AA muhabirine 15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ ile ilgili açıklamalarda bulunan Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, 15 Temmuz'un milletin direnişi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğiyle engellenmiş bir darbe olduğunu söyledi.
15 Temmuz gecesi dönemin başbakanı Binali Yıldırım ile randevusu bulunduğunu dile getiren Duran, görüşme sonrası Anadolu Yakası'na döndüğünü ve bir süre sonra da tankların köprüye çıktığı haberini aldıklarını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın darbeye karşı halkı sokaklara çağırmasıyla kendisinin de eşiyle o günkü adıyla Boğaziçi Köprüsü’ne gittiğini bildiren Duran, "Köprünün tanklarla kesildiğini gördüğümde Türkiye, İstanbul, milletim bu ihaneti hak etmiyor diye düşündüm. O gece köprüde bu düşüncemi haklı çıkartan bambaşka bir direniş ruhu vardı. Gitmeyin, ateş ediyorlar denilse de insanlar ısrarla tankların olduğu yere gidiyordu. Sabaha kadar darbecileri ve tanklarını teslim alan milletimizin ne kadar vatanperver, dirayetli ve ne kadar da merhametli olduğuna tanık oldum, bundan büyük bir onur duydum. O sabah yaşadığım mutluluk hayatımın hiç bir anıyla kıyaslanamazdı." diye konuştu.
15 Temmuz'u diğer darbelerden ayıran özellikler
15 Temmuz'u asker sivil ilişkileri bağlamında 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1970, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat darbeleriyle kıyaslayan Prof. Dr. Duran, şöyle konuştu:"Türkiye siyasi hayatında bugüne kadar engellenmiş bir darbe yok. İlki 15 Temmuz direnişi oldu. Diğerlerinden farklı olarak bir diğer husus da bu darbenin içerisindeki FETÖ yapılanmasıdır. Daha önce de kliklerin olduğunu biliyorduk fakat FETÖ, devletin diğer kurumlarında da yapılanan bambaşka bir örgüt olarak bu darbenin planlayıcısıydı. Bir diğer fark, darbe sonrasında darbeyi yenen milletten desteği olan bir sivil iradenin darbenin hesabını sormasıdır. Mahkemeleriyle sormasıdır. FETÖ'yü devlet kurumlarından arındırmasıdır ve sistemi yeniden yapılandırmasıdır. Bunların diğer darbe ve muhtıralarla arasındaki en önemli farkı olduğunu düşünüyorum."
Duran, dünyanın değişik yerlerinde darbelere karşı çıkan direnişlerin bulunduğunu fakat 15 Temmuz'un kendisine has şartlarıyla dünyadaki demokrasi tarihinde eşsiz bir yere yerleştiğini kaydetti.
15 Temmuz’u dünyadaki darbelerle de kıyaslayan Duran, "Hem darbenin çok sayıda şehit verilerek sona erdirildiği ama ondan sonra da sivil iradenin darbenin hesabını sorup, yeniden bir yapılanmayı sağlayarak iktidara devam etmesinin dünyada pek örneği yok." dedi.
Darbenin arkasındaki FETÖ'nün kısa dönemli bir örgütlenmeyle ortaya çıkmadığını bildiren Duran, daha önce 'Gülen Hareketi' olarak tanımlanan örgütlenmenin 40 yılı aşkın bir süredir devlet içerisine gizli bir şekilde yapılandığını hatırlattı.
FETÖ’nün sivil unsurları, toplumun hayır hizmeti gibi görecek oluşumlarıyla beraber devletin kritik kurumlarında, yargıda, emniyette, finans kurumları gibi birçok yerde örgütlendiğini aktaran Duran, şunları aktardı:
"Bu yapı istihbarat örgütünün merkeziyetçiliğinde ve taktikleriyle çalışıyordu. Dolayısıyla bununla mücadele etmek o kadar kolay değil. Özellikle ordu içerisinde en son yapılan operasyonlarda ankesörlü telefon, ardışık arama sistemi gibi taktikler şunu gösterdi; Karşımızda birbiriyle entegre ve çok boyutlu olan bir örgütlenme var. Bunun uluslararası örgütlenme boyutu da var. Türkiye şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla bu yapıyı devletten arındırmakta çok önemli bir aşamaya geldi. Hemen o geceden itibaren yargının tepkisiyle başlayan bir mücadele yürütüldü. Güvenlik kurumları ve diğer devlet kurumlarından bu örgüt tasfiye edildi. Terör örgütünün 'sivil toplum' görünümlü unsurları da aynı şekilde tasfiye edildi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin teslim alınma süreci engellendi. Bunun ister AK Parti'li, ister CHP'li, ister İYİ Parti'li, ister diğer partilerden olsun herkesin üzerinde ittifak ettiği ve devletimizi, ülkemizi kurtardığımız bir mücadele olduğunun farkında olunması lazım. 15 Temmuz bilincinin uzun süreli, kalıcı, siyasi müşterek bir nokta olarak siyaset kurumumuzda yer alması lazım. 15 Temmuz'un üçüncü yıl dönümünde en önemli mesaj budur. Bu partiler, siyaset üstü bir mesele olarak hepimizin çocuklarımızın geleceği için bu ülkeye sahip çıkmamız gereken bir konudur."
SETA'nın 15 Temmuz ve FETÖ çalışmaları
15 Temmuz'un milletin ortak hafızası olarak üzerinde titizlikle durulması gerektiğini vurgulayan Duran, 15 Temmuz ruhunun anılması ve yaşatılmasının önemine dikkat çekti.15 Temmuz'la ilgili hala yeteri kadar çalışma yapılmadığına işaret eden Duran, bu konuda üniversitelere, sanatçılara, yönetmenlere ve toplumun diğer kesimlerine düşen görevler bulunduğunu söyledi.
15 Temmuz'un bu yıl Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından bin 500 etkinlikle anıldığını ifade eden Duran, SETA'nın 15 Temmuz ve FETÖ çalışmalarıyla ilgili şunları kaydetti:
"SETA'nın FETÖ yapılanmasını fark etmesi 15 Temmuz öncesine dayanır. Türkiye'de de 17-25 Aralık Operasyonu'ndan sonra açılan bir takım davalar ve yürütülen mücadeleler var. Bu çerçevede biz de SETA olarak çeşitli çalışmalar yaptık. 15 Temmuz ve FETÖ üzerine şu ana kadar 50 çalışma gerçekleştirdik. İngilizce, Arapça ve Türkçe olarak kitaplar, dergiler ve analizler, raporlar hazırladık. 15 Temmuz’dan bir gün sonra 'Acaba bu direnişin altında ne var?' çalışmasıyla başladık. Sonra FETÖ’nün yapılanması, devlete nasıl sızdığı, onunla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini ve davalarla bu mücadelede nerede olduğumuzu anlatan bir dizi çalışma yaptık. 15 Temmuz ve FETÖ'yü bütün boyutlarıyla çalıştık. FETÖ ile mücadelenin belki de enstitü bağlamında uzun vadeli olarak çalışılması lazım."
15 Temmuz direnişinin demokrasiyi, devleti korumakla ilgili çok önemli bir başlangıç noktası olduğunu düşündüğünü söyleyen Duran, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu millet, 27 Mayıs 1960 darbesinde Menderes'e yapılanı kabullenmedi. O zaman sokağa inmedi ama Erdoğan'a yapılanda sokağa inip sahip çıktı. Bu sivil iradeye, kendi tercihine sahip çıkmadır. Türk halkı kendi iradesini, onu temsil eden siyasetçiyi darbecilerin eline bırakmayacağını ortaya koydu. Bunun siyasi kültürümüze, ders kitaplarına ve toplumun hafızasına ortak değerimiz olarak yerleştirilmesi lazım. Diğer mesele de demokrasiyi, sivil toplumuyla, medyasıyla, kurumlarıyla yerleştirerek ona sahip çıktığımız bir ortamı siyasi rekabet içerisinde verebildiğimiz bir ortamı hazırlamaktır. Bu da iktidar ve muhalefet, herkesin üzerinde büyük bir görevdir."
Prof. Dr. Duran, Türkiye'de darbeleri engellemek ve parlamenter sistemin sorunlarını aşmak amacıyla 15 Temmuz'dan sonra cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş sağlandığını anlatarak, bu sistemin tasarlanma sebeplerinden bir tanesinin de darbelerin bir daha gerçekleşmemesi olduğunu kaydetti.
Bu çerçevede de sivil-asker ilişkilerini yeniden ele alındığını ve buna da devam edilmesi gerektiğini belirten Duran, bir taraftan mücadeleye devam ederek öbür taraftan da sivil-asker ilişkilerini demokratik ülkelerdeki gibi kurumsallaştırarak bunu da cumhurbaşkanlığı sistemi içerisinde yerleştirerek devam edilmesi gerektiğine işaret etti.
15 Temmuz sonrası devletin yeniden yapılanmasını da değerlendiren Duran, şu ifadeleri kullandı:
"Bir yıl oldu. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde de yeni sistemin işleyişinin performans değerlendirmesi yapılıyor. Neticede biz Türkiye’deki erkler ayrılığını ve bu çerçevede de yürütmenin kendi içerisindeki yetki bölünmesi sorununu ortadan kaldırmak için bu sisteme geçtik. Bu sistemin henüz siyasal kültür zemininde tam yerleştiğini söyleyemeyiz. Çünkü siyasal partiler, liderler, adaylar kendilerini bu yeni kültüre göre ayarlamakta. Bunun siyasal kültür bağlamında bir yılda yerleşmesini bekleyemeyiz. Bu çerçevede de cumhurbaşkanlığı sisteminde bir takım güncellemeler, performans değerlendirmesi ve buna uygun olarak yeni düzenlemelerin olmasında hiçbir mahsur yoktur. Ancak erkenden radikal revizyon tartışmasını da doğru bulmuyorum. Çünkü bu sisteme yeni geçtik ve bu yerleşmeden, test etmeden, en az bir dönem denemeden üzerinde bu kadar hızlı yorum yapılmasını başka bir muhalif siyaset ajandanın parçası olarak görürüm. Sağlıklı bir değerlendirme olarak görmem."
"Dünyada benzer örnekleri var ama hepsinden farklı"
FETÖ’nün dünyanın gelişmiş ülkelerinde hala etkinliğini sürdürmesini değerlendiren Duran, bunun birçok farklı nedeninin bulunduğunu belirtti.FETÖ'yü sivil görünümlü, yeni nesil bir terör örgütü olarak niteleyen Duran, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Neticede devletin askeriyesi içinde paralel yapı kuran bu terör örgütü dışarıda yeteri kadar anlaşılmıyor. Dünyadan benzer örnekleri var. Bir açıdan baktığınızda Opus Dei tarzı bir yapılanma. Ancak yine de hepsinden farklı. Hiçbir ülkede FETÖ'nün Türkiye’deki devlet kurumlarına sızdığı kadar büyük bir çerçeve oluşmadı. İster demokratik ister otoriter olsun bütün siyasal sistemlerde devletler kendilerinin başka tür aparatlar tarafından ele geçirilmesine tepki koyarlar. Türkiye de çok da şanlı bir direnişle bu tepkiyi koydu. Paralel yapıyla, FETÖ ile mücadelenin içeride ve dışarıda bazen yeteri kadar anlaşılmadığını görüyoruz. Dışarıdakilerin bir kısmı onunla belirli istihbari ilişkiler içerisinde oldukları için bir tür koruma refleksi içerisindeler."
ABD'nin FETÖ ile ilgili tavrını da eleştiren Duran, sözlerini şöyle tamamladı:
"Özellikle ABD'nin ortaya koyduğu performans çok rahatsız edici. Hala Gülen'in iadesiyle ilgili herhangi bir gelişme olmaması, diğer ülkelerde de örgüt mensuplarının iade edilmemesi üzüntü vericidir. Dünyadaki birçok ülkeye yaptığı ziyaretlerde cumhurbaşkanımız bu konuyu gündeme getiriyor. Terörle mücadelenin önemine değinip bugün bize yapılanın yarın da kendilerine yapılabileceğini anlatıyor. Sanıyorum 23-24 ülkede bu örgütün okulları Maarif Vakfı'na devredildi. Ne yazık ki dünyada terörle mücadelede ortak bir tavır yok. Birçok ülke çifte standart gösteriyor. PKK konusunda da biz Avrupa ve ABD'nin aynı çifte standardı gösterdiğini biliyoruz."
[AA, 14 Temmuz 2019].