SETA > Yorum |
Avrupa'ya Can Feda mı

Avrupa'ya Can Feda mı?

On yıl sonra ikinci ‘Avrupa yolunda devrim'i tecrübe eden Ukrayna için asıl başarı, Rusya ve AB'nin siyasi ve ekonomik nüfuz politikalarından bağımsızlaşabilmektir.

Dondurucu soğuk ve yağışlı havaya rağmen ‘Euromaidan’ üç aydır Ukrayna milliyetçileri tarafından işgal edilmiş durumda. ‘Euromaidan’ın Ukrayna’daki göstericiler için mekânsal ve tarihsel bir anlamı var. 2004’de Turuncu Devrimi gerçekleştirenler, Avrupalı ve Avrupa’da olma iradelerini ve Viktor Yanukoviç’e karşı muhalefetini bu meydanda dile getirmişti. Kasım sonundan bu yana gerçekleşen gösterilerle ‘Avrupa Meydanı’ ismini alan Kiev’deki Bağımsızlık Meydanı, Rusya’ya karşı konumlanmış bir bağımsızlığı dile getiriyor.

Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in AB ortaklık anlaşmasını askıya aldığını ilan ettiğinden bu yana, ülke kaos içinde Kiev’de olup bitenleri anlamaya çalışıyor. 19 Şubat’ta polis ve göstericiler arasındaki çatışma, keskin nişancıların da dahil olmasıyla onlarca kişinin ölümüne sebep oldu. Meydanın hafızasına eklenen bu olayların ardından, muhalefet ve Yanukoviç arasında ateşkes imzalanmasına karar verildi.

Viktor Yanukoviç muhalefet liderleri ve Almanya, Polonya Fransa Dışişleri Bakanlarıyla 21 Şubat’ta masaya oturdu. Devlet başkanının yetkilerini kısıtlayan 2004 Anayasasına dönüş, Yulia Timoşenko’nun serbest bırakılması, yeni anayasanın hazırlanması ve on gün içinde koalisyon hükümetin kurulması karara bağlandı. 22 Şubat’ta ise Yanukoviç’in Kiev’i terk ettiği ortaya çıktı. Aynı günün akşam saatlerinde Yanukoviç’in milletvekillerinin imzasıyla Timoşenko serbest bırakıldı. Olayların başlamasından bu yana hapisteki açlık grevi ve çağrılarıyla protestoculara destek veren Timoşenko, ilk olarak meydana geldi ve göstericilere konuşma yaptı.

Bundan sonraki süreçte, en azından 25 Mayıs erken seçimlerine kadar, Ukrayna’nın bu meydandan çıkan bir koalisyonla yönetileceği, Yanukoviç ve dönemindeki siyasetçilerine yeni dönemde yer verilmeyeceği bir kez daha ilan edildi. Meydanda kurulan konseyin yeni dönemdeki siyasetçileri belirleyeceği ve bu belirlemede, liyakatin yanı sıra meydanda olma ve Yanukoviç’e karşı verilen mücadelenin temel kriter olacağı görünüyor. Örneğin, meydan siyasetinin başbakanlığa aday gösterdiği muhalefet partisi lideri Arseniy Yatsenyuk, Tetyana Chornovol’un Yolsuzlukla mücadele bürosunun başına getirileceğini açıkladı. Chornovol, Yanukoviç’in lüks konutu önünde yolsuzluk haberleri yapan ve ardından fena halde darp edilen gazeteci.

MEYDANIN SİYASETİ

Ukrayna, Sovyet sonrası Rusya paradigmasının uygulandığı mühim ülkelerden biri. Enerji ve transit gaz sistemi nedeniyle ne Rusya’nın ne de AB’nin kolaylıkla peşini bırakacağı bir ülke. 2004’de batı yanlısı protestolar ve reform talepleri AB’yi Ukrayna’ya karşı daha duyarlı hale getirmişti. Bu duyarlılık, her ne kadar Ukrayna iç işlerine karışılmadığı ifade edilse de, yüksek temsilcilik düzeyinde meydana göz kırpılarak, kol kola girerek ifade edildi. Rusya’yı karşısına almak istemeyen Amerika dahi bu süreçte göstericilere destek verdi. Amerikalı Senatör John McCain ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland meydandaydı. Nuland’ın meydanda dağıttığı çörekler, Rusya tarafından iç işlere müdahalenin sembolü olarak görüldü. Yine AB dış ilişkiler yüksek temsilcisi Catherine Ashton meydandaki kitle ve muhalefet partisi liderleriyle dayanışma halindeydi. Devrik Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in 21 Kasım’da ortaklık anlaşmasını imzalamayı askıya alması, Rusya’nın baskısı nedeniyle gerçekleşince, bu duruma karşı çıkan muhalefete AB sahip çıktı.

Ukrayna’da meydana inenlerinin öfkesinin sebebi için AB yolunda atılan adımlardan geri dönülmesi son nokta olarak gösterilebilir. Ancak üç ay öncesinde ve bu süreçteki bazı kırılma noktaları farklı talepleri ortaya çıkardı. Rusya yanlısı siyasetin sona erdirilmesi, hapisteki eski lider Timoşenko’nun salıverilmesi, Yanukoviç’in istifası, polis şiddetinin soruşturulması, tutuklu protestocuların serbest bırakılması meydanın temel talepleri arasındaydı. Meydana asılan Timoşenko afişleri ve AB bayrakları, Rusya’ya karşı olmayı sembolize ediyordu. Bağımsızlık Meydanı göstericiler tarafından işgal edilmiş, meydan barınma için donatılmaya çalışılmıştı. Ukrayna polisinin meydanı boşaltmaya yönelik çabaları oldu ama bu girişimler genelde tansiyonu yükseltti ve meydan barikatlarla korunmaya çalışıldı. Sosyal medya kullanımı ve göstericilerin lojistik dayanışması sonucunda Kiev’in işlek caddeleri uzun süre abluka altında kaldı. Belediye binası, bazı kamu kurumları ve Yanukoviç’in evinin bulunduğu bölge göstericilerin eylem alanlarının başında geliyordu. Şubat sonuna doğru gelinen süreçte, göstericiler ve polis arasında yaşanan çatışmalarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti. Kiev’deki bağımsızlık meydanı savaş alanına döndü, polis ve gazeteciler dahil yüz kişi hayatını kaybetti.

2010 Aralık ayından bu yana ‘Sokak siyasetini’ farklı tezahürleriyle görüyoruz. Bu sokak hareketlerinin metodolojisi, talepleri, söylemleri, toplumun diğer kesimleri ve siyasetin bu hareketlere karşı tepkisi gibi konularda benzerlik ve farklılıklar söz konusu. Ukrayna’da ilk göze çarpan şeyse meydan siyasetini yönlendirme yetkisine muhalefet liderlerinin bizzat eylemlerde yer almasıydı. Biri hapisteki eski lider Timoşenko’nun partisi olmak üzere, parlamentodaki üç parti lideri, bizzat protestoların tertibinde rol alan aktörler oldu.

İKİ DEVRİM ARASINDA...

Ukrayna protestolarını, 2011 sonrası devrimler dalgası yerine kendi bölgesindeki Sovyet sonrası Rusya paradigmasına karşı bir ayaklanma silsilesi içinde görmek daha doğru olacaktır. Meydanda yaptığı konuşmada Timoşenko da Sovyet ülkelerine özgürlük dalgasının Ukrayna’dan yayılacağını söyledi. Daha da ötesi, son gelişmeleri AB ve Rusya’nın Ukrayna üzerindeki etkisini göz önüne alınarak, Ukrayna’nın kendi siyasi-ekonomik dinamikleri ve 2004 Turuncu Devrimiyle birlikte değerlendirmek en doğru yaklaşım. Bu bağlamda kitlenin dile getirdiği AB talepleri de siyasi ideolojik bir çerçeveden değil, Ukrayna özelinde bir noktadan okunmalıdır. Her ne kadar Rusya merkezci yönetimi istemeyenler ‘Avrupa’ söylemini merkeze taşısa ve insan hakları, demokrasi, özgürlük ve adalet taleplerini Avrupa’ya referansla dile getirse de, Ukrayna’da esas mesele her iki taraftan bağımsız bir süreci geliştirebilmek.

2011 sonrası toplumsal hareketlerin devrimle sonuçlandığı görüldü. Ancak bu süreçlerde devrimlerin yeni muhalefetlerle akamete uğraması da söz konusuydu. Ukrayna’daki meydan, diğer örneklere nazaran, daha az kanlıydı ama yönetimi düşürmeyi başardı. Şimdi bu başarı bir kazanıma dönüştürülme çabasında. Bu başarının hem Ukrayna hem de bölge için nasıl sonuçlar doğuracağı meselesinin halihazırda çok bilinmezi var. Çünkü Ukrayna’da Viktor Yanukoviç’in Rusya yanlısı politikalarının destekçisi olan ve yeni anayasanın yasakladığı Rusçayı konuşan bölgeler var, azımsanacak gibi de değil. Dahası, muhalefetin kendi içinde dahi Yanukoviç’e karşı güçlü bir koalisyon içinde olduğundan bahsedilemez. Bu koalisyondaha güçlü bir şekilde Ukrayna’da destek bulmazsa AB ve IMF’in vadettiği yardımlar Ukrayna’yı teskin etmeyebilir. Sokak çatışmalarının yaşandığı süreçte radikalleşen ve meydana silah kullanarak çıkan sağ grupların bu yeni süreçte nasıl davranacağı henüz belli değil.

Ukrayna’nın önümüzdeki süreçte çözmek zorunda olduğu diğer bir mesele de Rusya baskısı. Kerry’nin uyarılarına rağmen Rusya’nın Ukrayna’ya cevabı için gergin bir süreç devam ediyor. Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Kiev’den etkilenerek kendi içinde yaşadığı çatışma ve Rusya’nın bu bölgede teyakkuza geçmesi Ukrayna için bir güvenlik tehdidi oluşturuyor.

Resme, meydanın muhalefeti açısından bakıldığı vakit, kan ve şiddet yer alsa da, bir başarı elde edildiği söylenebilir. Ancak bu başarının bir tarafı olarak AB’yi görmek ve Ukrayna’yı AB üzerinden konuşmak yanıltıcı olabilir. Öte yandan, on yıl sonra ikinci ‘Avrupa yolunda devrim’i tecrübe eden ülke için asıl başarı, Ukrayna’yı Rusya ve AB’nin siyasi ve ekonomik nüfuz politikalarından bağımsızlaştıracak bir hale dönüştürebilmesi olacaktır.

[Star Açık Görüş, 02 Mart 2014]