Haftaya hareketli başladık. Önce Türkiye'nin önemli bir diplomatik başarısı gündeme geldi. İsrail'le normalleşme anlaşmasına varıldığı duyuruldu. Ardından Türkiye kayda değer bir başka diplomasi atağı yaptı. Rusya'yla ilişkilerimizi düzeltmeye dönük önemli bir adım atıldı.
***
Önce İsrail'le varılan anlaşmaya değinelim. Bu anlaşma uzun uğraşların ürünü. Türkiye, hem şartlarını büyük oranda karşı tarafa kabul ettirmiş oldu hem de Gazze'deki insanlık dramına ve Filistin davasına müdahil olma imkânını yeniden kazanmış oldu. Türkiye bölgeye hem insani yardım malzemesi ulaştıracak, hem de altyapı yatırımları yapacak. 14 ton yardım malzemesini ihtiva eden ilk gemi cuma günü Gazze'ye doğru yola çıkmış olacak.
2 milyona yakın insan 360 bin metrekarelik bir alanda ağır şartlarda, büyük yoksunluklar içinde yaşıyor. Evet, Gazzeliler bir nebze de olsa nefes alabilmek adına oluşan bu imkândan, bu imkânı sağlayan normalleşme anlaşmasından memnunlar. Aksi yöndeki bütün tezvirata rağmen, Türkiye'nin bu süreci Filistin'deki başlıca iki siyasi aktörle, El Fetih ve Hamas'la görüşerek yürüttü. Öyle ki her ikisi de bu anlaşma sonrasında Türkiye'ye teşekkür etti.
Altını çizerek söylemekte yarar var. Bu bir normalleşme anlaşması. Bir pakt, yahut uluslararası bir birlik kurma sözleşmesi falan değil. Türkiye her şeyden önce yaşadığı şu istikrarsız coğrafyadaki güvenlik tehditlerini minimize etmeye çalışıyor. Aynı zamanda enerji arzını çeşitlendirmeye, ticaret kapasitesini artırmaya, ekonomisini büyütmeye gayret ediyor. Türkiye bu anlaşmayla Ortadoğu'daki dengelerin alt üst olduğu şu zaman diliminde İsrail'in karşısında yer almasını engellemiş oluyor.
***
Bu anlaşmadan memnun olmayanlar olabilir. Nitekim ben üç çeşit memnuniyetsiz saydım. Memnuniyetsizlerin bir kısmı meseleye özcü bir İsrail düşmanlığıyla yaklaşıyor. Bu anlaşmayla İsrail'in "meşrulaştırıldığı" söyleniyor.
Bir diğer memnuniyetsiz grup ise anlaşmanın İsrail'in lehine, Türkiye'nin aleyhine olduğunu iddia ediyor. Hatta ve hatta bu anlaşmayla Gazze ablukasının Türkiye tarafından tanındığını öne sürüyor. Bu iki grubun argümanlarına süreç içinde cevap veririz.
Fakat bir üçüncü kesim var ki onlar tam bir fiyasko. Evet, Türkiye'nin gayrı milli muhalefetinden bahsediyorum. Onlar da İsrail'le bir normalleşme sürecine girilmesinden fevkalade rahatsızlar. Zira İsrail'le çatışan bir Türkiye onlar için geniş bir manevra alanı demekti. R. Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde bu anlaşmanın yapılması onları ziyadesiyle mutsuz ediyor. Onlar uzunca süredir Erdoğan'ı "İsrail düşmanı" diye etiketleyip indirme arayışı içindeydiler. Ezberleri şaşmış oldu.
Bu anlaşma bu yönüyle Erdoğan düşmanlarına da bir mesajdır esasında. Alıp almayacaklarını göreceğiz.
***
Bekleneceği üzere bu gayrı milli muhalefet Türkiye'nin Rusya'ya yönelik diplomasi atağına da benzer şekilde yaklaştı. Rus uçağı düşürüldüğünde "Erdoğan işte şimdi yandı" diye bayram edenler, Putin'e "Türkiye'yi değil, AKP'yi cezalandır" diye akıl verenler karşımıza geçmiş "nasıl da özür dilediniz ama" diye şişiniyorlar. Bir kere mektup ortada. Mektupta Cumhurbaşkanı aileye taziyede bulunuyor, "kusura bakmasınlar" diyor. Üzüntü ifadesinin muhatabı aile.
Daha absürt olanı ne biliyor musunuz? Adamlar sanki Türkiye'nin Suriye, Ukrayna ve Kırım konularındaki yaklaşımı değişmiş gibi konuşuyorlar.
Türkiye, bu diplomasi atağıyla ihtilaf içinde olduğu konuları Rusya ile doğrudan müzakere imkânı bulacak. Dahası Rusya'nın uyguladığı ekonomik yaptırımlar ve turizm tehditleri ortadan kalkacak.
Bu da hem devletin, hem milletin faydası demek...
[Sabah, 29 Haziran 2016].