Geçtiğimiz günlerde bir kitap çıktı Amerika'da. Adı Derin Devlet. Kitabı, 28 yıl ABD Kongresi'nde çalışmış olan ve Party is Over isimli kitabın da yazarı olan Mike Lofgren kaleme almış. "Derin devlet" tabiri bize yabancı değil. 1990'ların Türkiye siyasal gerçeğini izah amacıyla kullanılmıştı ilk. Hatta o kadar çok kullanıldı ki ona karşı duyarsızlaşıldı, bir kenara konuldu. Sonra literatürümüze "paralel devlet" girdi. Şükür ki şimdilerde ondan kurtulmaya çalışıyoruz. Bu kez mevzumuz Türkiye değil, ABD. Lofgren, bu tabiri Türkiye için değil, ABD için kullanıyor. Fakat bu tabirinin ilk defa Türkiye'de keşfedildiği bilgisini de ekliyor kitabına. Sol-liberal ideolojik çizgide duran bazı yazarlar için "derin devlet" bir eleştiri konusu. Fakat bir de "derin devlet"i talep eden bir kitle var. Bunun en önemli nedeni, yaklaşan başkanlık seçimleri. Evet şu anda ABD'de en yoğun şekilde yapılan tartışma, "bizi kim yönetiyor" tartışması. Hillary Clinton'ın da Donald Trump'ın da yönetmesini istemeyen, daha doğrusu yönetemeyeceğini söyleyen bir kitle var. Onların umudu derin devlet! Garip, ama gerçek. Dünyanın en büyük demokrasisi olarak kendisini sunan ABD'de durum bu. Yıllarca Noam Chomsky başta olmak üzere birçok muhalif yazar ABD derin devletini kritik etti durdu. Seçilmişlerin "derin devlet" karşısındaki acziyetinden dem vurdu. Ne var ki bu kez bir kesim bu "derin devlet"e sırtını dayamak istiyor. Zira ne Clinton'a ne de Trump'a güveniyor. Peki kimdir, nedir bu derin devlet? Bir yönüyle istihbarat teşkilatları, asker, emniyet, yargı ve organize suç örgütleri içinde konuşlanan üst düzey aktörlerin kurduğu yapının adıdır. Diğer yandan "derin devlet" tabiri ABD siyasal ortamı içinde hükümetin belirli unsurlarıyla, finans ve endüstri sektörünün tepe yöneticilerinin oluşturduğu ortaklığı nitelemek için de kullanılabilir. Her ne olursa olsun bu aktörlerin temel meselesi ABD'nin makro politikalarına yön vermek. ABD'yi yönetmek için bir araya gelen bu unsurların seçilmişlerin rızasını almadan hareket etmek ve daha önceden pişirilmiş belli pozisyonları dayatmak gibi bir yaklaşımları söz konusu. Yasal hiyerarşinin dışında, farklı bir hiyerarşi zincirine tabi oldukları anlaşılıyor. Lofgren, Martin Gilens ve Benjamin Page'in 21 yıla yayılan bir araştırmalarına referansla, ABD'de "sıradan bir vatandaşın kendi hükümetini (ve kaderini) tayin noktasında neredeyse hiçbir etkisinin olmadığı"nı belirtiyor. Düşünün, Allah aşkına! Bu yapı, tam da FETÖ'nün sızma reflekslerini harekete geçirecek bir yapı değil mi? Bir kere kapalı, şeffaf değil. Bürokrasiye sızmak iktidar elde etmek için yeterli. Nasılsa orada güç biriktirince seçilmiş siyasal elitlerin üzerinde baskı kurmak mümkün. Bir bakmışsınız ABD'nin "derin devlet" dışında bir de "paralel devlet" diye bir sorunu olmuş. Fetullah orada. Adamları, okulları orada. Eh, parası da var. Belki de sızmaya başlamıştır. Temsilciler Meclisi'nde yahut Senato'da Fetullah'ın ağzından konuşanları başka nasıl izah edeceğiz ki? Sizi bilmem ama ben Amerikan demokrasisi için çok endişeliyim. Mike Lofgren'ın dediği gibi, bir gölge hükümet yükseliyor, ABD anayasası ise çöküyor. ABD halkı bunu hak etmiyor. Bu gidişe biri 'dur' demeli azizim!
[Sabah, 29 Eylül 2016].