Suriyeli mülteciler yine bir provokasyonla gündeme geldiler.
Uydurma bilgilerle ve muhtemelen organize bir şekilde mültecilere yönelik saldırılar düzenlendi.
Sosyal medyadan sadece mülteciler değil, sükunet çağrısı yapan ya da meselenin kaşınmaması gerektiğini düşünenler de linç edildi, kız-erkek demeden küfürler edildi.
Bir kez daha gördük ki mülteci meselesi yine bir provokasyonla gündeme geldi ve maalesef gelmeye devam edecek.
Türkiye'de üç buçuk milyonu Suriyeli olmak üzere yaklaşık beş milyon mültecinin yaşadığını göz önünde bulundurduğumuzda bu meselenin sakin kafayla tartışılması gerektiği ortada.
İkitelli'deki olaylar da dikkate alınarak meselenin iki boyutundan bahsetmek mümkün: Birincisi mülteci meselesine yönelik çözüm arayışları, ikincisi de bu meselenin provokasyon malzemesi yapılmasının önüne geçilmesi gereği.
Türkiye'ye gelen Suriyelilerin önemli bir kısmı çok kısa bir zaman dilimi içinde geldiler.
'Can havliyle' kendini Türkiye'ye atan bu insanların sınırda perişan olmasına ya da Esed bombalarının altında can vermesine razı olmayan bir irade belirdi ve bu irade devam ediyor.
Ancak mültecilerin entegrasyonu, istihdamı, eğitimi gibi konularda yapılan çalışmaların yetersiz olduğu aşikar. Bürokrasinin çeşitli kurumlarındaki bir avuç insan canla başla çalışıyorlar. Zaman içinde de tecrübe yoluyla çok şey öğrendiler.
Buna rağmen bu çaba maalesef yetersiz kalıyor. Temel sebebi de bu çabanın akademi ve sivil toplumdan beslenen entegre bir stratejiden yoksun kalmış olması.
Bir çok tez ve rapor yazılmış olmasına rağmen bu çalışmalar yetersiz kalıyor.
Bütün bunları söylerken Suriye'deki savaşın uzun sürmesi ve mülteci sayısının çok fazla olmasını gözden kaçırıyor değilim.
Dahası bu mesele durağan değil, dinamik bir mesele. Sürekli dönüşüyor. Yalnızca yeni gelenler veya geri dönenler dolayısıyla da değil.
Bu konular da önemli tabi. Ancak çok daha önemli meseleler var:
Mesela mültecilerin neden geldiği bile çok çabuk unutuldu.
Hangi şartlar altında geri dönebileceklerine dair bir araştırmaya rastlamadım. Kamuoyuna bu konuda bir şey söylenmiş değil.
Suriye krizi başladığında Türkiye'de doğan bir çocuk şimdi ilk okul çağına geldi. İlkokulda okuyan çocuklar ise lise düzeyindeler.
Dolayısıyla bir yandan hayatın akışı içinde daha da yerleşik hale gelmekteler.
Öte yandan sürekli geri dönüşleri üzerine tartışmalar yapılıyor.
Daha da önemlisi bu mesele bir provokasyon malzemesi yapılabiliyor.
Bu da bizi meselenin ikinci boyutuna götürüyor.
Özellikle seçim dönemlerinde Suriyeli mülteciler üzerinden gündem yaratmaya çalışan bazı tutunamamış siyasiler söylemlerini sürekli bir şekilde dile getiriyorlar.
Mülteciler maalesef ister gerçek ister kurgu düzeyinde olsun en küçük olaya dahi bile malzeme ediliyorlar.
Bunun için kullanılan söylem, istatistik ve fotoğrafların büyük bir kısmı yalan aslında. Ancak bu tarz yalanların müşterisi de hazır.
İkitelli'de yaşanan olay bunun son örneği oldu. Halbuki sonradan anlaşıldı ki ortada ailelerin birbirinden şikayetçi bile olmadığı bir çocuk kavgası var.
Ortada ne taciz var ne de başka yüz kızartıcı bir suç.
Ama yazının başında ifade ettiğim gibi yalnızca bir kaç saat içinde Suriyelilerin iş yerlerine saldırılar oldu, sosyal medyada nefret diline maruz kaldılar.
Bu da aslında güvenlik bürokrasinin önüne geçmek zorunda olduğu bir şey.
Eğer gerekli önlemler alınmazsa bir sonraki provokasyonu bu kadar çabuk ve rahat atlatmak maalesef mümkün olmayabilir.
Mültecilerin entegrasyonu ya da ülke ekonomisine yaptıkları katkı bağlamında önümüzde çok olumlu ve çok önemli örnekler varken Türkiye bu tarz bir senaryoyu hak etmiyor.
[Fikriyat, 1 Temmuz 2019].