SETA > Yorum |
quot İyi Finans' Denen Bir Şey Var

"İyi Finans' Denen Bir Şey Var

Bugün dünya, küresel GSYH'nin 3 katı bir borç yüküyle karşı karşıya. Mevcut gevşek ekonomik büyüme de göz önüne alındığında, bu ne kadar sürdürülebilir bir durumdur?

Vedat Hoca'nın finans dersleri, lisans dönemimde bizim bölümün en rağbet gören derslerindendi. Geçtiğimiz Cumartesi günü EBES (Eurasia Business and Economics Society) girişimiyle İstanbul'da düzenlenen uluslararası Euro-Asia Forum'daki keyifli sunumunu dinlerken de, ister istemez o dersleri hatırladım. Küresel kriz sonrasında gündeme gelen ancak bence hak ettiği kadar alaka görmeyen temel bir konuya yeniden dikkat çekti Vedat Hoca: Good Finance (İyi Finans).

Türkiye'deki mevcut finans sisteminin bir paradigma değişikliğine gitmesi gerektiği konusunu, bu sayfalarda çeşitli vesilelerle ele aldığımı hatırlarsınız. Bugün Prof. Dr. Vedat Akgiray'ın sunumundan yola çıkarak, konuyu global bir bakışla yeniden köşemize taşımakta mahzur görmüyorum. Bazı şeylerin 40 kez söylenmesi gerekebiliyor gerçeğinden yola çıkarak…

FİNANS ÖNÜNÜ ALAMAYINCA

Finans sistemindeki sorunlar, Türkiye'nin ötesinde küresel bir bakış açısı da gerektiriyor. Zaten süregelen sıkıntılar, önemli ölçüde küresel entegrasyonun getirdiği bir kader paylaşımı değil mi?

En yakın örneği, daha dün gibi yaşanan ve dünyayı kırıp geçiren finansal kriz. Dev bir kredi balonu patlamasıyla başlayan kriz, “kötü finans” deneyiminin ne demek olduğunu, hafızaları hiç zorlamadan hatırlatıyor. 7 yıl sonra bugün, hala bol kalıntısı olan bir enkazı geçmişe gömmek mümkün değil ne de olsa.

Balonun patladığı ABD'de olay öncesi yaşanan suç senaryosuna baktığımızda ise, krediye kolay ve ucuz erişim sonucu yaratılan tehlikeli bir borç ordusu görüyoruz: Finans sisteminin yarattığı küresel bir silah.

Daha da gerilere gidip son 30-40 yıllık küresel sürece baktığımızda da, oldukça hızlı büyüyen bir global finans sektörüne şahit oluyoruz. 90'lar boyunca ve 2000'lerin başında yıllık büyüme hızı %7-8 bandında olan bir sistemden bahsediyoruz. Kalbi olduğu bütünden daha hızlı büyüyerek fonksiyonu bozulan bu mekanizma, 2007 yılına gelindiğinde dünya ekonomisinin borçluluk oranını zirveye taşımıştı. Kendisiyle birlikte küresel ekonomiyi de aşağı çekmesi ise, çok zaman almadı.

Ve sonuçta bir kez daha gördük ki; yüksek doz finansman, ekonominin sağlığıyla oynayabiliyor. Azı desen de, karın doyurmuyor. O halde finansı makul seviyelerde tutmak gerek. Veriler de ampirik çalışmalar da, bu ihtiyaca işaret ediyor.

BORCUN NEREDE, GELİRİN NEREDE?

Kriz öncesi yükselen borçluluk, aslına bakarsanız bugün de yüksek seviyelerini koruyor. Küresel borç 2007 yılında 142 trilyon dolar iken 2014'te 200 trilyonu geçti. Bu ise, yıllık %5 üzeri bir borç artışına işaret ederek küresel ekonomiden halen hızlı ilerleyen bir tablo anlamına geliyor. Tabii ivmesi düşmüş ve artış kompozisyonu biraz değişmiş bir halde. Örneğin; kriz öncesine göre göze çarpan bir fark olarak, krizden çıkma ve ekonomiyi canlandırma adına yapılan borçlardaki sıçrama var.

Bu doğrultuda söz konusu dönemde, çok sayıda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkenin borç-milli gelir oranlarında artışlara şahit oluyoruz. Japonya, Singapur ve çeşitli Avrupa ülkelerinin yanı sıra, Çin'in de borç artış düzeyiyle dikkat çektiği bir tablo bu. Son dönemlerin kriz kahramanı Yunanistan da tablonun parlak renklerinden… Borcunu yükseltmeyen ülke sayısı ise, tam anlamıyla bir elin parmakları kadar. Dolayısıyla, küresel borç-gelir oranında kriz öncesi döneme göre bir gerilemeden bahsedemiyoruz.

İÇERİĞİ DE ÖNEMLİ