Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in 22-24 Nisan'ı kapsayan Türkiye ziyareti, Türk-Alman ilişkilerinin güncel muhasebesinin yapılması açısından iyi bir fırsat oluşturuyor. Bu çerçevede, Steinmeier’in ziyareti her ne kadar son dönemde Türk-Alman ilişkilerindeki sorunların giderilmesi ve işbirliğinin öne çıkarılması yönündeki eğilimin bir sembolü olarak değerlendirilse de daha geniş bir zaman aralığından bakıldığında Almanya’nın Türkiye açısından öneminin sürekli azalma eğiliminde olduğu ilk yapılması gereken tespittir. Çok uzun bir süre Türkiye’nin açık ara en büyük ticaret ortağı olan Almanya, 2022 yılından itibaren bu konuda Rusya’nın gerisine düştü. Almanya çok yakın bir zamanda ikincilik sırasını da Çin’e kaptırabilir.
Türkiye-Almanya ilişkileri nereye gidiyor?
Bu tablo esas olarak küresel güç dengelerinde yaşanan kaymaların Türk-Alman ilişkilerine de yansıdığını gösterse de dönüşüm, gelişmelerin farkında değilmiş gibi hareket eden Almanya’nın Türkiye politikasında uzun zamandır tekrarladığı bazı hatalarda ısrar etmesinden de kaynaklanıyor. Berlin’in Türkiye’nin egemenliğine saygı duymayarak sürekli iç işlerine karışma olarak nitelendirilebilecek müdahalelerde bulunması bu hataların başında geliyor. Bu müdahaleci yaklaşım kuşkusuz sadece Almanya’ya özgü değildir. Başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere ekonomik ve askeri kapasiteleri gelişmiş Batılı ülkelerin çoğu Türkiye konusunda benzer bir tavır içerisinde. Türkiye’nin, Osmanlı Devleti'nin son yüzyılından itibaren Batılı ülkeler karşısındaki zayıflığı, soğuk savaş döneminde Sovyet yayılmacılığı karşısında Batılı ülkelerin desteğine ihtiyaç duyması, bu desteği veren ülkelerde Türkiye’nin iç işlerine karışabilecekleri algısı oluşturdu.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti ile "Waffenbrüderschaft" yani silah kardeşliği kuran Almanya, bu kardeşliğin “büyük abisi” olarak küçük kardeşinin işlerine müdahale etme alışkanlığı kazandı. Birlikte kaybettikleri savaş sonrasında da hızlı bir şekilde yeniden Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumuna yükselen Almanya, gerek bu konumundan dolayı gerekse de soğuk savaşta Türkiye’ye verdiği ekonomik ve askeri desteğin sağladığını düşündüğü haktan dolayı birçok iç ve dış politik meselede Ankara’ya telkinlerde ve eleştirilerde bulunmayı ve onu baskı altında tutacak girişimlerini sürdürdü. Almanya'nın Türkiye siyasetine müdahale konusunda en fazla kullandığı araç ise insan hakları ve demokrasi eleştirisi oldu.
Steinmeier’in Türkiye ziyareti öncesinde Alman medyasına ve siyasetçilerinin açıklamalarına bakıldığında yine Türkiye’ye karşı öğretici ve eleştirel bir dilin hakim olduğu görülüyor. Alman medyasında, Türkiye’de Batı’da görülmeyen yükseklikte bir katılım oranıyla birkaç hafta önce gerçekleştirilen yerel seçimleri muhalefetin kazanmasına rağmen, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk demokrasisine yönelik karalama politikası ve eleştiriler öne çıktı.
Haziranda yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçiminde iktidardaki Sosyalist Demokrasi Partisinin (SPD) ilk sıradaki adayı Katarina Baley yaptığı açıklamada, Türkiye için "Hukukun üstünlüğü konusundaki kısıtlamalar ve muhalefetin bastırılması devam ettiği sürece AB üyeliği düşünülemez." ifadelerini kullandı. Baley ayrıca muhalefetin Türkiye’deki seçimleri kazanmasını da “harika sonuç” olarak nitelendirerek Türk siyasetinde taraf olduğunu gösterdi.
SPD’nin koalisyon ortağı Hür Demokrat Partinin (FDP) Grup Başkan Yardımcısı Michael Link, Türkiye’de arzu etmediği bir iktidar olduğunu “Türkiye ile katılım müzakerelerinin yeniden başlatılması konusu söz konusu bile değil çünkü Erdoğan tarafından otoriter bir şekilde yönetilen bir Türkiye katılım için aday olamaz.” sözleriyle ortaya koydu. [1]
Koalisyonun bir diğer ortağı olan Yeşiller Partisi Milletvekili ve Federal Meclis'teki Alman-Türk Parlamento Grubu Başkanı Max Lucks, Almanya İçin Alternatif Partisine (AFP) yaptığı açıklamada, Steinmeier’i ziyareti sırasında Türkiye’deki insan hakları ihlallerine karşı eleştirel bir dil kullanmaya çağırdı. [2] Üçü de Almanya’da iktidardaki koalisyonun ortağı olan partilerin önemli isimleri arasında yer alan bu siyasetçilerin seçimleri muhalefetin kazanmasına rağmen Türkiye demokrasisi için bu karalayıcı ifadeleri kullanmaları kuşkusuz sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'ye değil bütün Türkiye’ye saygısızlıktır.
Cumhurbaşkanı Steinmeier'ın Türkiye’ye karşı Alman siyaset ve medya dünyasında yer eden saygısızlığa ortak olmayacak kadar tecrübeye sahip olmasına ve daha ihtiyatlı bir dil kullanmasına rağmen Almanya’da genel olarak hakim olan bu üstenci ve müdahaleci politika tarzının Türk-Alman ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesinin önündeki en büyük engel olduğu açıktır.
Almanya’nın İsrail’in Gazze halkına karşı yürüttüğü soykırıma açıkça destek veren politikalar izlediği ve bundan dolayı Uluslararası Adalet Divanında (UAD) kendisine karşı bir soykırıma destek davası girişimiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde, söz konusu Alman siyasetçilerin halen Türkiye’ye karşı insan hakları ve demokrasi konusunda öğretici, eleştirel ve kibirli bir dil kullanılması ise saygısızlığın ötesinde "yüzsüzlük" kavramıyla açıklanabilecek bir tavırdır.
Almanya’da artan insan hakları sorunu
İsrail tarafından işlenen soykırıma ekonomik, askeri ve diplomatik bütün araçlarla elinden gelen desteği veren Almanya’nın insan hakları konusunda dünyaya söyleyecek hiçbir sözü yoktur. Almanya bundan sonra bu konuda sadece UAD önünde kendisini savunmak, dünya kamuoyuna bu suça neden ortak olduğunu açıklamak ve özür dilemek için konuşabilir. Almanya’da Müslümanlara ve diğer yabancılara yönelik saldırıların her geçen gün arttığı, soykırım işlenen Gazze’ye destek için yapılan gösterilerde polis şiddetinin rutin haline geldiği, İsrail şiddetine yönelik eleştirel fikir özgürlüğünün yoğun bir şekilde kısıtlandığı bir dönemde başka ülkelere parmak sallayarak fikir özgürlüğünden ve insan haklarından bahsetmek hangi ruh haliyle açıklanabilir?
Almanya, giderek farklı düşünenlerin ve farklı yaşam tarzına sahip olanların yaşamlarını sürdürürken daha çok zorlandığı bir ülke haline geldi. Bu sebeple Alman muhataplarıyla görüşen Türk yetkililerin ve Türk medyasının bu ülkedeki insan hakları sorunlarını dile getirmeleri, bu sorunlara çözüm talep etmeleri büyük önem arz ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier ile görüşmesinde, bu ülkede artan insan hakları sorunlarına değinmesi ve sorunların çözümü konusunda atılacak adımların takipçisi olacağını dile getirmesi yerinde olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın camilere yönelik artan ırkçı ve İslam düşmanı saldırıların neden bir türlü önlenemediğini, Filistin’e destek gösterilerinde polisin neden aşırı şiddet kullandığını, Berlin’de düzenlenen Filistin Kongresi’nin neden polis tarafından yasaklandığını, eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis’in ve Filistin asıllı Glasgow Üniversitesi Rektörü Gassan Ebu Sitte’nin bu kongreye katılmak için Almanya’ya girişinin neden engellendiğini doğrudan Alman muhatabına sorması, bu ülkenin bu tür insan haklarına aykırı uygulamalara son vermesi açısından faydalı sonuçlar doğurabilir.
Özellikle Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları başta olmak üzere, Alman vatandaşı olan Türklerin ve diğer Müslüman halkların da kendilerine sahip çıkılması konusunda Türkiye’den beklentileri yüksektir. İnsan hakları meselesini gündeme getirerek bu beklentilere uygun hareket edilmesi durumunda Türkiye’nin iç işlerine karışmayı alışkanlık haline getiren Alman siyasetçilerinin bu konuda Ankara’dan gelecek haklı eleştirilere karşı çıkmaları söz konusu olamayacaktır.
Almanya, Türkiye için ne kadar önemli bir ortak?
Türkiye için önemi görece azalsa da Almanya hala Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ülkedir. Almanya 2002-2024 arasında Türkiye’deki toplam yabancı sermaye stoku açısından Hollanda, ABD ve İngiltere’nin ardından 4'üncü sırada bulunuyor. Söz konusu dönemde Almanya’dan Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye miktarı 12,4 milyar dolara ulaştı. 2023'te Türkiye’nin toplam ihracatında Almanya’nın payı yüzde 8,3 olurken bu ülkeden yapılan ithalatın Türkiye’nin toplam ithalatındaki payı yüzde 7,9 düzeyinde gerçekleşti.
Ekonomik ilişkilerdeki yoğunluğun yanında Almanya bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin güvenlik ortakları arasında yer alıyor. Bu çerçevede Türkiye, Almanya’nın yapımında ortak olduğu Eurofighter Typhoon savaş uçaklarını hava gücüne katmak istiyor. Aynı zamanda Türkiye’nin sahip olduğu en modern tankların Alman Leopard 2 tankları olması iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin göstergesidir.
Ayrıca Almanya’da yaşayan ve sayıları 3 milyonu aşan Türk kökenli insanlar da bu ülkeyi Türkiye için önemli hale getiriyor. Zira Almanya’daki Türk diasporası hem Almanya'nın Türkiye siyasetini hem de Türkiye’nin Almanya siyasetini etkileyecek büyüklüğe ulaştı. Bunların yanında Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinin rasyonel düzeyde seyredebilmesi de Ankara ile Berlin arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine bağlıdır. Çünkü Almanya AB siyasetine yön veren aktörlerin başındadır.
Sorunlu ilişkiler Türkiye'yi başka ortaklar aramaya itti
Bu faktörler Almanya’nın Türkiye için önemli bir ortak olduğunu gösterse de Türk-Alman ilişkilerinin son 10 yılı ciddi sorunlara sahne oldu. Bu sorunlar Almanya’nın Türk dış politikasındaki ağırlığının azalmasına neden oldu. Bu dönemde Almanya ve diğer Batılı ülkelerden gelen baskı, müdahale ve yaptırımlar Türkiye’yi bu ülkeleri dengelemek için başka ortaklar aramaya sevk etti. Bu süreç sonunda Rusya ve Çin, Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı ülkeler konumuna yükselirken enerji alanında Ankara ile Moskova arasındaki işbirliği yoğunlaştı.
Almanya’nın Türkiye’deki yıllık doğrudan yabancı yatırımlardaki 1995’te yüzde 20,1 olan payı 2010 yılında yüzde 6,9’a ve 2020 yılında yüzde 2,1’e geriledi. Aynı dönemde AB’nin payının da yüzde 75’ten yüzde 25’e gerilemesi [3] Avrupa’nın Türkiye ekonomisi ve dış politikasındaki öneminin göreceli olarak azaldığının göstergesi oldu.
Bir NATO müttefiki olan Almanya’nın PKK ve FETÖ gibi Türkiye’nin güvenliğine karşı tehdit oluşturan terör örgütlerine karşı mücadelesinde müttefiklik ruhuna aykırı davranması ve Ankara’nın bu örgütlerle mücadelesine destek vermemesi iki ülke arasındaki sorunların bir diğerini oluşturuyor.
Bu sorunlara rağmen, Türkiye ve Almanya karşı karşıya oldukları meydan okumalarla başa çıkabilmek için birbirlerine ihtiyaç duyan iki ülkedir. Berlin’deki rasyonel karar vericiler için Türkiye, Almanya’daki siyasi dengeleri altüst edebilecek bir potansiyel barındıran mülteci ve yasa dışı göç sorununun çözümü konusunda vazgeçilmez bir ortak konumundadır.
Ayrıca Türkiye giderek sertleşen küresel güç mücadelesinde Almanya için kaybedilmemesi gereken bir müttefiktir ve bir ticaret devleti olan Almanya’nın önemli ticaret ortakları arasındadır. Uzun zamandır dış politikasında denge arayışında olan Türkiye için de Almanya vazgeçilmemesi gereken bir “dengeleyici” aktör konumundadır. Ankara, Almanya ve diğer Batılı ülkelere karşı bağımsız bir dış politika arayışı içerisindedir. Ancak Ankara'nın bunu yaparken Çin ve Rusya’nın nüfuzu altına girmemesi için Almanya gibi Batılı ülkelerle de mümkün olduğunca işbirliği eksenli ilişkiler sürdürmesi önemlidir.
Frank-Walter Steinmeier, Türkiye’ye karşı izlenecek politika konusunda Almanya’daki sayıları çok olmayan rasyonel aktörler arasında yer alıyor. Ancak parlamenter sisteme sahip Almanya’da dış politika, cumhurbaşkanı tarafından değil Şansölye Olaf Scholz ve onun kabinesi tarafından belirleniyor. Koalisyonun küçük ortaklarından Yeşiller’in Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock'un Steinmeier’in aksine ideolojik, Amerikancı ve müdahaleci yönünün ağır basması Alman Cumhurbaşkanı'nın Türkiye ziyaretinin başarı şansını azaltabilecek bir faktör olarak not edilmelidir.
[1] Albrect Maier, “Der Ball liegt in der Türkei: Das verzwickte Verhältnis zwischen Brüssel und Ankara”, Tagesspiegel, 21 Nisan 2024.
[2] “Grünen-Politiker fordert kritische Worte von Steinmeier bei Türkei-Besuch”, AFP, 20 Nisan 2024.
[3] OECD International Direct Investment Statistics, https://www.oecd-ilibrary.org/finance-and-investment/data/oecd-international-direct-investment-statistics_idi-data-en
[AA, 23 Nisan 2024]