Uzun zamandır Türkiye'nin dış ve güvenlik politikalarını şekillendirirken olağandışı durumlara kendisini adapte edebilecek bir yaklaşım sergilemesi gerektiğinin altını çiziyorum. Bu yaklaşımın Türkiye'yi önümüzdeki dalgalı deniz yolculuğunda en güvenli şekilde taşıyacak strateji olacağını düşünüyorum. Zira uluslararası politika giderek daha rekabetçi ve çatışmacı bir hal alıyor. Bölgesel siyaset ise güvenlik rekabetinin, güç yarışının ve nüfuz alanlarının birbiriyle yarıştığı bir yöne doğru hızlı bir dönüşüm geçiyor. Suriye başta olmak üzere Irak, terörle mücadele, bir bütün olarak Akdeniz havzası, Kıbrıs ve Libya Türkiye'nin ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde kademeli ancak esnek bir dış politika ve güvenlik stratejisine sahip olmasını zorunlu kılıyor.
Türkiye'nin de içinde yer aldığı yeni bölgesel güvenlik kompleksinin en çarpıcı özelliği kısıtlayıcı güvenlik ortamının baskıcı karakteri. Yani aşırı güvenlik rekabeti bölgesel ölçekte katı bir güvenlik ortamının oluşmasına neden olurken, oluşan bu güvenlik ortamı aktörleri daha rekabetçi olmaya zorluyor. Aslında ikisi arasında karşılıklı olarak işleyen, birinin diğerini sürekli olarak beslediği bir mekanizma var. Türkiye için Suriye, terörle mücadele, Akdeniz'de Kıbrıs, doğal gaz ve Libya eksenli yaşanan gelişmeler, Rusya ve ABD gibi iki büyük aktöre yönelik yürüttüğü dış politika tam da böylesi bir karşılıklı ilişkinin oluşmasını sağlamış durumda.
Türkiye'nin bu sınamaların üstesinden gelmesi için stratejik esnekliğini en etkin şekilde kullanabileceği bir dış ve güvenlik siyaseti oluşturmasından başka bir çare görünmüyor.
Stratejik esneklik nedir?
Stratejik esneklik, bir devletin çevresinde cereyan eden değişikliklere cevap vermek için gerekli kaynakları ayırarak meydana gelen ve gelmesi mümkün olan değişikliklere yanıt verme yeteneği olarak tanımlanabilir. Stratejik esnekliğin tefrik edici unsurları arasında stratejik opsiyonlar, stratejik tercihler ve stratejik manevra kabiliyeti gibi materyal güç unsurlarıyla iyi hesaplanmış stratejik planlamanın birleşiminde oluşan dış politika yetenekleri yer almaktadır.
Bu esnekliğin hayata geçirebilmesi için Türkiye'nin yapması ve yapmaması gerekenlerin bir listesi elbette var. Ancak çevresinde yaşanan gelişmelere verdiği cevapların ve reaksiyonların Türkiye'nin esnekliğini daha da pekiştirecek bir şekilde hesap edilmesi gerekir. Esneklik Türkiye'ye daha fazla maliyet üreten değil Türkiye'nin bölgesel güvenlik ve güç rekabetine hem uyumunu hatta yönetebilmesini hem de bu rekabet içinde kendi ulusal çıkarlarını koruyabilmesini sağlamalıdır. Örneğin Libya konusunda Türkiye'yi müdahale etmemesi-karışmaması gereken bir politikaya yöneltmek esneklik değil tam tersine maliyetinin Akdeniz ölçekli stratejik kayıplara dönüşeceği bir dış politika önerisi yapmaktır. Bu nedenle esneklik, gerektiğinde maliyete katlanabilecek hazırlığı yapmayı öngören bir ölçü dairesinde olmalıdır. Gereksiz komplekslerden kurtulmayı, gerektiğinde ise güç eksenli tavır almaya hazır bir dış politika stratejisi kurgulamayı zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle Türkiye bütün dış politika konularında opsiyonları ve yapılabilecek tercihleri sıralayarak kendisine stratejik manevra kabiliyeti sağlayacak uygun araçları tercih etmelidir. Bu araçları eksik ya da zayıf ise bunları gidermeye dönük hazırlık yapmalıdır.
Akdeniz ekseninde son dönemde yaşanan gelişmeler Türkiye'nin stratejik esnekliğini göstermesi bakımından iyi bir örnek ve fırsat sunmaktadır.
Türkiye'nin Akdeniz'deki çıkarları
Türkiye'nin stratejik kültüründe Akdeniz'in üç alt jeo-politik ve jeo-stratejik bölgeye ayrıldığını görmek mümkündür. Birincisi, Doğu Akdeniz ölçekli Levant alt bölgesinden oluşmakta ve merkezinde kuşkusuz bir şekilde Kıbrıs yer almaktadır. Tarihsel olarak stratejik konumu nedeniyle önemli olsa da artık Kıbrıs'ın kıymeti jeo-ekonominin merkeze oturduğu bir düzleme doğru dönüşüm geçirmiştir. Doğal gaz rezervlerinin keşfedilmesi ve Türkiye'yi dışlamaya çalışan yeni bir ittifak sisteminin jeo-ekonomik temelli oluşturulmaya çalışılması, Suriye krizi, Lübnan ve Filistin meselesi dikkate alındığında Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin stratejik manevra kabiliyetini artırması genel dış politika vizyonundaki stratejik esnekliği için vazgeçilmez bir ön koşul olarak öne çıkmıştır. Bu durum Türkiye'nin ada ölçekli yeni bir savunma ve güvenlik stratejisi geliştirmesini de gerekli kılmaktadır. Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda KKTC'de bir donanma üssü inşa etmeyi planlaması, bölgedeki SİHA ve İHA kabiliyetini artırmayı tercih etmesi bunun ilk sinyallerinden biridir. Ancak bu Türkiye'nin Akdeniz ölçekli stratejik esneklik kazanması için yeterli değildir. Doğu Akdeniz ölçekli güç projeksiyonu yapabilen, caydırıcı kabiliyeti yüksek bir güç yatırımı Türkiye'nin diplomatik esneklik kazanabilmesi için temel araçlardan biri olmalıdır.
İkinci bölge ise Orta Akdeniz hattından oluşmakta ve Türkiye'nin Kuzey Afrika kıyı hattına yönelik stratejisinde nasıl bir rol oynayacağının kaderi belirlemektedir. Libya ile yapılan anlaşma Türkiye'nin Akdeniz ölçekli yeni duruma hem adaptasyonu hem de bu jeo-politiğin gerekli kıldığı rekabeti sürdürebilmesi için bir sıçrama tahtası oluşturabilir. Her ne kadar zamanlama olarak geç kalındığı söylense de Libya hamlesi Türkiye'nin Akdeniz havzasında karşı bir blok oluşmasının ve bu oluşan bloğun enerji ve siyaset merkezli oldubittiler oluşturmasına engel teşkil edebilecektir. Aynı zamanda Türkiye'yi Libya'da çözümün ve müzakerenin bir tarafı haline getirebilecektir. Türkiye'nin Orta Akdeniz'de varlık göstermesi ayrıca enerji merkezli jeo-ekonomik rekabette manevra kabiliyetini daha da artırabilecek ve böylece stratejik esnekliğini daha etkin hala getirebilecektir.
Türkiye-Yunanistan rekabeti ekseninde şekillenen ve NATO'nun güney kanadında yeni bir gerilim alanı oluşturan Batı Akdeniz alt jeo-politiğinde ise Türkiye'nin stratejik esnekliğini kazanacak kabiliyete ulaştığı açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle S-400 ile kademeli bir savunma ve caydırıcılık kabiliyetine kavuşacak olan Türkiye sahip olduğu güç kapasitesi ile Yunanistan'ın askeri dengeleme yapmak zorunda olduğu bir denklem oluşturmuştur. Bu nedenledir ki Yunanistan, Türkiye karşıtı bir ittifak sistemi oluşturmak suretiyle Akdeniz havzasında Türkiye'nin etkinliğinin önüne geçmeyi denemektedir. ABD'nin bu etkinliği derinleştirecek yatırımlar yapacağı açık bir şekilde görülmekte ve daha da artacağı önümüzdeki dönemde beklenmelidir. GKRY'ye yönelik silah ambargosunun kaldırılması yönünde ABD tarafından atılan adımları Türkiye'nin askeri gücünü dengelemeye dönük hamleler olarak görmek mümkündür.
Türkiye'nin Akdeniz'in üç alt jeopolitik bölgesinde varlık gösterebilmesi ancak caydırıcılık gücünün artırılması, güç projeksiyonu yapacak imkan ve kapasitesinin derinleştirilmesi ve gerektiğinde askeri güç kullanmaktan çekinmeyen bir esnekliği sahip olması ile mümkün olabilir. Bu durum Türkiye'nin rekabetçi ve kısıtlayıcı bir güvenlik çevresinde hayatta kalmasının en önemli yollarından biri olarak görülmektedir.
[Sabah, 21 Aralık 2019].