SETA > Haber |
Gülen Cemaati Meşruiyetini Kaybetti

Gülen Cemaati Meşruiyetini Kaybetti

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Yeni Şafak'ta yayımlanan söyleşisinde, Cemaat-hükümet çatışması üzerinden din-devlet ilişkilerinin yeniden konuşulması gerektiğini belirtiyor.

Cumhuriyet'le baÅŸlayan radikal batılılaÅŸmaya karşı Ä°slami çevrelerden farklı yöntemlerle birlikte benzer çeÅŸitli itirazlar yükseltildi. Said Nursi bu itirazlardan biri. Dini grupların onları kamusal alandan tasfiye eden devletle iliÅŸkileri nasıl olmuÅŸtu?

Bugüne kadar Ä°slami aktörlerin -tarikatları, aydınları ve ulemayı kastediyorum- büyük bir çoÄŸunluÄŸunun tavrı ve yöntemi devletle çatışma deÄŸildi. Baskı geldiÄŸinde geri çekilme, ilmi çalışmalara yönelme ama serbestlik bulduÄŸunda da hareket sahasını geniÅŸletme tavrı. Türkiye Ä°slamcılığında çok sayıda grup ve isim vardır fakat devlete karşı tek kalkışma Åžeyh Sait hadisesidir. Bu, Türkiye'deki Ä°slami hareketlerin Sünni kodlarını ortaya koymaktadır. Said Nursi'nin de bu kalkışmayı desteklememesine dikkat etmek gerekir. Bu tabi devletin algılanmasıyla ilgilidir.

DEVLET SAHÄ°PLENÄ°LDÄ°

Bu yöntem, Ä°slami hareketlerin büyük kısmının toplanıp da karar verdikleri bir ÅŸey deÄŸil. Bunun köklerini nerede aramak gerekir?

Sünni kodlara baktığımızda ÅŸeriattan saptığı düÅŸünülen yöneticiye karşı çıkma fikri diye bir ÅŸey var elbette. Ama başından itibaren baktığımızda devlet aÅŸkın ve soyut bir varlık olarak sahiplenilir. Sözgelimi Osmanlı'da devletin temel amacı gaza ideolojisiyle Ä°slam'ı yaymak olduÄŸundan devlet, tarikatları kamusal alana entegre etmiÅŸtir. Osmanlı-Türkiye tecrübesinde tarikatların kendilerini devletin yerine koymak ya da devleti ele geçirmek gibi bir dertleri olmamıştır. Devlet de sadece bekası ile ilgili tehlike sezdiÄŸi yerde tarikatlara müdahale etmiÅŸtir. Bunun dışında devletle tarikatlar birlikte çalışmıştır.

Bu süreçte devlet eleÅŸtirilmiÅŸtir de ancak ümmetin maslahatını dış düÅŸmanlara karşı koruyan devletin zayıflamasından korkulmuÅŸtur. Ä°slami hareketlerin siyasete girip girmemeleri meselesi deÄŸil tartıştığımız. Ortada sosyal bir hareket varsa onun siyasal konulara dâhil olması normal ve kaçınılmazdır. Mesele 'nasıl' dâhil olduÄŸudur.

YA CEMAAT YA SÄ°YASET

Ama siyasi parti kurarak, Milli GörüÅŸ Hareketi'nde olduÄŸu gibi, bunu yapabilir…

Evet, bu durumda yapabilir. Üçlü bir tasnif yapabiliriz din-siyaset arasındaki iliÅŸkiyi netleÅŸtirmek için. Bir; siyaseti etkilemek… Bunu bütün bireyler gibi kolektif yapılar da yapmaya çalışabilir. Bütün demokrasilerde de geçerlidir. Ä°kincisi, bir cemaatin siyasi partiye dönüÅŸmesi meselesi, bu da olabilir. Milli GörüÅŸ Hareketi'nin dini bir hüviyeti vardır ve fakat bir siyasi parti olarak da faaliyetini devam ettirmektedir. Oyunu siyasetin kurallarına göre oynamak zorundadır, seçimlere girer, seçilir, seçilemez.

Peki niye öyle olmadı?

Fakat burada üçüncü bir boyut daha var. O da, kendi dini örgütlenmesini seçilmiÅŸ siyasetçilerin gücünden de istifade ederek, devlet içinde var olan ama ÅŸeffaf olmayan bir örgütlenmeye çevirmek. Adı konulamayan, sorumluluÄŸu olmayan, seçilerek gelinmeyen bir yerden çok derin bir ÅŸekilde siyaseti etkilemek, iÅŸte bunu yapmak problemlidir. Åžu an Türkiye'de konuÅŸtuÄŸumuz ÅŸey bu üçüncüsüdür.

Gülen Cemaatini nasıl tanımlamak gerekir?

Burada asıl soru, bizim deÄŸil cemaatin kendisini ne olarak tanımladığı meselesidir. Kendisini yalnızca bir dini grup olarak tanımlıyorsa kendi ülkesinin milli çıkarlarıyla bu kadar ters düÅŸüyor olması çok ciddi bir handikaptır. Konunun sadece iç siyaset meselesi olmadığı dış politikada da bir ayrışma olduÄŸu hatırlanmalıdır.

EÄŸer Gülen cemaati, kendisini ülkesinin milli çıkarlarına raÄŸmen dış politika yapabilecek bir uluslararası aktör olarak bağımsız bir konumda düÅŸünüyorsa o zaman Türkiye merkezliliÄŸini kaybetmiÅŸ demektir.

DEVLETE RAÄžMEN DIÅž POLÄ°TÄ°KA ÜRETÄ°LEMEZ

Türkiye için neyin iyi ya da kötü olduÄŸunun kararını bir dini hareketin vermesi ve bunun için siyaseti dizayn etmesi kabul edilemez. Åžöyle düÅŸünün Amerika'daki bir dini hareketin, uluslararası bir aktör haline gelerek Amerikan dış politikasına ters düÅŸecek, Rusya'yla, Çin'le denk düÅŸecek bir politika üretmesi mümkün müdür?

Gülen cemaatinin aşırı siyasallaÅŸmasının sonuçları ne olacak peki sizce?

Bir dini hareketin olabileceÄŸinin ötesine geçen bu siyasallaÅŸma son hadiseler üzerinden cemaatin, dini meÅŸruiyetini de zedeleyen bir yere götürdü konuyu. Sebebi de ÅŸu, böylesine iddialı bir aktör olmaya heveslendiÄŸinizde hegemonik davranıyorsunuz. Devletteki

dışlayıcı kadrolaÅŸmalarınız da adaletsizlik suçlamasını beraberinde getirir.

MEÅžRUÄ°YET KAYBI RADÄ°KALLEÅžTÄ°RÄ°R

Sınav sorularının çalındığı iddiası gibi mi?

Sınav sorularıyla ilgili bir takım iddiaların olması veya kendi baÄŸlılarını kayırarak liyakat olmadan örgütlenmeleri ÅŸeklindeki suçlamaların hepsi adalet konusunu gündeme getiriyor. Bir dini hareketin adaletsizlikle suçlanması onun merkezi iddiasını da çürütecek çok ciddi bir meÅŸruiyet kaybıdır. Åžu anda olan budur. Bu meÅŸruiyet kaybının cemaati önce yalnızlaÅŸtırmaya sonra da radikalleÅŸmeye doÄŸru sürükleyeceÄŸini söylemek mümkün. Bir dini hareket düÅŸünün ki baÄŸlıları dışındaki büyük bir kitle tarafından adaletsizlikle suçlanıyor, kendisine güvenilemiyor… Emin olunmak bir dini hareketin olmazsa olmaz hayati özelliÄŸidir.

DEVLETÄ°N DÄ°NÄ° BÄ°R YORUM ELE GEÇÄ°RMEMELÄ°

Peki, bundan sonra ne olacak? Ulaşılan fotoÄŸrafın, Türkiye'deki Ä°slam-siyaset iliÅŸkisinin doÄŸasını deÄŸiÅŸtirebileceÄŸini söylüyorsunuz…

Dini bir grubun devlet içerisinde bu kadar güçlü bir ÅŸekilde örgütlenebilmesi ihtimali, Kemalistler tarafından gündeme getirilen Ä°slami aktörler tarafından ÅŸiddetle reddedilen bir ÅŸeydi. Bir kere bu bile Türkiye'deki laiklik meselesini yeniden tartışmayı gerektirir. Bu sefer Ä°slami aktörler tarafından bu tartışmanın yapılması gerekir. Bir dini grubun devlet içerisinde bu kadar güçlü olması ve diÄŸer dini grupların kendilerini tehdit altında hissetmesi bugün yaÅŸadığımız ÅŸeyse eÄŸer, bunu korumanın yolu, devletin dini bir grup ya da dini bir yorum tarafından ele geçirilmesinin engellenmesidir. Bu anlamda bir laiklik… Belki bu yeni bir laiklik tanımlamasıdır. Kapsayıcı bir arada yaÅŸama formülü olarak söylüyorum. Mesela cemaatin devletteki karşılığı sorusu… Savcılar, hâkimler ya da emniyet mensupları devletin görevlileridir. Bunların devletin ana iÅŸleyiÅŸinin dışında kullanılıp kullanılmadığı meselesi uzun zamandır tartışılan bir konu. Bunun netleÅŸtirilmesi lazım. Bunun ilk yolu da Türkiye'deki dini hareketlerin legalleÅŸtirilmesidir.

Tarikat ve cemaatlerin legalleşerek şeffaflaşması, tanınarak kamusallaşması gerekiyor artık.

SAİD NURSİ İLE CEMAAT AYNI YERDE DEĞİL

SünniliÄŸin farklı bir yorumunu ortaya koyan bir cemaatin, bir ÅŸekilde baÅŸararak baÅŸta söylediÄŸiniz üçüncü tabloyu oluÅŸturmuÅŸ olmasının belki demokratik dünyada sıkıntılı bir tarafı vardır ama nihai hedef anlamında, mesela Türkiye'nin Ä°slamlaÅŸtırılması anlamında, baÅŸarıyorsa neden sıkıntılı olsun ki?

Gülen Cemaati yeni taktikler ve metotlar deneyerek Kemalizmin çizdiÄŸi sınırları aÅŸmayı baÅŸardı. Yani devlet içerisinde bir takım pozisyonları elde etmek için kendilerinin dini hüviyetini saklayabildiler. Bu, diÄŸer dini grupların yapmak istemedikleri bir ÅŸeydi. Mesela Said Nursi konumunu gizlemedi hiçbir zaman. Ama ÅŸimdi Nurculuktan ilham aldığını söyleyen bir cemaat öyle bireyler yetiÅŸtiriyor ki bu bireyler kendilerinin Nurcu hatta dindar olduklarını gizleyerek hareket edebiliyorlar. Åžimdi mesele ikinci aÅŸamaya geldi, Müslüman bir ülkede Ä°slamcı olduÄŸu söylenen bir iktidara karşı yine bu yöntemle bir siyaset yürütülebilir mi? Kritik soru budur.

Bir makalenizde Risale-i Nur'un 'Fethullah Gülen Yorumu' diye bir ÅŸeyden söz ettiniz. Farklı yorumlar var demekki. Gülen cemaatini Said Nursi'den farklı kılan asıl baÅŸlıklar neler?

Biliyorsunuz Risale-i Nur'un müellifi Said-i Nursi kendisini Eski Said-Yeni Said diye iki ayrı döneme ayırıyor. Eski Said, Osmanlı'nın son dönemindeki güncel siyasete müdahale eden, II. Abdülhamid'e muhalefet eden bir aydındır. Yeni Said ise Cumhuriyetin materyalist politikalarla açtığı boÅŸluÄŸu iman hizmeti ile doldurmaya çalışan, zühd sahibi bir âlim. Said-i Nursi'nin talebelerinin yaptıkları ortak açıklama siyaset etme tarzı itibari ile Gülen Cemaati ile diÄŸer Nurcuların ayrıştığını net olarak göstermiÅŸtir. Ä°slami hassasiyetleri olan bir yönetime karşı bu derece sert ve radikal bir tarzı kesinlikle reddettiklerini açıkladılar.

SÜNNÄ° KODLARDAN AYRILIÅžIN Ä°KÄ° UNSURU

Prof. Dr. Burhanettin Duran cemaatin Sünni kodlardan ayrılmasını takiyye siyaseti ve merci-i taklit ile açıklıyor: 'Sünni kodlardan uzaklaÅŸmayı iki unsurla açıklayabiliriz. Birincisi; Kemalizmle olan kapışmadır. Kemalizmin, klasik Sünni paradigma içerisinde kalarak kendisiyle hesaplaÅŸmayı engellemesi, Gülen cemaatini kendisini saklamaya itmiÅŸtir. Yani bu kendini saklama bir siyaset tarzı olarak ortaya çıkıyor fakat daha sonra bu siyaset öyle bir cemaat yapısı ortaya çıkarıyor ki bu Åžia'nın takiyye siyasetine benziyor.

Sünni kodlardan ayrılışın ikinci önemli hususu da ÅŸudur; bu hareket başından itibaren kendisini diÄŸer Ä°slami gruplardan özel olarak ayrıştırdığı, kendi dini söylemini tartıştırmadığı için yeni bir olgu üretti. Hocaefendiyi takip etmek sanki Åžia dünyasındaki 'merci-i taklit' olan bir ayetullahı taklit ediyormuÅŸsunuz gibi bir fonksiyon oluÅŸturdu.'

[Yeni Åžafak, 11 Ocak 2014]

Yusuf Genç