SETA > Yorum |
Küresel Güç İlişkileri ve FETÖ İle Mücadelenin Stratejik Önemi

Küresel Güç İlişkileri ve FETÖ İle Mücadelenin Stratejik Önemi

Sadece Türkiye için değil dünya için de bir tehdit olan FETÖ’nün hem iç hem de dış kamuoyuna anlatılması, mücadelenin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.

17-25 Aralık darbe girişimlerinin ardından Paralel Devlet Yapılanması’na yönelik bürokrasi ve diğer alanlarda başlatılan arındırma operasyonları büyük kararlılıkla sürmesine rağmen önemli bir gelişme kaydedilememiştir. Bunun nedeni ise yargı bürokrasisindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının söz konusu arındırma politikalarına direnmeleri ve yüksek mahkemeler aracılığıyla görevlere iadelerinin gerçekleştirilmesidir. FETÖ ile mücadelede 15 Temmuz darbe girişimi bu açıdan oldukça önemlidir. 15 Temmuz yüksek maliyetler doğursa da devlet ve toplum nezdinde FETÖ ile yapılan mücadelenin meşruiyetini pekiştirmiş ve etkin adımlar atılabilmesini mümkün kılmıştır. Geçtiğimiz hafta içinde Hava Kuvvetleri Eski Komutanı Akın Öztürk’ün de bulunduğu bazı isimlerin “FETÖ Genelkurmay Çatı Davası” kapsamında yargılanmaya başlamaları ve kamuoyu tarafından ilgi ile takip edilen davanın yansımaları yoğun biçimde tartışılmaktadır. Yüzlerce insanın ölümü ile sonuçlanan ve FETÖ’nün muharip unsurları tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin akabinde yürütülen davalarda, birkaç ismin haricinde diğer askerlerin örgüt ve darbe girişimleri ile ilgilerinin olmadığına yönelik beyanları, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. FETÖ, etkin olan unsurları aracılığıyla örgüt içerisindeki dağılmayı önlemekte ve örgüt liderinin farklı mesaj formları aracılığıyla halen ayakta olunduğunun izlenimini yaratmaya çalışmaktadır. Bütün çıplaklığıyla ortada olan bu gerçekliğin bizzat fail olduğu kayıtlar ile malum olan kişiler tarafından inkar edilmesi ve yanlışta bu kadar ısrar edilmesi örgütün militanlarının psikolojik zihniyetine de işaret etmektedir. Eric Hoffer’in “kesin inançlar”ı kategorisinde değerlendirilebilecek bu militan tipolojisinin çözümlenmesi örgütle mücadelenin önemli bir ayağını oluşturmaktadır.

FETÖ ile mücadele

140 ülkede örgütlenen ve eğitim faaliyetleri şemsiyesi altında dini görünümlü bir sivil toplum kuruluşu olarak kabul edilen örgütle mücadele, sadece iç kamuoyunu ilgilendiren bir mesele olmaktan daha fazlasıdır. Bu açıdan bakıldığında ülke içerisinde etki alanı ve operasyonel gücü önemli oranda ortadan kaldırılan örgüt ile mücadelede, dış kamuoyu boyutu ve devletler arası ilişkiler ön plana çıkmaktadır. Türkiye’de özelikle darbede aktif rol alan askeri personelin bazı Batılı ülkelere yaptıkları iltica taleplerinin olumlu sonuçlanması bu boyutun ön plana çıkmasını sağlayan bir etkendir. Bu açıdan bakıldığında örgütle mücadelenin ülke içerisindeki ivmesi ile küresel boyuttaki karşılığı arasında önemli farklar bulunmaktadır. Ülke içerisinde kararlı ve etkin bir mücadele yöntemi benimsenirken küresel boyuttaki mücadele Türkiye’nin girişimleriyle doğru orantılı değildir. Diasporik bir tehdit halini alan FETÖ’nün bundan sonraki süreçte Türkiye karşıtı kesimlerle olan organik ilişkisi daha açık biçimde görülecek ve Türkiye’nin mücadelesi de gücüyle orantılı biçimde seyredecektir.

İlişkilerin tarihsel seyri

FETÖ’nün diasporik bir tehdit olduğu ve Türkiye karşıtı kesimlerle küresel alandaki işbirliği yakın gelecekte daha belirgin olacaktır. Türkiye’nin son yıllarda artan etkisi ve Batı ile ilişkilerdeki kırılgan pozisyonu, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşması olarak yorumlanmıştır. Türkiye’nin özellikle dış politikadaki proaktif hamleleri ve bölgesinde etkin olma iddiasıyla başlattığı girişimler önemli meydan okumalarla karşı karşıya kaldı. Kronolojik olarak bakıldığında 2009 Davos krizi, 2010 BM’deki İran ambargo görüşmeleri sonrasında ortaya çıkan eksen kayması tartışmaları ve Türkiye’nin geleneksel müttefiklerinden koptuğu iddiaları, 2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sürecinde Erdoğan’ın otoriterleştiği eleştirileri, 2014 yerel seçimleri ve 2014 Ağustos’unda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki Erdoğan karşıtı bloğa yönelik hem iç hem de dış destek, 2015 Haziran ve Kasım seçimleri öncesindeki AK Parti karşıtı tutum ve bu süre boyunca DEAŞ ve Türkiye ilişkisini farklı düzeylerde kurmaya çalışan haber, yorum ve değerlendirmeler Batı’nın Türkiye’ye yönelik dilinin ideolojik olduğunun yakın tarihli örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Son olarak Türkiye karşıtlığının yoğun biçimde görüldüğü ve Batı dünyasının demokrasi iddiasının dışına taşan söylemler 15 Temmuz darbe girişiminde zirve yapmıştır. Özellikle 17-25 Aralık girişimlerinin ardından FETÖ unsurları da açık biçimde Türkiye karşıtı bloka katılmış ve söz konusu blokla çeşitli düzeylerde işbirliğine gitmişlerdir. Kritik evrelerde Batı ile hareket eden FETÖ unsurlarının Türkiye karşıtlığı bu yönden önemli bir tehdidi de içerisinde barındırmakta ve bu tehdidin bertaraf edilmesi özellikle Batı ayağında yeni mücadele konseptlerinin belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.

BATI VE FETÖ İLİŞKİSİ

FETÖ’nün Batı’daki Türkiye karşıtlığı ile kesişen yönleri sonraki süreçte daha da dikkat çekecektir. Türkiye’nin müttefiki olarak kabul gören Almanya ve ABD gibi ülkelerin FETÖ ile ilgili taleplere yönelik umursamaz tavırları bir yana 15 Temmuz darbe girişiminde fail olan askeri personelin iltica taleplerine destek verilmesi ve FETÖ liderinin iadesi gibi problemler, ikili ilişkilerin gelecekteki seyrine etki edecek niteliktedir. Batı dünyasında dini temelli bir eğitim hareketi olarak görülen örgütün ülkelerdeki kamuoyu oluşturma gücü bir yandan karar alıcılar üzerinde etkili olabilecek lobileri yönlendirmekte diğer yandan da ülke içerisinde var olan Türkiye karşıtı blokun elini güçlendirmektedir. Diasporik bir tehdit olan FETÖ’nün özellikle 17-25 Aralık’ta başlayan Türkiye karşıtı faaliyetleri 15 Temmuz darbe girişiminin ardından daha da yoğunlaşmıştır. Burada dikkat çekilmesi gereken husus, FETÖ’nün diasporada etkin olan muharip unsurlarıyla birlikte eylemlerini özgürce icra edebilmeleridir. FETÖ bir yandan en üst düzeyde Batılı basın-yayın organlarında makale ve röportaj kanallarından faydalanmakta diğer yandan da yeni medya üzerinden çeşitli spekülasyon ve söylemleri devreye sokmaktadırlar. 140 ülkede eğitim, ticari ve sosyal ağlarla oluşturduğu networkler, örgütün bulunduğu yerlerdeki etki gücünü de artırmaktadır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında beyin takımı ile diasporada etkin bir güç olmayı hedefleyen FETÖ, bu yönüyle Batı’da yer alan Türkiye karşıtı dili hem sahiplenmekte hem de karşıtlığa yeni söylem alanları ile katkıda bulunmaktadır. Sadece Türkiye için değil dünya için de bir tehdit olan FETÖ’nün hem iç hem de dış kamuoyuna anlatılması, mücadelenin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya liderlerine “FETÖ’yle mücadele etmezseniz yarın çok geç olabilir” yönündeki uyarıları, örgütün küresel alandaki potansiyel tehdidine işaret etmektedir.

BATI’YA NASIL ANLATILMALI?

Hollanda’da saygın kabul edilen bir haber ve yorum programı olan Nova, 2008 yılında FETÖ ile ilgili bir dosya hazırlamış ve örgütün okul, eğitim merkezi, yurt ve başka kuruluşlarının şüpheli amaçlar için çalışan karanlık bir hareketin organları olduğu ifade edilmiştir. Yine Hollanda yerel partisi Leefbaar Rotterdam’ın (Yaşanabilir Rotterdam) bir meclis üyesi “Fetullah Gülen” dosyası hazırlamış ve bu dosyada FETÖ’nün entegrasyon, özgürlük, eğitim ve güvenliğe karşı bir tehdit oluşturduğu üzerine durulmuştur. Örgütün okul, eğitim kurumu ve vakıflarının Almanya’dan havale edilen paralarla açıldığı bilgisi de dosyada yer almış ve örgütün şeffaf olmadığına dikkat çekilmiştir. Benzer biçimde Almanya’daki FETÖ yapılanmasına ilişkin özellikle Die Linke’nin (Sol Parti) meclis önergeleri olmuş ve parti tarafından örgütün ülke için tehdit oluşturduğuna yönelik analizler yapılmıştır. Bu ve benzeri küresel örneklerden hareketle yeni bilgi alanları oluşturulmalı ve FETÖ ile mücadelede bu çalışmalardan yararlanılmalıdır.

FETÖ ile mücadelenin Batı dünyasındaki ayağında dikkat edilmesi gereken iki boyut bulunmaktadır. Bu boyutlardan ilki devletler arası ilişkilere tekabül eden hukuki boyut iken ikincisi ise daha çok kamuoyuna hitaben gerçekleştirilen diplomasi çalışmalarıdır. Devletlerarası hukukun kendine has işleyiş biçimleri bulunmakla birlikte realist paradigmanın yansıması olarak güç ilişkilerinin belirleyiciliği de son derece önemlidir. FETÖ ile mücadelede Türkiye Cumhuriyeti’nin attığı adımlara bakıldığında güç ilişkilerinin önemi açık biçimde görülecektir. Türkiye’nin FETÖ ile mücadelede ülkelere ilettiği taleplerin cevaplanma biçimleri incelendiğinde Batılı devletler ile diğer ülkeler arasında önemli farklar bulunmaktadır. Bugüne kadar Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna Hersek, Irak, Kazakistan, Pakistan gibi ülkelerin FETÖ ile mücadele kapsamında kapatılması talep edilen eğitim kurumlarına ilişkin olumlu cevap verdikleri ve mücadeleye destek oldukları görülmektedir. Diğer yandan Almanya ve ABD gibi çeşitli küresel platformlarda Türkiye’nin müttefiki olarak kabul edilen ülkelerin FETÖ ile mücadelede adım atması bir yana örgüt mensubu üyelerin iltica talebine olumlu karşılık verilmesi ve basın araçları yoluyla propaganda yapmalarına imkan tanınması hususlarının örgütle mücadeleyi sekteye uğratacak girişimler olduğu açıktır.

Uzun yıllar Batı’da varlığını sürdüren FETÖ, dini bir sivil toplum kuruluşu olarak algılanmıştır. Bu açıdan bakıldığında yapının bir terör örgütüne evriliş sürecini izah zorlaşmaktadır. Bu gerçekliği dikkate alıp daha somut adımların ve yeni yöntemlerin belirlenmesi zaruri hale gelmektedir. FETÖ ile mücadelenin Batı ayağında, Batı’nın yakından tanıdığı ve sosyo-politik tarihlerinde derin izler bırakanyeni dini hareketlerin (Scientology, Moon, Opus Dei) etkileri hakkında bilgi sahibi olunmalı ve FETÖ’nün tehlikelerine dikkat çekerken bu yapılar ile karşılaştırma yapılmalıdır.  FETÖ’nün Batı kamuoyuna anlatılırken dikkat çekilmesi gereken en önemli hususların başında örgüt yapılanmasının görünmeyen yüzü gelmektedir. Özellikle Batı demokrasileri açısından önem verilen şeffaflık (alenilik) konusu üzerinden FETÖ konusu ele alınmalı ve ayrıntılı karşılaştırmalar yapılmalıdır. Batılı toplumlar için de ciddi bir tehdit arz eden bu durumun sonraki süreçte kendileri için de önemli bir problem alanı oluşturacağı tarihsel örnekleri ile ortaya koyularak gösterilmelidir.

[Star Açık Görüş, 4 Haziran 2017].