SETA > Yorum |
Faiz Yükü Azaldıkça Ekonomiye Verilen Şoklar Artıyor

Faiz Yükü Azaldıkça Ekonomiye Verilen Şoklar Artıyor

Son yıllarda, Gezi ve 17-25 Aralık sürecinde ekonomide yaşatılan şoklarla ülke risk priminin ve buna bağlı olarak, faizin daha da yüksek seviyelere çıkmasına neden oldular.

Türkiye uzun yıllar kamu maliyesinde çok ciddi problemler yaşadı. Başta 1994 ve 2001 ekonomik krizleri olmak üzere birçok ekonomik krizin ve borç ötelemelerinin başlıca nedeni olan kamu maliyesi, 2002’den sonra ise çok farklı bir seyir izledi.

Bugün kamu maliyesi göstergelerinden olan kamu borcunun ve bütçe açığının Milli Gelir içindeki payında meydana gelen azalış ve bu alanda sağlanan başarı, Türkiye ekonomisinin en güçlü yanını oluşturmaktadır.

Peki bu başarıya nasıl ulaşıldı?

AK Parti’nin 2002 yılında iktidara gelmesi ile başlayan süreçte gerçekleştirilen özelleştirmeler, gereksiz harcamaların azaltılması, kamu harcamalarının etkinleştirilmesi ve vergi hasılatında sağlanan artış, hem bütçeyi olumlu etkilemiş hem de kamu borçlanmasını azaltmıştır.

Kamu maliyesindeki iyileşmeye bağlı olarak, hem faiz oranları düşmüş hem de faiz ödemeleri azalmıştır. Türkiye ekonomisinin yıllarca belini büken faiz giderlerini karşılaştırmalı olarak incelediğimizde ise, hem bütçe içindeki payının hem de GSYH içindeki payının ne kadar azaldığı çok açık bir şekilde görülecektir.

2002 yılında faiz giderlerinin GSYH’ye oranı yüzde 14,8 iken; 2014 yılında bu oran yüzde 3’e düşmüştür. Yani yaklaşık 5 kat azalmıştır.

2002 yılının faiz giderlerinin GSYH’ye oranını aldığımızda faiz ödemeleri bugünkü rakamlar ile 120 milyar dolar olurken, bugün ise bu rakam yaklaşık 25 milyar dolar civarında. Dolayısıyla, yaklaşık her yıl faize ödenecek 100 milyar dolar kadar bir kaynak ekonomide kalmaktadır.

Hatta, 2015 yılında, faiz ödemelerini bütçe giderlerinden çıkardığımızda bütçenin 33 milyar TL fazla vereceği beklenmektedir.

FAİZ ÖDEMELERİNİN AZALMASI NE ANLAMA GELİYOR?

2002 öncesi dönemde kamu maliyesinin en önemli kalemlerinden birini oluşturan vergi gelirlerinin tamamına yakını faiz giderlerine aktarılmaktaydı. Doğal olarak böyle bir gelir-gider akışının sağlandığı ortamda, vergi gelirlerinin eğitim, sağlık, ulaşım gibi kamu yatırımlarında kullanılması pek mümkün değildi.

2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85’i faiz giderlerine aktarılırken, 2014 yılında ise vergi gelirlerinin sadece yüzde 14,3’ü faiz ödemelerine ayrılmıştır. Bu oran son 35 yılın en düşük oranıdır.

Daha önceki yıllarda, kamu için önemli bir sızıntı olan ve ülke risk priminin yükselmesine neden olan faiz ödemelerinin ekonomik büyümenin sürekli hale gelmesi ile bütçe içindeki miktarı azalmıştır. Böylelikle faiz giderlerinin ülke ekonomisi sırtında oluşturduğu yük hafiflemiştir.

Faiz giderlerinin azalması kamu yatırımlarına, özellikle de yıllarca kaynak ayrılamayan alanlara kaynak aktarılmasını sağlamıştır. Bu da başta eğitim ve sağlık olmak üzere sosyal harcamalarda kayda değer artışa sebep olmuştur. Ayrıca, faiz kıskacından çıkan ekonomi geniş manevra alanı bularak üretime yöneleceği için, ekonomideki çarkların işlemesine yani üretim ekonomisine geçilmesine de imkan doğacaktır.

Diğer taraftan, kamu maliyesinin güçlenmesiyle yüksek borç ve bütçe açığı nedeniyle bir türlü çözülemeyen ekonominin yapısal problemleri için çözüm fırsatları ortaya çıkmıştır. Son yıllarda, başta enerji, savunma, ulaşım ve finans alanlarında başlatılan dev projeler tamamlanınca ekonomideki yapısal sorunlar çözülmüş olacak ve böylece ekonominin yapısı daha da güçlenecektir. Bu süreçte ekonomiye verilecek şokların etkisi de tamamen bertaraf edilmiş olacaktır.

FAİZ YÜKÜ AZALDIKÇA EKONOMİYE ŞOK VERİYORLAR

Diğer taraftan, yüksek bir maliyet kalemi oluşturan, yatırım, istihdam ve büyüme zincirini kıran, ülke ekonomisinin kamburu olarak nitelendirebileceğimiz yüksek faiz, bir kesim için de rant kapısı oldu. Son yıllarda, Gezi ve 17-25 Aralık sürecinde ekonomide yaşatılan şoklarla ülke risk priminin ve buna bağlı olarak, faizin daha da yüksek seviyelere çıkmasına neden oldular.

Bu nedenle herhangi bir siyasi ve ekonomik olumsuzlukta çeşitli müdahaleler ile kaos oluşturarak faiz artışını gündeme getirmeleri sıklıkla gördüğümüz bir tablodur. Çünkü ülke kaynaklarını kendi lehine manipüle etmek için yüksek faiz, bu kesimin temel motivasyonu ve yapı taşını oluşturmaktadır.

Ancak, faiz üzerinden ülke ekonomisinin öncelikleri hiçe sayılarak oluşturulan negatif etki karşısında sessiz kalınması da beklenmemelidir. Siyasi istikrar devam ettiği sürece ekonomideki sağlam göstergeler sayesinde dışarıdan ekonomiye verilecek şokların etkisi kolayca bertaraf edilecektir.

[Yenişafak, 25 Aralık 2014]