Küreselleşme büyük bir değişim içerisinde. 1980-2008 döneminde bütün dünyayı hızla liberalleştiren, birçok duvarı yıkan o ele avuca sığmaz küreselleşme artık yok. Korumacı duvarlar yeniden yükseliyor. Ülkeler yerli üretime öncelik veriyor. Bu değişimi 2008'deki küresel finans krizi başlattı. Koronavirüs, bu süreci hızlandıracağa benziyor. Küreselleşme yok olmuyor, sadece şekil değiştiriyor. Devletin kumanda merkezinde daha aktif olduğu, kontrollü bir küreselleşme dönemi bu.
Normalde dünyanın iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve gelir eşitsizliği gibi küresel sorunlarla başa çıkma noktasında ülkeler arasında daha sıkı iş birliklerine ihtiyacı var. Ancak, bunun tam tersi bir trend yaşanıyor. Birçok ülke korumacı reflekslerle hareket ederek kendilerine avantaj oluşturmaya ve rakiplerini aşağıya çekmeye çalışıyorlar. Çin, ABD ve Almanya G20 ülkeleri arasında Eylül 2008'den sonra ticareti engelleyici tarzda korumacı önlemlere en çok başvuran ülkeler. Türkiye ise görece liberal bir tutum sergilemiş.
Borçlanalım, ithalat yapalım dönemi geride kaldı
Koronavirüs salgını ile birlikte işler kızışıyor. Dönemin gerçeklerine sırt çeviremezsiniz. Ayak uydurmanız gerekiyor. Zaten Türkiye'nin yerli üretime daha fazla önem vermesi de büyük bir zaruret. Bu dönemde yerli sanayiyi koruyucu yönde adımlar atmak anormal değil. Bazıları, Türkiye'deki üretim yapısının özelliklerinden dolayı korumacılığın ekonomiye zarar vereceğini düşünüyorlar. Onlara kalsa Almanya'dan otomobil, İsrail'den İHA ve Çin'den makine ve ekipman almak varken niye kendimiz yapalım. 'Biz montajcıyız, montajcılıktan ileriye gidemeyiz' mantığı bu.
Sanayimizi istediğimiz ölçüde geliştiremedik. Hatta bazı sektörlerde geriledik. Bizi bu duruma geçmişte uygulanan yanlış politikaların soktuğunu söylemek yanlış olmaz. Merkez bankası faizleri yüksek tutsun; Türkiye'ye deli gibi sıcak para girsin. Yurtdışından borçlanalım; borçla ithal mal alalım. Uzunca bir süre aşırı değerli seviyelerde gezinen TL, Türk şirketlerinin fiyat anlamında rekabet gücünü zedeledi. Zamanında güçlü olduğumuz sektörlerde bile pazar payımızın bir kısmını Doğu Asyalı ve Doğu Avrupalı ülkelere kaptırdık.
Şimdi küresel konjonktür beğenseniz de beğenmesiniz de korumacı politikalardan yana esmeye başladı. Yerli üretimi daha kolay desteklemek için bir fırsat doğdu. Gelişmekte olan ülkelerden sadece birkaç tanesi bu fırsat penceresini değerlendirecek ve orta gelir tuzağı kıracak. Türkiye bu ender ülkelerden biri olmayı hedefliyor. Bunu gerçekleştirmek için seçici, hedef odaklı ve koordineli politikalar uygulanması gerekecek. Sanayiden finansa, eğitimden teknolojiye kadar ilgili alanlarında reformlara ihtiyaç olacak.
Türkiye, katma değerli yerli üretim için bir yola girdi. Bütün bunlar Türkiye'nin dışa kapanacağı anlamına gelmiyor. Türkiye küreselleşmenin değişen doğasını anlayıp erken bir aşamada bu değişime kendini adapte etmeye çalışıyor. Yoksa Türkiye yine ithalat yapacak. Ama, gereksiz ithalat kalemleri ayıklanacak. Doğrudan yabancı yatırım çekmeye çalışılacak. Ama, bu sefer Türk şirketleriyle ortak teknoloji geliştirmeye açık olan yabancı yatırımlara kucak açılacak.
Ufukta Yeni Faiz İndirimi Var mı?
TCMB'den piyasa beklentileriyle uyumlu oranda bir faiz indirimi geldi. Faiz indiriminin bu sefer 'ölçülü' olması gerekiyordu. Zaten faizler iki sene öncesine kıyasla oldukça makul seviyelere inmişti. Faizleri daha fazla indirmenin olumlu tarafta marjinal etkisi artık çok düşük. Koronavirüs krizinin neden olduğu belirsizlik ortamında reel sektöre doğrudan sağlanan teşvikler, vergi indirimleri ve kısa çalışma ödeneği gibi mali politikalar daha önemli. TCMB'nin bir taraftan da enflasyonu ve döviz kurundaki oynaklığı göz önünde tutarak hareket etmesi gerekiyordu. Merkez'in enflasyon beklentisi yüzde 7,4. Politika faizi yüzde 8'e indi. Yani faiz önümüzdeki aylarda 25 veya 50 baz puan kadar daha düşürülebilir. Enflasyonun tek haneye inmesi ve gelişmekte olan ülkelere yönelik yatırım iştahının artması, bu hareket alanını sağlayabilir.
[Sabah, 24 Mayıs 2020].