Türkiye 2000’li yılların başından bu yana artan sanayileşme, gelişen ekonomi ve büyüyen nüfusun etkisiyle önemli ölçüde çoğalan bir enerji talebiyle karşı karşıya gelmiştir. 2002 yılında 51,4 milyon ton eş değer petrol (MTEP) olan toplam enerji talebi, 2012 yılında 117, 5 MTEP’e, 2021 yılında ise 147 MTEP’e yükselmiştir. Büyüyen ekonominin yanı sıra yerli kaynaklardan üretilen enerjinin sınırlı olması, ithal edilen petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarına olan bağımlılığı artırmıştır. Neticede enerji ithalatı cari denge üzerinde önemli bir baskı unsuru haline gelmiş, 2007-2017 yılları arasında söz konusu ithalat için yıllık ortalama 54,6 milyar dolar harcanmıştır. Bu durum Türkiye’nin enerji politikasında yeni bir dönemin başlangıcına vesile olmuştur.
Yerli ve Milli Enerji Serüveni
2017 yılının Nisan ayında dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak tarafından yerli ve milli enerji kaynaklarından yararlanma oranlarının artırılmasını içeren ve enerjide daha bağımsız Türkiye’yi hedefleyen Milli Enerji ve Maden Politikası kamuoyu ile paylaşılmıştır. Halihazırda Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) mevzuatı ile uygulanmakta olan yenilenebilir enerji politikasını resmi bir çerçeve kazandırarak güçlendiren Milli Enerji ve Maden Politikası, Türkiye için devrim niteliğinde adımların atılmasına zemin oluşturmuştur. Politikanın en önemli sacayaklarından biri olan yerlileşme, Türkiye’de enerjinin mümkün olduğu her alanda ülkenin yerli ve milli kaynaklarından yararlanma oranını yükseltmeyi hedeflerken, dışa bağımlılığı azaltarak enerjide bağımsızlığı artırmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda atılan en önemli adım ise üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin deniz yetki alanlarındaki potansiyel petrol ve doğal gaz rezervlerinin açığa çıkarılması adına derin deniz sismik arama ve sondaj filosunun oluşturulmasıdır. Milli enerji şirketi olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) çatısı altında 2013 yılında faaliyete alınan Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi, tamamen yerli imkanlarla Maden Tetkik Arama (MTA) Genel Müdürlüğü tarafından inşa edilen Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi ve 2017 yılında satın alınan Fatih Sondaj Gemisi denizlerdeki arama ve sondaj filosunun temellerini oluşturmuştur.Denizlerde Daha Güçlü Türkiye
2017 yılında satın alınan Türkiye’nin ilk derin deniz sondaj gemisi Fatih’e, 2019 yılında ikinci derin deniz sondaj gemisi Yavuz, 2020 yılında üçüncü derin deniz sondaj gemisi olan Kanuni ve son olarak 2022 yılında Abdülhamit Han sondaj gemisi katılmıştır. Teknolojisi yerlileştirilen sondaj gemileri ve uluslararası derin deniz sondaj bilgi birikiminden yararlanmak üzere TPAO çatısı altında kurulan TP-OTC[1] Türkiye’yi bu alanda dünyadaki sayılı ülkeler arasında konumlandırmıştır.
[embed]https://cdnuploads.aa.com.tr/uploads/VideoGallery/2022/10/12/593159b48d67f8b96e91bf42106cab3f.mp4[/embed]
Oluşturulan güçlü enerji filosu sayesinde yerli ve milli imkanlarla gerçekleştirilen arama ve sondaj faaliyetleri Akdeniz’de gerçekleştirildikten kısa bir süre sonra Karadeniz kıyılarına taşınmıştır. Türkiye’nin ilk sondaj gemisi olan Fatih, Batı Karadeniz açıklarında başladığı çalışmalardan kısa süre sonra bulgulara rastlamış ve 2020 Ağustos ayında Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük doğal gaz rezerv keşfi açıklanmıştır. Zonguldak açıklarında keşfedilen Sakarya Gaz Sahasının Tuna-1 kuyusunda 320 milyar metreküp olarak açıklanan rezerv miktarı o dönemde dünyada açık denizlerde keşfedilen en büyük rezerv miktarı olma özelliğini taşımıştır.
Keşfin ardından Yavuz ve Kanuni gemilerinin de bölgede faaliyet göstermeye başlaması neticesinde sürdürülen hidrokarbon arama ve sondaj çalışmaları 2021 ve 2022 yıllarında yeni keşifler açıklanmasını ve Sakarya Gaz Sahasının rezerv miktarının toplam 710 milyar metreküp olarak güncellenmesini sağlamıştır. Bu durum Türkiye’nin Karadeniz’deki yetki alanlarında daha yüksek miktarda gaz keşfedilebileceğine dair ihtimalleri de artırmaktadır.
Adım Adım Yerli ve Milli Doğal Gaza Doğru
Keşfin ardından BOTAŞ ve TPAO tarafından ivedilikle başlatılan sahanın ekonomiye kazandırılması çalışmaları kısa sürede önemli ilerleme kaydetmiştir. Ağırlıklı olarak yerli iş gücünden yararlanılarak toplamda 10 bine yakın personelin istihdam edildiği ve Kahramanmaraş depremleri dönemi haricinde aralıksız yürütülen çalışmalar sayesinde Sakarya Gaz Sahası dünyanın en hızlı geliştirilen açık deniz hidrokarbon projelerinden biri olma özelliği taşımaktadır. Ağırlıklı olarak yerli imkanlarla açık denizde döşenen ve yerli üretim olan 170 kilometre uzunluğundaki boru hattı, Filyos’ta inşa edilen Doğal Gaz İşletme Tesisi’ne bağlanmaktadır. Buradan da ulusal doğal gaz sistemine gaz basılması planlanmaktadır. 3 yıldan kısa bir sürede kullanıma açılacak olan sahadan ilk gaz 20 Nisan 2023 tarihinde sisteme basılacaktır. Günlük 50 milyon metreküp gaz aktarma kapasitesine sahip olan Filyos Doğal Gaz İşletme Tesisi’nin ilk etapta günlük 10 milyon metreküp gazı ulusal doğal gaz sistemine iletmesi planlanmaktadır.Karadeniz gazının sisteme alınması ile Türkiye’nin ithal ettiği doğal gaz miktarını hatırı sayılır ölçüde azaltması beklenmektedir. Ev sahipliği yaptığı uluslararası doğal gaz boru hattı projeleri ve devam eden uzun dönemli doğal gaz kontratları göz önünde bulundurulduğunda rezerv büyüklüğü açısından Türkiye’nin 30 yıldan uzun bir süre ihtiyacını karşılaması planlanan Sakarya Gaz Sahasının Türkiye’nin ithal edilen doğal gaza bağımlılığını azaltması öngörülmektedir.
Sahanın kullanıma alınmasıyla birlikte önümüzdeki birkaç yıl içinde Türkiye sadece daha az ithal doğal gaz talep eder hale gelmeyecek aynı zamanda devam eden kontratlarının fiyatlaması hususunda da güçlü bir pazarlık unsuruna sahip olacaktır. Önceleri tükettiği doğal gazın yaklaşık yüzde 99’unu ithal eden bir ülke olan Türkiye, artık yakın zamanda gerçekleştirilmiş en büyük açık deniz keşiflerinden biri sayesinde kendi doğal gazını kullanan bir ülke olacaktır. Bu da fiyatlandırma konusunda uzun dönemli kontratlarla boru gazı satın aldığı Rusya, İran, Azerbaycan’ın yanı sıra Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) ithal ettiği Cezayir, Nijerya ve Mısır gibi ülkelerle yaptığı görüşmelerde lehine bir durum oluşturacaktır. Çünkü Türkiye artık yalnızca ithal doğal gaza ihtiyaç duyan bir ülke olmayacak, kendi ürettiği gazı da kullanır durumda olacaktır.
İthal doğal gaza daha az bağımlı olması Türkiye’nin dış ticaret dengesinde enerjiye yaptığı ödemeleri de azaltacaktır. 2022 yılında uluslararası piyasalarda meydana gelen enerji krizinin de etkisiyle enerji ithalatına yaklaşık 97 milyar dolar ödeyen Türkiye, bu miktarı azaltarak dış ödemeler dengesinde yeniden cari fazla verebilir duruma gelebilecektir.
Enerji İthalatçısı Türkiye’den Enerji İhraç Eden Türkiye’ye
Karadeniz’de gerçekleşen bu keşfin ve keşfedilmesi muhtemel diğer doğal gaz rezervlerinin Türkiye’nin, bölgesinde bir enerji ticaret merkezine dönüşme hedefine katkı sunacağı da dile getirilmelidir. Ukrayna Savaşı sonrası Rusya ile yapılan görüşmelerin ardından doğal gaz ticaret merkezi olma çalışmalarını hızlandıran Türkiye, çevresindeki enerji ithalatçısı ülkelerin merkezinde yer alması dolayısıyla gazın yalnızca toplandığı değil aynı zamanda fiyatlandığı bir merkeze dönüşebilecektir. EPİAŞ’ın doğal gaz piyasası tecrübesinden yararlanılarak da oluşturulacak şeffaf ve öngörülebilir bir uluslararası doğal gaz piyasasının Türkiye’nin Doğu Avrupa’nın gaz ticaret merkezine dönüşmesine imkân sağlayabileceği açıktır.Son olarak Karadeniz gazının ulusal sisteme iletilerek Türkiye’nin kullanımına sunulmasının yanı sıra Ukrayna Savaşı sonrasında Rusya’ya alternatif arayan Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerine de alternatif oluşturabileceğini belirtmek gerekir. Yunanistan ile Türkiye arasında 2007 yılından bu yana faaliyet gösteren enterkonnekte doğal gaz boru hattının yanı sıra yakın zamanda Bulgaristan ile imzalanan gaz anlaşması bu duruma zemin hazırlayabilir ve Türkiye’nin bahsi geçen ülkelere doğal gaz ihraç etmesini kolaylaştırabilir. Bu sayede Türkiye yalnızca içeride ithal doğal gaza daha az ödeyerek ve kendi ürettiği gazı kullanarak enerji giderlerini azaltmakla kalmayacak aynı zamanda doğal gaz ihracatı ile gelir elde edebilecektir. Enerjiyi ithal eden bir ülke olmaktan çıkıp enerji ihraç eden bir ülke olması ise Türkiye’nin yakın gelecekte hem bölgesinde hem de uluslararası ölçekte daha fazla söz sahibi olan bir ülke olmasına katkı sağlayacaktır.
[1] Turkish Petroleum Offshore Technology Center.