Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) her yıl düzenli olarak hazırladığı Dünya Enerji Görünümü Raporunun sonuncusunu 16 Ekim tarihinde İcra Direktörü Dr. Fatih Birol'un açılış konuşmasını yaptığı toplantı eşliğinde yayımladı. Dünya Enerji Görünümü 2024 Raporu pek çok açıdan önemli. Rapor, hükümetler ve politika yapıcılar için bir içgörü sunmasının yanı sıra enerji sektöründe faaliyet gösteren şirketler başta olmak üzere tüm sanayiciler, bilim insanları, araştırmacılar ve meraklıları için referans niteliğinde bilgiler paylaşıyor.
Öncelikle UEA'dan kısaca bahsetmek raporun önemini anlamak açısından faydalı olacaktır. Kurum, 1973 Petrol Krizi'nin hemen ardından, petrol arzının güvenliğinin sağlanması konusunda ülkelerin koordineli bir şekilde eyleme geçmesini zemin hazırlamak amacıyla kuruldu. 1973'te olduğu gibi küresel petrol arzında meydana gelebilecek şoklara karşı üye ülkeler arasındaki işbirliğini kolaylaştırmayı hedefleyen kurum, bugün dünyada enerji denildiğinde akla ilk gelen aktörler arasında yer alıyor.
Ülkelerin yanı sıra uluslararası örgütler, çokuluslu şirketler ve organizasyonlar gibi çok sayıda paydaşla birlikte çalışan UEA, üye devletlerin hükümetlerinden edindiği verilerle çeşitli raporlar, analizler ve gelecek projeksiyonları hazırlayarak dünya genelinde enerji güvenliğinin artırılması çabalarına öncülük ediyor. Kurum günümüzde Paris Anlaşması'nın yüzyılın ortasına dek küresel ortalama sıcaklık artışını 1,5 santigrat dereceyle sınırlandırma hedefine ulaşılabilmesi için de en çok çaba gösterenlerden biri.
Dünya Enerji Görünümü 2024 raporu, jeopolitik gelişmelerin enerji güvenliğine ve iklim değişikliği ile mücadelede emisyonların azaltılması hususundaki eşgüdümlü eylemlere risk oluşturduğundan bahsederek başlıyor. 3.yılına girmesine az bir süre kalan Rusya-Ukrayna Savaşı ve Ortadoğu'da giderek artan gerilimin başı çektiği birçok jeopolitik gelişme enerji piyasalarını yakından etkiliyor. Böylesi bir ortamda petrol ve doğalgaz gibi çok sayıda ülke tarafından yoğun bir şekilde tüketilen, birçoklarının da ithalat yoluyla talebini karşıladığı kaynakların arzının kesilmesi riskinin sürmesi son derece kırılgan bir durum ortaya çıkarıyor. Ülkelerin bu kaynaklara olan bağımlılığının onları zayıflattığı vurgulanırken bu durumun devletleri korumacı politikalar uygulamaya ittiği anlaşılıyor. Öyle ki, COVID-19 pandemisinin pik yaptığı 2020 yılından bu yana temiz enerji teknolojilerinin tedarik zincirini etkileyen ve önemli bir kısmı önleyici nitelikte olan 200'den fazla ticari tedbirin alındığı ifade ediliyor.
Ancak UEA'ya göre bu kırılganlığı azaltmanın yolu halen verimli ve temiz enerji kaynaklarının kullanımının artırılmasından geçiyor. Nihai tüketicilerden hükümetlere ve enerji tüketicisi tüm paydaşlara rol biçen bu durumun kapsayıcı ve bütünleyici bir şekilde ele alınması gerekiyor. Aksi durumda kısa sürede ülkeler arası rekabetin temiz enerji teknolojileri alanında daha yoğun bir seyir izlemesiyle emisyon azaltım hedeflerinin sekteye uğrayabileceğinden endişe ediliyor.
Rapor enerji yatırımlarına da yakından bakıyor. 2023 yılında dünya genelinde hayata geçirilen yenilenebilir enerji kurulu gücü 560 gigawatt. Dikkat çekici olan nokta ise son yıllarda yaklaşık 2 trilyon doları bulan yatırım miktarının fosil yakıtların tamamına yapılan yatırımın neredeyse 2 katına ulaşmış olması. Trendin sürmesi halinde temiz enerji teknolojilerinin 2030 yılından önce küresel elektrik üretiminin yaklaşık yarısını karşılayacağı tahmin ediliyor. UEA'nın sera gazı emisyonuna neden olmadan elektrik üretebilmeleri sebebiyle nükleer enerjiyi de temiz enerji teknolojileri arasında zikrettiğini de belirtmek gerek. Zira bu tahminin gerçekleşmesinde 7/24 kesintisiz elektrik üretebilen nükleer enerji santrallerine büyük bir rol düşüyor; kesintili bir şekilde elektrik üreten ve mevsimsellikten doğrudan etkilenen yenilenebilir enerji santrallerinin devamlı olarak çalışan nükleer santrallerle desteklenmesi ekonomiler için hayati önem taşıyor.
Raporda çokça kez bahsedilen Çin'e ilk olarak geçtiğimiz birkaç yılda da olduğu gibi 2023'te de küresel yenilenebilir enerji kurulu gücüne eklenen yeni kapasitenin yüzde 60'ını tek başına karşılamasıyla dikkat çekiliyor. Dünya genelinde yenilenebilir enerji teknolojilerine de en fazla yatırım yapan ülke olan Çin'in 2030'larda yalnızca güneş paneli üretim kapasitesinin ABD'nin elektrik talebinin tamamını karşılayabilecek seviyeye ulaşabileceği ifade ediliyor. Ülke küresel elektrikli araç piyasasına da yön vermesiyle anılırken bu durumun petrol tüketimindeki artış trendinin durmasına yol açtığı ifade ediliyor. Ülke, dünya petrol talebinin artmasında fazla etkiye sahip olma unvanını Hindistan'a devretmiş gibi görünürken Endonezya'nın da aralarında bulunduğu diğer yükselen Asya ekonomilerinin petrol talebindeki etkisinin ağırlık kazanması bekleniyor.
Temiz enerji teknolojilerine geçiş yakıtı olarak nitelendirilen doğalgazın sıvı haldeki arzının artacağı öngörüsü raporda dikkat çeken bir diğer nokta. Mevcut küresel kapasitenin 2030 yılına kadar yaklaşık yüzde 50 oranında artacağı, artışın ABD ve Katar öncülüğünde gerçekleştirileceği ifade ediliyor. Planlanan projelerin tamamının hayata geçirilmesi halinde yıllık 270 milyar metreküplük bir artışla küresel arzın devasa bir büyüklüğe ulaşabileceği düşünülüyor. Rus gazından tamamen uzaklaşmaya çalışan AB ile Çin'in küresel talepte en büyük paya sahip aktörler olması beklenirken gelişmekte olan ülkeler için fiyat engelinin belirleyici olması muhtemel; kömürden gaza geçişi beklenen gelişmekte olan ekonomiler için ödenebilecek fiyat 3 ile 5 dolar/MBtu. Ancak arz eden ülkelerin projelerin maliyetlerini karşılayabilmek adına 8 dolar/MBtu fiyatına ihtiyaç duyacağı tahmin ediliyor. Bu da raporda açıkça telaffuz edilmeyen bir diğer sonucun ortaya çıkmasında etkili olabilecek gibi görünüyor; kömür talebindeki artışın sürmesi.
2023 yılında dünya genelinde tüm zamanların en yüksek kömür talebine ulaşıldı; jeopolitik risklerin gölgesinde şekillenen doğalgaz fiyatlarının karşılanabilir olmadığı ülkelerde kömür halen ciddi bir talep görüyor. 2010-2023 yılları arasındaki termik santrallerin elektrik üretim verileri bu durumu açıkça gösteriyor; kömür yakıtlı termik santrallerle elektrik üretimi 2000 TWh artarken doğalgaz yakıtlı termik santrallerin elektrik üretimi ise 1700 TWh artmış.
Kömür tüketiminin yerini doğalgazın alabilmesi doğalgaz fiyatlarının en fazla kömür tüketen ülkeler için karşılanabilir olmasıyla son derece yakından ilgili. Yine korumacı politikaların azaltılıp temiz enerji tedarik zincirinin bilhassa enerji talebi yüksek gelişmekte olan ülkeler için daha ulaşılabilir olması gerekiyor. Tüm bunlar iç içe geçmiş piyasalar ortamında petrol fiyatları ile doğrudan ilgili iken petrol fiyatlarının artışının engellenmesi de arz-talep dengesinin sağlanmasının yanı sıra jeopolitik risklerin mümkün olduğunca elimine edilmesinden geçiyor. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda devam eden Ukrayna Savaşı'nda kalıcı ateşkesin sağlanması, İsrail'in Gazze başta olmak üzere Filistin ve Lübnan'da sürdürdüğü insanlık dışı eylemlerinin sonlandırılması pek çok açıdan daha da önem kazanıyor.
[Sabah, 19 Ekim 2024]