Kastamonu provokasyonundan şu mesaj çıkarılabilir: Sırf 'yeni Türkiye'de değil, yeni bölgesel düzende de sadece silahtan elini çekmeyi başaranlar aktör olarak kalabilecek.2002 seçiminde 1990'ların siyasi, sosyal ve ekonomik enkazının kaldırılması; 2007 seçiminde ise askeri ve bürokratik vesayetlerin kaldırılması oylandı. 12 Haziran 2011 seçiminin en temel özelliği nedir? 12 Haziran 2011, Türkiye'nin "12 Eylül" den itibarenki siyasi ve toplumsal hafızasıyla sahici bir yüzleşmenin başlangıcı olmaya adaydır. Burada "12 Eylül" hem referandum ile yaşanan kırılma hem de 1980 darbesiyle başlayan derin tahribata denk gelmektedir. Darbe ile referandum arasındaki uzun otuz yılın bütün yaşanmışlıkları 13 Haziran'la beraber "Yeni Türkiye" makasına girmek durumunda kalacaktır. 12 Eylül referandumu ile beraber, yeni bir siyasal sistemin inşa edilmesi üzerinde yaşanan mücadele farklı bir safhaya geçmiş, Yeni Türkiye'nin inşa süreci engellenemez bir biçimde başlamıştır. Tam da bu sebepten, 2011 seçimleri çoktan toplum ve piyasa tarafından satın alınmış seçimlere dönüşmüş durumdadır. Çünkü 12 Eylül neticesinde 12 Haziran sadece bir ara durak anlamına gelmektedir.
Yeni Türkiye'nin kurulduğunu siyaseten fark ederek pozisyon almak zannedildiği kadar kolay değildi. Birçok siyasi akım için, 2002 sonrasında 1990'ların enkazının kaldırıldığını veya 2007 sonrasında bürokratik ve askeri vesayetin miadını doldurduğunu fark etmek kolay olmadı. AK Parti öncülüğünde yaşanan değişim süreci hem içeride hem de dışarıda statükoya yaslanan kesimlerce sürekli arızi bir durum olarak değerlendirildi. 2007 seçimlerinde AK Parti'nin aldığı yüzde 47 oy bile geçici bir durum olarak görülmeye çalışıldı. 12 Eylül referandumu ile eski Türkiye'nin en statükocu iç ve dış aktörleri, nihayet değişimin sahiciliğini ve AK Parti'ye verilen desteği idrak edebildiler.
Eski Türkiye'nin siyasi pozisyonları
Bu süreçte, MHP siyasi tampon oluşumu şeklinde pozisyon alırken, BDP sadece kendi özel gündemine kilitlenmiş durumda. Ana muhalefet partisi CHP'nin ise bu değişimi cebren idrak etmesi sağlandı. Oldukça stratejik bir müdahale ile CHP'nin "Yeni Türkiye"nin rüzgârına kendisini fazlaca kaptırarak post-Kemalist bir yapıya evrilmesini de engelleyecek bir kıvamda neo-Kemalist bir siyasi harekete dönüşmesi sağlandı. Bu kurguda, yeni CHP, seçimlerde başarılı olma arzusunun sağladığı hareketlenmenin ötesine geçmekte zorlanarak, ismi konulmuş bir mazi eleştirisi yapmaktan uzak duruyor. "Altı oku farklı bir retorikle tevil ederek", yeni CHP'yi inşa etmeye çalışan mezkûr yaklaşım, iletişim teknikleriyle yeni yüzüne talip arıyor. Yeni Türkiye'yi referans alması itibariyle takdir edilmesi gereken bu arayış, mevcut kurgusuyla önemli eksiklikler barındırıyor. Her şeyden önce, eski CHP'yi unutturmaya çalışarak ya da hiç var olmamış gibi davranarak yeni bir siyasi hareket olunamayacağı gerçeği gözden kaçırılıyor. CHP tabanının siyasi ve sosyal reflekslerine dair değişim işaretleri ortada yokken, üst yapının arayışlarıyla ilerleyen yeni CHP iddiası, seçim döneminde kemikleşmiş tabanın iktidar arzusunun hoşgörüsüne sığınmayla sınırlı bir değişime işaret ediyor. Seçimlerden bağımsız ele alındığında, CHP'nin bundan sonraki geriliminin Kemalist ve neo-Kemalist eğilimlerin arasında cereyan edeceğini söylemek yerinde olacaktır. Aynı sorunun farklı dinamiklerle ayakta tuttuğu MHP ve BDP ise CHP'nin de gerisine düşen bir siyasal tablo içerisindeler. Kürt sorununun doğrudan ve