Ulrich Beck, Risk Toplumu: Yeni Bir Modernliğe Doğru (Risk Society: Towards a New Modernity) adlı eserinde yeni bir toplumsal aşamaya geçildiği ve bu aşamanın beraberinde yeni riskler getirdiği argümanını ortaya koymaktadır. Modernleşme sonrasında ortaya çıkan her yeni gelişme ve ilerleme algısının aynı zamanda bir riski barındırdığı düşüncesi Beck’in teorisinin temelini teşkil etmektedir. Söz konusu risklerin öngörülemediğini ifade eden Beck’e göre içinde yaşadığımız dönemin en temel meselesi bu risklerle baş edebilme yeteneği ile yakından ilişkilidir. Teknolojik düzlemde yaşanan her yeni gelişmenin beraberinde bir risk barındırdığını söyleyen Beck’in Çernobil faciasını örnek göstermesi bu açıdan önemlidir.
Son dönemde enformasyon teknolojilerinin yaşadığı dönüşüme paralel olarak birtakım yapısal dönüşümlerin varlığı söz konusu olmuştur. Web 2.0 olarak kavramsallaştırılan bu dönüşümün ardından yeni medya ya da alternatif medya olarak adlandırılan sosyal uzamlarının ortaya çıkışı bir dizi farklılığı da beraberinde getirmiştir. Yeni medya olarak isimlendirilen Facebook, Twitter, YouTube, Wikipedia, Linkedln, Blogspot, Weibo, Pinterest, Foursquare ve Tumblr gibi mecraların kişilerin bireyselleşmesine imkan tanımasının yanı sıra bireylerin kendilerini özgürce ifade edebildikleri bir ortamı mümkün kıldığı ifade edilmiştir. Özellikle Facebook ve Twitter gibi popüler internet ortamları bu anlamda öncü olmuşlardır. Yeni medya mecralarının insanlara sadece bilgi paylaşımı sunmakla kalmadığı, geleneksel medyanın ürettiği bilgi monopolisine de bir meydan okuma imkanı sağladığı argümanı teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan olumlu sonuçlar arasında gösterilmektedir. Alternatif bilgi ve içerik üretimine olanak sağladığı düşünülen yeni medya araçlarının bireylerin itiraz ettiği düşüncelerin geniş kamular tarafından da bilinir kılınmasına olanak tanıdığı ifade edilmektedir. Bireylerin herhangi bir otoriteden bağımsız biçimde içerik üretimine elverişli olan söz konusu araçlar bilginin yayılması bağlamında da görece bir demokratikleşme ortamına zemin hazırlamıştır. Özellikle Arap Baharı ve Occupy hareketlerinde görüldüğü üzere sosyal medya mecraları toplumsal huzursuzlukların dile getirildiği yerler olmuş ve kolektif örgütlenme açısından önemli imkanlar sağlamıştır.
Gönüllü gözetlenme
Teknolojik gelişime koşut olarak ortaya çıkan araçların pozitif bir ortam tesis etmediği aksine ciddi sorunları ortaya çıkardığı da dile getirilen eleştiriler arasındadır. İnternetin ortaya çıkmasıyla birlikte toplumsal denetim ve gözetim araçlarının arttığı, yeni medya araçları ile birlikte söz konusu denetimin farklı formlarda yeniden ortaya çıktığı söz konusu eleştirilerin başında gelmektedir. Şeffaflık Toplumu adlı eserinde bir tür teşhircilik toplumunda yaşanıldığını ifade eden Byung-Chul Han her şeyin sergi değeriyle ölçüldüğü “pornografik toplum” yapısının egemenliğinden bahseder. Eski-den gözetlenme irade dışı gerçekleşiyordu. Gözetleyenin iktidarını pekiştiren panoptik unsurların varlığı söz konu idi. Günümüz toplumunda ise bu dayatma gönüllülük esasına evrilmiştir. Bireyler kendilerini yeni medya mecralarında görünür kılmak adına mücadele etmektedir. Dolayısıyla özgür-lük alanları olarak takdim edilen Google, Facebook ve Twitter gibi sanal ağlar gözetlemenin alabildiğince genişlediği ve özgürlüklerin de sınırlandığı ortamlara dönüşmüştür. Tüketici, takipçi, seçmen davranışlarını değiştirmek isteyen iş ve siyaset dünyasına hizmet sunmak amacıyla 2013’te kurulan Cambridge Analytica adlı şirketin bir uygulama aracılığıyla Facebook’tan milyonlarca kullanıcının verilerini çektiğinin duyulması bu konuda önemli bir göstergedir. Söz konusu olayın basit bir veri kullanımı olmadığı ve seçmen davranışlarının belirlenmesinde oldukça etkili olduğunun ortaya çıkması tartışmaları bir üst boyuta taşımıştır. Özellikle Trump’ın başkan seçildiği ABD’deki seçimler başta olmak üzere Brexit referandumu, Nijerya, Hindistan ve Arjantin gibi ülkelerdeki seçimlerde de kullanıldığı bilinen bu yöntemin kitleler tarafından da duyulması ciddi bir tedirginliğe yol açmıştır.
Çevrim içi hukuk
Başlarda özgürlüklerin genişletilmesi bağlamında değerlendirilen sanal mecralara yönelik aşırı iyimser tutumların yerini korku ve endişeye bırak-tığı görülmektedir. Bireysel verilerin izinsiz kullanımlarının yanı sıra radikalleşme ve terör konularında da çok ciddi problemler üreten denetimsiz sanal mecralar olgusu gelecek dönemde daha fazla konuşulacak gibi görünmektedir. Bu durum sadece bireylerin mahremiyeti ya da güvenliği ile sınırlı olmaktan da çıkmıştır. Nitekim ulus devletler de Facebook ve Twitter gibi küresel şirketleri kendi egemenliklerini tehdit edici aktörler olarak değerlendirmekte ve bu yönde önlemler almaktadır. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkeleri egemenlik açısından problem olarak algıladıkları, terör ve radikalleşme konuları başta olmak üzere seçim manipülasyonları ve fake news konularında da söz konusu yapılara yönelik yaptırım içeren yasal düzenle-meler ihdas etmektedirler. Almanya’nın Ocak ayında yürürlüğe soktuğu yasa ile yalan haber, nefret söylemi ve yasadışı kabul edilen içeriklerin sosyal medya platformlarından hızlı bir şekilde kaldırılmasını hedeflemesi bu konuda bir örnektir. Yasaya göre “bariz yasadışı olan” paylaşımları kaldırmayan sosyal medya sitelerine 50 milyon euroya kadar ceza verilebilecek. Kanun’a göre sosyal medyanın yasadışı materyali kaldırmak için 24 saat süresi olacak ve kaldırılmayan içerikler için ceza söz konusu olacaktır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron da yıl sonuna kadar internet üzerinden yalan haber ve propagandaya karşı yasa çıkarılacağını açıklamıştır. Macron, yalan haberin yayılması durumunda konunun yargıya taşınacağını, ilgili haberin silinmesi, kullanıcının üyeliğinin askıya alınması veya ilgili siteye erişimin engellenmesi gibi yaptırımların uygulanabileceğini söylemiştir. AB yetkililerinin “çevrim içi hukuk” alanında yetersiz kalındığı ve bu konuda sert adımların atılmasının gerekliliği yönündeki açıklamaları karşı karşıya kalınan durumun vahametini ortaya koymaktadır.
Modernleşme ve riskler
Jürgen Habermas, kapitalizmin kamusal alanları ticarileştirmesi sonucunda yaşam dünyalarının sistem dünyası tarafından sömürüldüğünü ifade etmiştir. Habermas’a göre kitle iletişim araçlarının ticari çıkarlar için kullanılması özgür düşüncenin ortak bir zemin üzerinden tartışıldığı kamusal alan fikrini tehdit etmiştir. İnternet ve yeni medyanın ortaya çıkmasıyla Habermas’ın düşüncelerini revize eden bazı teoriler, ticarileşen ve kaybolan kamu-sal alanın yeniden canlanabileceğini ifade etmiştir. İnternetin sözde denetimsiz ve bireyin içerik üretimine imkan tanıyan yapısı kamusal alanın yeni-den mümkün olabileceğini iddia edenlerin ana argümanları idi. Fakat günümüz toplumunda internet ve sosyal medya platformlarının aşırı ticarileştirilmesi ve denetimden uzak yapısı tehditleri de beraberinde getirmiştir. Gözetleme mekanizmalarının varlığı ile tehdit edilen yaşam dünyalarının s-mürgeleştirilmesi konusu bugünün dünyası için de geçerli bir durumdur. Nitekim Ulrich Beck’in “modernleşmenin yol açtığı ve yarattığı tehlikeler ve güvensizliklerle sistematik bir ilişki içinde olmak” biçiminde tanımladığı “risk” günümüz toplumunun karşı karşıya olduğu kaçınılmaz bir durum olarak görülmelidir.
[Star Açık Görüş, 21 Nisan 2018].