Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfınca (SETA) düzenlenen panelde uzmanlar, Türkiye'nin UAD'de İsrail'e karşı açılan soykırım davasına müdahillik başvurusuna ilişkin değerlendirmede bulundu.
Etkinliğin video kaydına erişmek için görseli tıklayabilirsiniz. |
SETA araştırmacısı Rıfat Öncel'in moderatörlüğünü yaptığı panele Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Dr. Öğretim Üyesi Fethullah Bayraktar, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Dr. Öğretim Üyesi Onur Uraz ile Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Prof. Dr. Yücel Acer katıldı.
Dr. Öğretim Üyesi Bayraktar, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin UAD'de İsrail'e karşı açtığı soykırım davasına ilişkin değerlendirmede bulunarak davacının, İsrail'in 7 Ekim 2023'ün öncesinde ve sonrasındaki eylemlerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladığını söyledi.
Bayraktar, Güney Afrika'nın, Gazze Şeridi'nde, işgal altındaki Batı Şeria'da ve Doğu Kudüs'te vuku bulan olayların ve 1948'deki Nekbe'den (Büyük Felaket) bu yana gerçekleştirilen yerinden etme gibi hareketlerin soykırım eylemleri kapsamında değerlendirilmesi talebine işaret etti.
Silahlı güç kullanımıyla toprak kazanımının 1931'den beri uluslararası hukuk tarafından kabul edilmediğini belirten Bayraktar, İsrail'in Filistinlileri topraklarından ederek ve öldürerek, Filistin topraklarında mutlak egemenlik kurmayı hedeflediğini kaydetti.
Bayraktar, Türkiye'nin, Güney Afrika'nın İsrail aleyhine UAD nezdinde açtığı davaya müdahil olma kararı hakkında konuşarak, uluslararası baskının artırılması bakımından bir bölge ülkesinin davaya müdahil olma arzusunun önemli olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Soykırım suçunu oluşturan fiiller
Dr. Öğretim Üyesi Uraz da soykırım suçunun maddi unsurunu oluşturan beş fiile işaret ederek bunların öldürme, fiziksel zarar verme, bir grubun yaşam şartlarını yok olmasına yol açacak şekilde değiştirme, doğumların engellenmesi ve çocukların farklı bir gruba nakledilmesi olduğunu belirtti.
Güney Afrika'nın UAD'ye sunduğu dilekçede ilk dört fiilden detaylıca bahsedildiğini söyleyen Uraz, dilekçede İsrail'in Filistinliler için güvenli bölge bırakmadığına ve insanların yiyecek ile içecekten mahrum bırakıldığına değinildiğini vurguladı.
Türkiye'nin davaya vereceği desteğin önemine değinerek ülkenin Güney Afrika lehine sunacağı destekle İsrail'in Filistinlilere yönelik "soykırım suçu" işlediğini göstermeyi hedeflediğini dile getiren Uraz, başvuru sürecinde Dışişleri Bakanlığının ve ilgili kurumların yürüttüğü kapsamlı çalışmalara ilişkin detaylara da değindi.
Türkiye'nin UAD'deki davaya müdahillik bildirimini sunması
Prof. Dr. Acer, soykırımın 7 Ekim öncesine veya sonrasına hapsedilebilecek bir kavram olmadığını dile getirerek, bir devletin başka bir toplumu yok etme kastıyla hareket etmesinin çok ağır suç olduğunu ifade etti.
UAD'deki davaya müdahil olmanın kararı etkileme amacı taşıyacağının altını çizen Acer, bunun, mahkemenin gidişatıyla ilgili ilk elden bilgilendirilme şansını getireceğini belirtti.
Acer, davaya müdahil olma başvurusu yapan devletler arasında İspanya, Libya ve Meksika gibi ülkeler olduğunu kaydederek bunların, Güney Afrika lehine karar çıkmasını desteklediğini vurguladı.
Türkiye'nin İsrail aleyhindeki soykırım davasına müdahillik beyanını Divan'a sunmasına değinen Acer, dava çerçevesinde çıkacak kararın Türkiye'yi uzun vadede etkileyebileceği değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Acer, "Filistin davası ya da Filistin'in özgürleştirilmesi davası, Filistin halkının varlığının korunması davası bağlamında çok önemli olan bu soykırım davasının Türkiye'nin müdahilliğiyle büyük güç kazanacağına inanıyorum." diyerek, Türkiye'nin Filistin halkıyla yakın ilişkisi olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin Gazze'de yaşananlara ilişkin bilgi elde etme kapasitesinin davaya müdahillik başvurusu yapan diğer ülkelere göre daha yüksek olduğunu vurgulayan Acer, "Türkiye'nin müdahilliğinin davaya çok somut katkılar sağlayacağını düşünüyorum." dedi.
[AA, 7 Ağustos 2024]