her 8-10 yılda bir kriz duvarına toslamazdı.
Türkiye'nin revize ettiği gümrük tarifeleri geçenlerde tartışma konusu olmuştu. İki hafta önceki yazımda Türkiye'nin G20 ülkeleri arasında korumacı politikalara en az başvuran ülkeler arasında olduğunu gösteren verileri paylaşmıştım. Bunun bir noktada değişmesi gerekiyordu. G20 ülkeleri korumacılığın dozunu artırırken, Türkiye'nin de buna 'kucaklayıcı' liberal hamlelerle karşılık vermesini beklememek lazım.
Son günlerin bir başka tartışma konusu ise finans piyasalarına yönelik düzenlemeler. Türkiye'nin bu düzenlemeler konusunda aşırıya kaçtığını düşünenler var. Mevduatlardaki dolarizasyon ve özel şirketlerin döviz cinsinden yüksek borçluluk seviyesi gibi Türkiye'nin bugün yaşadığı bazı finansal problemlerin arka planında, bizim 2008-2013 yılları arasında finans sistemini aşırı serbest ve kontrolsüz bırakmış olmamız yatıyor. Küresel likidite bol iken atmadığımız adımların ceremesini maalesef şimdi çekiyoruz. Tablodaki veriler, gelişmekte olan ülkeler için uluslararası sermaye hareketlerine yönelik uygulanan düzenlemelerin sıkılık derecesini gösteriyor. Endeks 1'e yaklaştıkça serbestliğin yerini kontroller alıyor. Likiditenin bollaştığı dönemde Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında sermayeye en serbest hareket alanı sunanlardan bir tanesiymiş. O zamanlar biraz daha kontrollü hareket etmeliydik.
YENİ GERÇEKLERE ADAPTASYON
IMF bile ülkelerin yeri geldiğinde sermaye hareketlerini dizginlemek için makro ihtiyati tedbirlere ve düzenlemelere başvurulabileceğini kabul etmiş durumda. Yeni dönemde ülkeler sermaye akımlarına karşı daha ihtiyatlı olacaklar. Türkiye de stratejik alanlardan biri olan finans sisteminin güvenliğini korumak için çeşitli adımlar atmak durumunda. Bu adımlar şeffaf ve tutarlı olduğu müddetçe sorun olmaz. Kaldı ki bu düzenlemelerin bir kısmı içinde bulunduğumuz olağanüstü süreçte alınan olağanüstü önlemler. Süreç normale döndükçe ister istemez bu düzenlemelerin çoğu yeniden esnetilecek. Keşke daha adil bir ticaret sistemi kurulsa, yabancı sermaye kısıtlamalara gerek kalmadan ehlileşebilse ve ülkeler arasında işbirlikleri artsa. Ancak, dünya bu konularda son 12 yıllık süreçte maalesef mesafe kat edemedi. Hayatın bazı geçekleri var. Ülkeler de ideolojik saplantılara takılmadan kendilerini yeni sürece adapte etmek zorundalar. Türkiye'nin de yaptığı bu.
Türkiye en hızlı toparlanan ülkelerden
Ülkeler koronavirüs salgının ekonomik şokunu atlatmaya yönelik ilk silkelenmeyi mayısta yaşadılar. Dip seviyelerden dönen PMI rakamları da bu duruma işaret ediyor. Türkiye'de nisan ayında 33.4'e gerileyen imalat sanayi PMI verisi, mayısta 40.9'a yükseldi. Veri hala ekonomik aktivitenin canlılığı için eşik olarak kabul edilen 50'nin altında. Tam toparlanma için zamana ihtiyaç var. Ancak, Türkiye'nin gelişmekte olan ülkeler arasında toparlanmaya en hızlı şekilde başlayan ülkelerden biri olduğu da ortada. Toparlanmanın ikinci yarıda kendini daha fazla hissettirmesi bekleniyor.
[Sabah, 7 Haziran 2020].