Geçen sene Suriye’ye yaptığı resmi ziyareti ABD ve İsrail’den gelen yoğun baskılara rağmen iptal etmeyen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 6- 9 Haziran tarihleri arasında bu kez İsrail ve Filistin’e resmi bir ziyaret yapacak. Filistin’de ekonomik krizin artık insani bir facia boyutuna geldiği, İsrail’de yapılan seçimler sonrasında Başbakan Ehud Olmert’in tek taraflı sınır belirleme planını uluslararası gündeme taşıdığı bugünlerde bölgedeki durum ayrı bir öneme sahip.
1993 yılında başlayan Oslo Süreci sadece Filistin’in İsrail’i tanıması yönüyle değil, aynı zamanda Filistin Yönetimi adı altında Filistinliler için bir devlet-inşası süreci başlatması açısından da büyük önem arz ediyordu. 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana devletsiz bir toplum olarak ve işgal altında yaşayan Filistinliler için İsrail’in tanınması ne kadar zor idiyse, devletsiz bir halk olarak yaşamak da o kadar zordu ve 1993 sonrasına ilişkin umutlar biraz da bu devlet hayali sayesinde yeşeriyordu. Oslo sonrası sürece baktığımızda ise bu umudun büyük bir hayal kırıklığına dönüştüğünü görüyoruz. Oslo’nun tüm hatalarına ek olarak geçen sürede artan gerilim, haksızlıklar ve tek taraflı politikalar Filistinlilerin durumunu daha da zorlaştırdı. İsrail’in Filistinlileri eşit bir barış ortağı olarak tanımaması ve uluslararası toplumun adil bir arabulucu rolünü oynamaktan kaçınması Filistin’de devlet inşası sürecini akim bir proje olarak bıraktı.
Filistin’de Ekonomik Kriz: Nedenler ve Boyutları
25 Ocak 2006’da yapılan seçimleri mecliste yüzde 56’ya tekabül eden 75 sandalyeyle kazanan Hamas’ın Mart 2006’da hükümet kurması sonrasında Filistin’e uygulanan ekonomik ambargo bu devlet inşası sürecinde elde edilen kısıtlı kazanımları da tehlikeye atmış durumda. Kurumsal olarak yıkımın eşiğine gelen Filistin’de ekonomik ambargonun insani yönü aciliyet arz ediyor. Birleşmiş Milletler’in 31 Mayıs’ta yaptığı açıklamada da Filistin’de mali durumun hızla kötüleştiği ve gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için acil mali kaynaklara ihtiyaç duyulduğu belirtilmekte. Devletsiz, işgal altında ve bütünlüklü bir sınır olmaksızın yaşayan Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin’in ekonomisi, dünyada dış yardıma en fazla bağlı olan ekonomi. 1.5 milyar dolarlık yıllık bütçeye sahip olan Filistin’de bütçenin yüzde 80’e yakın bir kısmı dış yardımlara bağlı olarak yürüyebiliyor. Filistin’in bütçesini karşılayan ana uluslararası aktör ise Avrupa Birliği. Filistin ekonomisine çeşitli kalemler altında yıllık 600 milyon dolar aktaran Avrupa Birliği, 1994- 2005 yılları arasında Filistin bütçesine aktarılan toplam dış yardımın da yüzde 25’ini karşılamış. Filistin’e aktarılan yardımların ikinci büyük sahibi ise Amerika Birleşik Devletleri. ABD’nin Filistin’e aktardığı fonların yıllık toplamı yaklaşık 420 milyon dolar ve bu rakam yine 1994- 2005 yılları arasındaki toplam dış yardımın yüzde 17’lik kısmını oluşturuyor. Amerikan hükümeti Filistin’e aktardığı fonları dondurmanın yanı sıra Amerikalı özel şirketlerin Filistin’le yapacakları ticareti de yasaklamış bulunuyor. Filistin ekonomisinde dış yardımların payı düşünüldüğünde bu iki aktörün Ocak’ta yapılan seçimlerin hemen ardından Filistin’e aktardıkları fonları dondurmalarının Filistin ekonomisinde yarattığı çarpıcı yıkımı anlamlandırmak zor olmasa gerek. ABD ve AB’nin yanı sıra, 1949’da imzalanan