Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun 30 Aralık 2022’de Uluslararası Adalet Divanından (UAD) İsrail işgaline ve İsrail’in işgal altındaki topraklardaki uygulamalarına dair talep ettiği hukuki görüş UAD tarafından yaklaşık bir buçuk yıl süren bir incelemeden sonra 19 Temmuz 2024’te açıklanmıştır. 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de insanlık dışı uygulamalara imza atan İsrail hakkında verilen bu danışma görüşünün genel olarak içeriğinin ne olduğu ve ne anlama geldiğinin ortaya koyulması önem arz etmektedir.
BM’nin Danışma Görüşü Talebi
BM’nin ana organlarından sayılan ve bütün devletlerin aralarındaki sorunlarına hukuki çözüm bulması için başvurulabilen bağımsız ve tarafsız UAD, talep edildiğinde herhangi bir konu ile ilgili olarak danışma görüşü de verebilmektedir. Danışma görüşü talebi yalnızca BM Genel Kurulu veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından talep edilebilmektedir. UAD’nin verdiği hukuki görüşler yalnızca BM organları için bağlayıcı nitelik taşımakta, devletler ve uluslararası örgütler için ise tavsiye niteliğinde bir anlam ifade etmektedir.
BM Genel Kurulu 30 Aralık 2022’de UAD iç tüzüğünün 65. maddesine atıfta bulunarak tavsiye niteliğinde görüş vermesini talep eden bir karar (A/RES/77/247) almıştı. Talep 20 Ocak 2023’te UAD’ye iletildi. BM Genel Kurulu daha önce de 8 Aralık 2003’te aldığı karar ile işgal altındaki Filistin topraklarında İsrail’in duvar inşasının hukuki sonuçlarının ne olduğuna dair hukuki görüş talep etmişti. Hukuki görüşleri BM’nin bütün organları için bağlayıcı olan UAD, 9 Temmuz 2004’te açıkladığı istişari görüşünde İsrail’in Filistin halkının kendi kaderini tayin (self-determinasyon) hakkını ve insan hakları hukuku kapsamındaki bireysel haklarını ihlal ettiğine karar vermişti.
BM Genel Kurulu, UAD’den şu sorular hakkında hukuki görüş vermesini talep etmişti:
“Birleşmiş Milletler Şartı dahil olmak üzere uluslararası hukukun kural ve ilkelerini, uluslararası insancıl hukuku, uluslararası insan hakları hukukunu, Güvenlik Konseyi, Genel Kurul ve İnsan Hakları Konseyi’nin ilgili kararlarını ve Divan’ın istişari görüşünü dikkate alarak:
(a) İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkını sürekli olarak ihlal etmesinden, 1967’den bu yana işgal edilen Filistin topraklarının uzun süreli işgalinden, yerleşiminden ve ilhakından, demografiyi değiştirmeyi amaçlayan önlemler de dahil olmak üzere bütün bu önlemlerden doğan hukuki sonuçlar nelerdir? Kutsal Kudüs Şehri’nin yapısı, karakteri ve statüsü ile ilgili ayrımcı mevzuat ve önlemlerin kabulünün hukuki sonuçları nelerdir?
(b) İsrail’in yukarıda değinilen politika ve uygulamaları işgal altındaki toprakların hukuki statüsünü nasıl etkiler ve bu statünün tüm devletler ve Birleşmiş Milletler açısından ortaya çıkardığı hukuki sonuçlar nelerdir?”
BM Genel Kurulu bu sorularla esasen 1967’den beri İsrail’in işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında halen devam eden işgal ve bu süreçteki uygulamaların uluslararası hukukun hangi kurallarını ihlal ettiğini ve bu ihlalin İsrail ve diğer devletler için ne tür hukuki sonuçlar doğurduğunu tespit etmesini talep etmiş olmaktaydı. Devletler için bağlayıcı olmasa da bu karar hukuki durumun ve yükümlülüklerin tespiti ve BM’nin davranışlarını şekillendirmesi açısından önem taşımaktadır.
UAD’nin Danışma Görüşünün İçeriği
UAD 19 Temmuz 2024’te açıkladığı danışma görüşünde bazı önemli hukuki tespitlerini ortaya koymuştur. Bu hususlardan bir kısmı daha önce de BM organlarının özellikle Genel Kurulun kararları ve görevlendirdiği raportörlerin raporlarında belirttikleri tespitler olsa da bunların UAD tarafından ayrıca tespit edilmesi hukuki anlamda bir değer ifade etmektedir.
UAD’nin tespitlerinden ilki İsrail’in 1967’de işgal ettiği ve bir kısmından da çekilmediği toprakların Filistin devletine ait olduğu ve İsrail’in bu topraklar üzerinde işgalci durumunda olduğudur. İşgalin çok uzun süredir devam eden uzatılmış bir işgal niteliğine sahip olduğu, bir işgal olması hasebiyle de bu durumun yani İsrail’in bu topraklarda kontrolünü sürdürmesinin yasa dışı olduğu belirtilmiştir.
Bu bağlamda vurgulanan iki husus daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki bu yasa dışı işgale derhal son verilmesi gerektiği ve bu durumun İsrail’in hukuki sorumluluğu olduğudur. UAD bu işgale son verme gereğinin yerine getirilmesi için BM’nin ve bu bağlamda özellikle de BMGK’nin gereken çalışmaları yapmaları ve gereken kararları almalarının elzem olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda ayrıca BM ve özellikle de görüş talebinde bulunan Genel Kurulu ve BMGK’nin bu hedefe varılması için gereken kesin yöntemleri ve ilave tedbirleri değerlendirmesi gerektiğini de vurgulamıştır.
İkinci husus ise işgalin bu derece uzun süredir devam etmesinin bu toprakların Filistin toprağı olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği ve burada farklı bir statü kurulmasına imkan vermeyeceğidir. Böylelikle BM’nin bu topraklara daima Filistin ülkesi olarak muamele göstermesi gerektiği vurgulanmıştır. Esasen bugüne kadar birçok BM kararında ve UAD’nin 2004’te İsrail’in inşa ettiği duvara ilişkin açıkladığı danışma görüşünde bu husus belirtilmiştir. Yakın zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesinde devam eden ve Filistin ülkesini kapsayan soruşturmalarda Yargılama Öncesi Daire de bu durumu teyit eden bir karar almıştır.
Danışma görüşünde belirtilen bir diğer husus da İsrail’in işgali devam ettirirken tüm yeni yerleşim faaliyetlerini derhal durdurması gerektiği gibi daha önceden izin verdiği tüm yerleşimcileri tahliye etme yükümlülüğü altında bulunduğudur. Dolayısıyla bugüne kadar işgal altındaki Filistin topraklarına yerleştirilen Yahudi yerleşimlerinin tamamına yasa dışı yerleşimler olarak bakılması ve bunların çekilmesi için de BM’nin çaba göstermesi gerektiği açıktır.
Bahsedilen bu yükümlülükle de ilişkili olarak BM de dahil olmak üzere uluslararası kuruluşların, İsrail devletinin işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki hukuka aykırı varlığından kaynaklanan durumu yasal olarak tanımama yükümlülüğü altında oldukları ifade edilmiştir. Bu bağlamda bütün devletlerin İsrail devletinin işgali altındaki Filistin topraklarındaki hukuka aykırı varlığından kaynaklanan durumu yasal olarak tanımama ve İsrail işgalinin devam etmesiyle oluşturulan durumun sürdürülmesinde yardım veya destek sağlamama yükümlülüğü altında olduğu da tespit edilmiştir.
Her ne kadar bu danışma görüşü devletler için tavsiye niteliğinde olsa da devletler BM organlarını işleten esas unsurlar olduğundan, BM vasıtası ile onların tavırlarını da etkileyeceği söylenebilir. Ayrıca bağımsız ve tarafsız bir yargı organının görüşü olduğu da dikkate alındığında danışma görüşünün devletler üzerinde de etkili olması gerektiği açıktır.
UAD’nin görüşünde İsrail devletinin, işgal altındaki Filistin topraklarında ilgili tüm gerçek veya tüzel kişilere verdiği zararı tazmin etme yükümlülüğünün olduğu da belirtilmiştir. Bu görüş bu zararın ne kadar olduğu, kimlere ve hangi unsurlara verilen zararları kapsadığı ve nasıl tazmin edileceğini belirtmese de İsrail’in bugüne kadar devam ettirdiği işgal rejiminin esasında işgal altında tuttuğu yerlerde zararlar verdiğini ve bunları tazmin etme yükümlülüğünün oluştuğunu hukuken ortaya koymakla önemli bir tespit daha yapmış durumdadır. Bu zararların tespiti ve tazminine ilişkin şu aşamada hukuki ya da siyasi bir süreç yürütülmesi pek mümkün gözükmese de danışma görüşü ilerleyen yıllarda olabilecek bir süreci işaret etmesi anlamında önem taşımaktadır.
Danışma görüşünde yer alan ve vurgulanması gereken önemli bir husus da UAD’nin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına yaptığı vurgudur. UAD, İsrail’in onlarca yıllık politika ve uygulamalarının bir sonucu olarak Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkından uzun bir süre boyunca mahrum bırakıldığını, bu politika ve uygulamaların daha da uzatılmasının Filistin halkının bu temel hakkına zarar vermeye devam edeceğini vurgulamıştır. UAD, İsrail’in hukuka aykırı politika ve uygulamalarının Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterme yükümlülüğünü de ihlal ettiğini tespit etmiştir.
Özetle UAD’nin danışma görüşü İsrail’in işgalci bir devlet olduğunu, Filistin ülkesinin önemli bir kısmını ve Doğu Kudüs’ü işgal altında tuttuğunu vurgulaması açısından önem arz etmektedir. Ayrıca İsrail’in uzun süredir devam ettirdiği işgal rejimi esnasında birçok uluslararası hukuk kuralını ihlal ettiğini, bu ihlallerin Filistin halkına birçok açıdan zararlar verdiğini ve bu ihlallerin durdurulması için uluslararası toplumun sorumluluklarının bulunduğunu hukuken tespit etmesi açısından da danışma görüşü ayrı bir öneme sahiptir.