Perşembe günü Trump İsrail ile BAE ilişkilerinin normalleşmesi konusunda anlaşmaya varıldığını ve buna karşılık İsrail'in ilhak planını askıya aldığını duyurdu. Bunu ise İsrail-Filistin meselesinin çözümünde bir adım ve dolayısıyla kendi adına bir başarı olarak görüyor.
Taraflar anlaşmayı farklı kelimelerle ifade ediyorlar. Netanyahu normalleşme anlaşması ifadesini kullanırken Muhammed bin Zayed (MbZ) ise "yol haritası" ifadesini tercih etti.
Anlaşmanın taraflar açısından kısa ve orta vadede işaret ettiği siyasi implikasyonlara baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor.
BAE, İsrail'le yürüttüğü ilişkileri resmileştirmiş olacak. Öte yandan İsrail ile hem ikili hem de bölgesel düzeydeki ittifak ilişkilerini daha fazla ileri götürecek. Böylece Türkiye karşıtlığında yürüttüğü bölgesel politikada İsrail'in desteğini daha yakın tutmaya çalışacak. Bu yönüyle anlaşmayı, İsrail'in çeşitli kademelerinden gelen "Türkiye ile normalleşme" talepleri ve Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın BAE'nin terörü desteklemesi dolayısıyla gösterdiği sert tepkiden bağımsız okuyamayız. Daha açık ifadelerle BAE'nin telaşa kapıldığını ve Türkiye'nin olası bir hamlesinden önce İsrail'le yürüttüğü müzakereleri "normalleşme" kararı aldığını söylemek mümkün.
Öte yandan BAE, normalleşme adımının Arap dünyasında oluşturabileceği maliyetleri önlemek amacıyla bir algı çalışmasına başvurduğu çok açık. MbZ'nin "anlaşma" ifadesinden kaçınması ve ilhak planının askıya alındığına dair iddiası bu anlamda önemli.
Basına sızdırılan bilgiler, müzakerenin on sekiz aydır devam ettiğini fakat İsrail'in ilhak planının görüşmeleri kilitlediğini iddia ediyor. Bu iddialara göre İsrail'in ilhak planına BAE sert tepki göstermiş ve ilhak konusunda ısrar etmesi durumunda İsrail'le anlaşması mümkün değilmiş. Ancak meselenin içeriğine bakıldığında bu bilgilerin bir algı çalışmasına yönelik olduğu rahatlıkla anlaşılıyor. Nitekim Trump Filistin'i ortadan kaldıran "Yüzyılın Anlaşması"nı duyurduğunda yanında BAE'nin Washington Büyükelçisi de vardı ve anlaşmayı ayakta alkışlamıştı. Dahası bu anlaşmayı kabul etmesi için Filistinlilere baskı yapan da BAE'nin kendisidir. Netanyahu'nun ilhak planından vazgeçmediklerini yalnızca kısa bir süreliğine ertelediklerini açıklaması da BAE'nin iddialarını açıkça yalanlamakta ve BAE'nin bu söylemi Filistin başta olmak üzere Arap dünyasının tepkilerini dindirmeye yönelik bir söylem olarak kullandığını açıkça göstermektedir.
İsrail açısından bakıldığında ise bu anlaşmanın bir kazanca karşılık geldiği ortada. Her şeyden önce İsrail bir Arap ülkesi ile daha "normalleşmiş" oldu. Bu anlaşmanın domino etkisi ile diğer Körfez ülkeleri etkileme potansiyelini göz ardı etmemek gerekir. Böylesi bir senaryo İsrail lehine artı fayda anlamına gelmektedir.
İsrail'in bölgesel stratejisi ile uyumlu olan BAE'nin bölgedeki yıkıcı ve düzen bozucu rolü artık resmi olarak İsrail ile ittifak halinde işlemeye devam edecek. İsrail bu kazanımları hiçbir taviz vermeden elde etti. İsrail 1979'da Mısır'la anlaştığında Sina'dan çekilmiş; 1994'te Ürdün'le anlaştığında ise Batı Şeria, Ürdün nehri ve sınırdaki birçok bölge konusunda taviz vermişti. Bu anlaşma ise herhangi bir maliyet oluşturmuyor. İlhak planının kısa bir süreliğine ertelenmesi ise Netanyahu'nun işine geliyor. Bu konuda iktidar ortakları Gantz ve Aşkenazi ile yaşadığı anlaşmazlığı gidermenin bir yolunu bulmuş oldu. Netanyahu'nun ilhak planının askıya alınması konusunda İsrail'i taahhüt altına sokacak bir davranış sergilemesi ya da bir anlaşma imzalamasına inanmak mümkün değil. Netanyahu böyle bir vaatte bulunsa bile kendisinin ya da bir başka iktidarın kısa bir süre sonra tersini yapması sürpriz olmayacaktır.
Bölgesel siyaset açısından baktığımızda ise bu anlaşmanın 2010 sonrasında ortaya çıkan yeni stratejiler, ittifaklar ve karşı ittifaklar denkleminde tutarlı olduğunu ifade etmek mümkün. Bölgede halk iradesine dayalı yeni bir düzen oluşmasını isteyen irade ile bunun karşısında BAE ve İsrail'in başını çektiği yıkıcı ittifakın rekabeti göz önüne alındığında bu anlaşma şaşırtıcı değil. BAE ile İsrail arasındaki uyumun sonucunda ortaya çıkan bu anlaşma uygun zamanı ve şartları bekliyordu.
[Sabah, 15 Ağustos 2020].