Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyetle yaşıt bir parti. Bu tarihsel ve siyasal bağ dolayısıyla CHP, Türkiye siyasal hayatında yaşanan kırılmalardan etkilenmiş, bu kırılmalara paralel veya karşıt tepkiler vermiştir. Bu tepkiler, CHP’yi hemen hemen her dönemde “değişim-statüko” cepheleri arasında bir mücadeleye maruz bırakmıştır. CHP’nin barındırdığı tarihsel birikim ve hafıza, köklü değişim hamlelerini zorlaştıran bir işlev görmüştür. Köklü değişimden uzak durma, durumu idare edecek kadar değişime razı olma durumu, CHP’nin toplumla buluşmasını engellemiştir.
CHP neredeyse tarihinin her sıkışma noktasında sihirli bir formül gibi “değişim”e başvurmuştur. Çok partili sisteme giderken, 1947’de ilk adım “12 Temmuz Bildirisi”yle atılmış, onu 1958’deki “İlk Hedefler Beyannamesi” izlemiş, ardından 1966’da “Ortanın solu”, 1973 yılında ise “demokratik sol” açılımı gelmiştir. 1990’ların ortasında başlayan “Yeni sol” ve “Anadolu solu” çıkışları pek etkili olmasa da önemli değişim hamleleri olmuştur.
Şimdi 2010’lar dünyasında CHP bir kez daha “değişim” sancıları çekiyor. Geçmişten farklı olarak bu değişim dışarıdan müdahaleyle başladı ve ilk kez CHP’nin ötekileştirdiği kesimlerden gelen siyasi aktörlerin öncülüğünde sürüyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt-Alevi, Gürsel Tekin’in ise Kürt kimliği CHP gibi elit-bürokratik bir partide farklı bir değişim deneyimi yaşanacağına işaret ediyor. Kuşkusuz CHP’deki bu arayışların nasıl göründüğünden daha çok nereye gideceği merak ediliyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Deniz Baykal’ın yerine gelmesiyle başlayan bu süreç, acaba bu kez CHP’yi toplumla buluşturabilecek mi?
Elinizdeki analizde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Yeni CHP”sine, tarihsel süreç içinde CHP’deki bu “değişim” süreçleri izlenerek bakılmaya çalışılacaktır. Bugünkü değişimin kalıcı mı yoksa geçici mi olduğu, bu tarihsel perspektif ışığında çok daha net anlaşılacaktır..