Mısır Cumhurbaşkanı Sisi hafta başında Fransa'ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretin zamanlaması, Macron'un Sisi'ye onur nişanı takdim etmesi ve insan hakları ihlallerine dair açıklamaları ziyareti tartışmalı kılan konular oldu.
Çok değil, bir kaç yıl geriden bakılırsa bu ziyaret ve yapılan açıklamalar sürpriz değil. 2013 yılında darbeyi gerçekleştirdikten hemen sonra Sisi'nin yakın ilişki kurduğu ülkelerden biri Fransa'ydı.
2013 yılında bir askeri ile iktidara gelen ve meşruiyeti tartışmalı olan Sisi'nin kısa sürede meşruiyetini sağlamak için başvurduğu yol Batılı ülkelerle işbirliği yapmaktı. Bu anlamda kullandığı başlıca iki yöntem ise bu ülkelerin önceliklerine göre hareket etmek ve önemli ölçüde silahlanma yoluna giderek bu ülkelerin tedarik kaynağı olarak seçilmesiydi.
Bu anlamda Fransa'nın ön plana çıktığını ifade etmek mümkün. Darbenin hemen ardından Obama'nın (ABD iç hukuku gereği) Sisi'ye karşı takındığı soğuk tavrı fırsata çevirmiş ve Fransa ile ilişkileri tercih etme yoluna gitmiştir.
Bu durumu somut göstergeler üzerinden okumak mümkün. Sisi iktidarı öncesi ve sonrasında yapılan silah alımları karşılaştırıldığında Fransa'nın sahip olduğu payın çok ciddi bir artış gösterdiği fark ediliyor. 1990-2013 yılları arasında Mısır'ın tedarik ettiği silah sistemlerinin yüzde 72'si ABD'ye aitken, yüzde 8'si Fransa'ya ve yüzde 7'si Rusya'ya aittir. 2013 sonrasında ise Mısır edindiği silahların 38'ini ABD'den temin ederken, yüzde 30'unu Fransa'dan, yüzde 18'ini ise Rusya'dan satın almıştır. En büyük silah anlaşması ise ön görüşmeleri 2014'te başlayan ve 2015'te imzası atılan 5,2 milyar dolarlık anlaşma oldu. Bu kapsamda Mısır Fransa'dan 24 adet Rafale savaş uçağı, savaş fırkateyni ve havadan havaya füzeler tedarik etmiştir. Söz konusu silah alımları 2016'da uydu sistemleri, Mistral helikopter taşıyıcısı ve 2017'de yine 12 adet savaş uçağı transferini içeren1,7 milyar dolarlık bir anlaşma gerçekleşti.
Benzer bir durum dış politika öncelikleri için de söz konusudur. Sisi, Mısır'ın geleneksel dış politika alanları sayılan Afrika, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'de Fransa ile uyumlu bir çizgiyi benimsemiştir. Nitekim bu ziyaret de bu ilişki biçiminin açıkça görüldüğü bu tabloyu yeniden teyit eder bir niteliğe sahip.
Sisi'nin bu ziyareti, her iki ülkenin taraf olduğu çok kritik konuların ısındığı bir dönemde gerçekleşti. Libya ve Doğu Akdeniz'den söz ediyorum. Birçok ülkenin yanı sıra Mısır ve Fransa bu iki konu ile yakından ilgileniyor ve her iki konuda da birbirine yakın pozisyonlara sahipler. Nitekim yapılan basın açıklamasında Sisi ve Macron öncelikli işbirliği alanı olarak Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'nun merkezi bir konuma sahip olduğunu dile getirdiler.
Özellikle Libya konusunda Hafter'i en fazla destekleyen iki ülke konumundalar.
Doğu Akdeniz'e bakıldığında ise Mısır bir kıyı ülkesi ve gaz arama çalışmaları yürütmekte. Doğu Akdeniz Mısır açısından hem jeopolitik hem de enerji kaynağı açısından merkezi bir öneme sahip.
Fransa'nın Doğu Akdeniz'e ilgisi ise daha çok jeopolitik boyuta sahip ve Türkiye'nin etkinliğinin sınırlandırılmasını önceleyen tavrı ön plana çıkarıyor. Bu da Mısır'ın işine geliyor tabi ki. Dolayısıyla bu ziyaret Türkiye'yi de yakından ilgileniyor.
Türkiye'nin İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır'la ilişkileri yeniden değerlendirmek için yürüttüğü arka kapı diplomasisinden en fazla rahatsız olan ülke ise Fransa ve Türkiye'nin bu ülkelerle olası yeniden yakınlaşmasını baltalamak için çok uğraş veriyor. Sisi yönetimi de bu anlamda Fransa ile yakın bir pozisyona sahip.
Ziyareti kamuoyunda tartışmalı kılan konular ise Macron'un insan hakları konusundaki açıklamaları ve Sisi'ye takdim ettiği "onur nişanı" oldu.
Macron, Sisi iktidarının insan hakları konusundaki ihlalleri öncelemediklerini açıkça dile getirerek, bu konuların ikincil öneme sahip olduğunu dile getirdi. Daha da ileri giderek bu konular üzerinden, ortaklarının terörle mücadelesinin gölgelenmemesi gerektiğini dile getirdi.
Söz konusu Türkiye olunca insan hakları ve demokrasi gibi söylemler üzerinden her türlü boykot ve yaptırımı savunan ve PKK terör örgütüne açıkça destek veren Macron yönetimi, yaklaşık 60 bin siyasi tutuklunun hapishanelerde çürütüldüğü ve her ay idamlarla gündeme gelen Mısır yönetiminin bu cürümlerini kolayca görmezden gelebiliyor.
Bu yaklaşım aslında genel olarak Ortadoğu ve Afrika'da özelde ise Mısır'daki rejimlerin Batılı ülkelerce sahip oldukları ilişki sayesinde meşrulaştıkları ve ayakta kaldıkları tezini doğrular niteliğe sahip.
[Sabah, 12 Aralık 2020].