- “Yeni Yahudi Aleyhtarlığına Karşı Çağrı” manifestosu Fransa’da yaygın olan İslam düşmanlığının bir yansıması mıdır?
Bu manifesto açıkça bazı Müslümanların ortaya koyduğu ferdi Yahudi aleyhtarı davranışları bir bütün olarak İslam’ın kendisiyle özdeşleştirmektedir. Bir başka deyişle söz konusu manifesto İslam’ın özünde Yahudi aleyhtarı saldırıları cesaretlendiren bir din olduğu iddiasından yola çıkmakta ve dolayısıyla Fransız Müslümanları Fransa’da yaşayan Yahudilere karşı potansiyel tehdit şeklinde resmetmektedir. Bu manifesto bu tür basmakalıp kabuller ve önyargılar üzerinden İslam’ın ve sınıf, eğitim, coğrafya, felsefi anlamda mensubiyetleri ne olursa olsun Müslümanların Fransız milletinin “iç düşmanı” olduğu fikrini savunmaktadır.
Manifestoda bir tarafta barış içinde yaşayan “Fransız halkı” diğer tarafta şiddete eğilimli barbar Müslümanlar olduğu şeklinde bir resim çizilmektedir. Böylelikle Müslümanlar hükumetin kontrol altında tutması, şekil vermesi ve düzeltmesi gereken bir türlü asimile olamamış/uyum sağlayamamış “öteki” olarak resmedilmektedir. Açıklamada Müslümanlar ön plana çıkarılmasına rağmen Yahudi aleyhtarlığının Müslümanlarla sınırlı kalmadığını ve genel olarak Fransız toplumunda –özellikle aşırı sağ gruplar arasında– yaygın olduğunu hatırlatmak durumundayız. Fransa’daki Yahudi aleyhtarlığı gerçeğini inkâr etmeden (geçtiğimiz yıllarda en az 11 Yahudi öldürüldü) sosyopolitik veya kavramsal her tür analizden yoksun bu manifestonun toptancı yaklaşımının Müslümanları sırf Müslüman oldukları için hedef gösterdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu ise açık şekilde İslamofobik bir söylemdir.
- Manifestoyu kim yazdı ve imzalayan 300 kişi kim?
Manifesto “Yeni Yahudi Aleyhtarlığına Karşı Çağrı
(The Call against New Anti-Semitism-Appel des 300 contre le Nouvel Antisémitisme)” başlığıyla Fransa’nın popüler gazetelerinden merkez sağa yakın
Le Parisien’de 22 Nisan 2018 tarihinde yayımlandı. Philipe Val’in kaleme aldığı belge 300 ünlü aydın, artist ve siyasetçi tarafından imzalandı. Tanınmış bir köşe yazarı, gazeteci ve solcu aktivist olan Philippe Val
Charlie Hebdo’nun haber editörlüğü ve yöneticiliğinin yanı sıra (1992-2009) Fransa’nın en çok dinlenen radyolarından France Inter’in de (2009-2014) yöneticiliğini yapmıştır. Bir süre aşırı sağcı ve aşırı muhafazakâr Hristiyan gruplarla mücadele ettikten sonra 2000’lerin başlarından itibaren Müslümanların görünen sembollerine karşı (okulda başörtüsü gibi) tavır almış ve İslam’ın Fransa’da artan etkisine şiddetle karşı çıkmıştır. Hz. Muhammed’i bomba şeklinde türban giyen biri olarak betimleyen karikatürlerin 2006’da Vals’in yönetimi altındaki
Charlie Hebdo’da yayımlanması Fransız seküler geleneğinin (laiklik) dini kurallar ve tabulara karşı bir savunması şeklinde lanse edilmişti. Val ayrıca Kasım 2015’te İslamofobi’yi eleştiren Fransız aydın ve gazetecilerini İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Nazileriyle iş birliği yapan Fransız hainlere benzeterek “iş birlikçiler” olarak betimlemiştir.
Manifestoyu imzalayanlar arasında değer ve geleneklerinin azınlık haklarından (jakoben asimilasyon anlayışı) üstün olduğunu savunan “jakoben” ve “aşırı laik” olarak nitelenebilecek isimlerin yer aldığı görülmektedir: Nicolas Sarkozy (Fransa eski Cumhurbaşkanı, sağ kanat), Manuel Valls (eski Başbakan, sol kanat), Gérard Cazeneuve (eski Başbakan, sol kanat), Pascal Bruckner (filozof, polemikçi), Alain Finkielkraut (Filozof, polemikçi), Pierre-André Taguieff (filozof, polemikçi), Laurent Wauquiez (Sağcı Cumhuriyetçi Parti lideri), Alexandre Devecchio (gazeteci) ve Elisabeth Badinter (filozof, feminist aktivist). Bu isimlerin yayın ve yorumları incelendiğinde “laiklik savunması”nı sıkça milliyetçi ve İslamofobik yorumlarla karıştırdıkları görülmektedir.
- Manifestonun yayımlanmasının ardından Fransa’da ne tür tartışmalar yaşandı?
Manifesto İslam’a karşı kategorik bir suçlama olduğu için haliyle Fransa’da yoğun tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalarda üç önemli tutumdan bahsedilebilir:
Birincisi hem içerik hem biçim olarak manifestoyu destekleyenler. Bu grupta bulunanların “aşırı laiklik” taraftarı oldukları görülmektedir. Bunlar ayrıca İslamofobi’yi eleştirmenin İslami radikalleşmeyi doğuracağını düşünmektedir. Onlara göre İslam sadece Yahudi aleyhtarlığının kaynağı değil aynı zamanda liberal ve/veya Hristiyan toplumlardaki pek çok sorunun da ana kaynağıdır.
İkinci grup manifestonun amacı ve hedeflerini savunan ama içeriğinin bir kısmını veya biçimini eleştirenlerdir. Bunlar Yahudi aleyhtarlığı ile mücadele için verilen çabayı takdirle karşılıyor ve Yahudilerin maruz kaldığı pek çok şiddet olayının Müslüman kökenli gençlerden kaynaklandığını iddia ediyorlar. Yine de bazı Kur’an ayetlerinin çıkarılması çağrısını saçma buluyor ve manifestodaki “Yahudilere karşı yeni bir etnik temizlik uygulandığı, Yahudilerin Müslümanlardan 25 kez daha fazla saldırı riski altında olduğu, solcuların Müslüman oylarını almak için İslamcılığa karşı hoşgörülü davrandığı” gibi ifadeleri abartılı buluyorlar.
Üçüncü grupta ise manifestonun İslamofobik bir yorum olduğuna inanan ve tamamen kınayanlar yer almaktadır. Bu grup Kur’an ve İslam’ın özünde bir nefret kaynağı olduğunu düşünmenin bütün Müslüman camiasını kınamak ile eş anlama geldiğini iddia etmektedir. Keza aynı kişiler Yahudi aleyhtarlığının Müslümanlarla sınırlı kalmadığını öne sürerek Müslüman kökenli kişilerin de bu tür suçlar işlediklerini ve bu gibi suçların “İslami” veya dini gerekçeli olduğuna dair herhangi bir delil sunmadığını hatırlatıyorlar. Dolayısıyla Yahudi aleyhtarlığının çoklu nedenselliğine (kişisel, coğrafik, siyasi ve kültürel gibi) dikkat çekiyorlar.
- Manifestonun Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlerin çıkarılması çağrısı ne anlama geliyor?
Manifestonun Kur’an’dan bazı ayetlerin çıkarılması çağırısı yalnızca İslamofobik bir söyleme dayanmıyor, aynı zamanda Avrupa merkezci bir refleksi de yansıtıyor. Manifestoyu kaleme alanlar ve imzalayanlar İslam’ın “yeni” bir Yahudi aleyhtarlığının asıl sebebi olduğundan yola çıktıkları için İslam’da –dolayısıyla Kur’an’da– reform teklif ediyorlar. Bu ve benzeri çağrılar İslam ve diğer tüm dinlerin Katolik Kilisesi gibi işlediğini varsaydığı için aynı zamanda Avrupa merkezci bir refleks olarak da okunabilir. Nitekim çağrıyı kaleme alan kişi bazı ayetlerin Kur’an’dan çıkarılmasını İkinci Vatikan Konseyi (1962-1965) örneğiyle meşrulaştırıyor. Yazar Vatikan’ın bu Konsey kararlarıyla “İncil’deki tutarsızlıklar ve Katolik Yahudi aleyhtarlığı” adını verdiği olgunun başarılı bir şekilde reforme ettiğini düşünüyor. Ancak Katolik Kilisesi veya benzeri dini kurumsal bir hiyerarşi ve yönetimin İslam’da var olmadığı açıktır.
- Bu manifesto Yahudi aleyhtarlığıyla ne ölçüde mücadele ediyor?
Yahudi aleyhtarlığı ve İslamofobi’nin Fransa’da var olan ırkçı tutumların bir sonucu olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bu her iki ırkçılık türünün de kabul edilemeyeceği ve bunlarla eşit derecede mücadele edilmesi gerektiği açıktır. Ancak Antisemitizm Manifestosu’nun ırkçılığa ve nefret suçlarına karşı ortak bir mücadele yöntemi önermek yerine Yahudi düşmanlığıyla mücadeleyi İslamofobik bir söylem üzerinden sürdürdüğü görülmektedir. Bir başka ifadeyle bu manifesto bir azınlığın karşısına diğer bir azınlıkla çıkmaktadır: Yahudilere karşı Müslümanlar. Bu tutumun ise aynı yazıda vaaz edilen barış, insan hakları ve “modernite” ideallerinden çok uzak olduğu izahtan varestedir. Yahudi karşıtlığıyla mücadelenin en etkili yolu –her Fransız vatandaşının dini veya kökeni ne olursa olsun– ırkçılığın hiçbir türüne müsamaha göstermeden eşit olduğu düşüncesinin hem toplum hem de aydınlar ve devlet nezdinde kabul görmesidir. Bunun için de Avrupa’da görülen ve oldukça karmaşık bir olgu olan ırkçılığın sosyolojik araştırma ve verilerle –“millet”, “din” ve “laiklik” üzerine ideolojik söylem ve genellemelere girilmeksizin– araştırılıp analiz edilmesi gerekmektedir.