Mart 2011'de başlayan Suriye iç savaşı her geçen yıl daha yıkıcı sonuçlar doğuran bir insanlık dramına dönüştü. Kendi ülkelerinde can ve mal güvenliği kalmayan Suriye vatandaşları çaresizce komşu ülkeler başta olmak üzere başka ülkelere sığınma arayışına girdi. Suriyelilerin bu insani ihtiyacına Batılı ülkeler tel örgülerle çevrili “kapalı kapı” tavrı ile karşılık verirken, Türkiye bu insani krizi “açık kapı” politikası ile yöneterek 3 milyona yakın Suriyeliye ev sahipliği yaptı.
Suriye'deki savaşın halen sürmesi ve yaşam alanlarının neredeyse tamamen yok olması nedeniyle beş yılı aşkın süredir Türkiye'de bulunan Suriyeliler, uzun süre daha ülkelerine dönemeyecekler. Bu nedenle, öncelikle can ve mal güvenliklerini sağlamaya, barınma, gıda, giyim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yoğun bir çalışma içerisine giren Türkiye, Suriyelilere yönelik kısa vadeli politikalardan, Türkiye'nin toplumsal ve kültürel yapısına uyum ve bütünleşmelerini sağlamaya odaklı uzun vadeli politika arayışlarına girdi. Bu politikaların en önemlisi ise eğitim politikalarıdır. SETA Vakfı olarak Türkiye'deki Suriyeli çocukların eğitimlerine ilişkin geçtiğimiz sene içerisinde gerçekleştirdiğimiz küçük çaplı saha araştırmasından da hareketle bu yazı da Suriyeli çocukların eğitimlerine yönelik neler yapılmakta ve ne tür sorunlar yaşanmakta bunlara dikkat çekmek istiyorum.
Suriye krizinden ve onun toplumsal sonuçlarından en çok etkilenen kesim şüphesiz çocuklardır. Bu sonuçların telafisi en zor olanı ise çocukların uzun süre eğitim dışı kalmalarıdır. Oysa eğitim, boşluk kabul etmeyen ve bir neslin kaybolmasına veya yetişmesini sağlayan hayatî bir alandır. Bununla birlikte eğitim dışı kalmış göçmen, mülteci veya sığınmacı çocukların, sığındıkları ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına uyum sağlamaları oldukça güçtür. Uyum sorunu ise beraberinde çocuk işçiliği, çocuk dilenciliği, istismar, erken evlilikler gibi çocuğun hayatını olumsuz etkileyecek sorunlara yol açabilir. Dahası eğitim dışı kalmış çocuklar her türlü suç ve suça yönelten örgütlerin de hedefi haline gelerek hem bireysel hem de toplumsal güvenliği tehdit etme riski oluşturabilir.
SORUNLARIN GÖLGESİNDE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
Ülkemizde bulunan Suriyelilerin yarısından fazlasının (yüzde 51) çocuk olduğu ve okul öncesini de dâhil edersek bu çocukların yüzde 73'ünün temel eğitim çağında olduğu biliniyor. Dolayısıyla eğitimlerini yarıda bırakmış ve eğitime ihtiyacı olan büyük bir Suriyeli çocuk nüfusu söz konusu. Ayrıca 2011'den bu yana Türkiye'de doğmuş ve eğitim çağına yaklaşmakta olan 350 binin üzerinde Suriyeli çocuk nüfusunu da göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye'nin Suriyeli çocuklara ilişkin toplumsal uyum ve bütünleşmeyi sağlayan kalıcı politikalar geliştirmesi elzem gözüküyor. Nitekim bu çocukların eğitimlerine yapılan yatırımların uzun vadede hem bireylerin gelişimi hem Türkiye'nin kalkınması hem de geri dönmeleri halinde Suriye'nin yeniden inşasında şüphesiz önemli katkıları olacaktır.
Türkiye, Suriyelilerin ilk geldikleri günden itibaren onların ülkeye kabul edilme ve akabinde gıda, barınma, giyim gibi temel ihtiyaçlarının tedarik edilmesine yönelik sergilemiş olduğu özverili tutumu, Suriyeli çocukların eğitim ihtiyaçlarının karşılanması için de devam ettirdi. Nitekim Türkiye, Suriyeli çocukların eğitimlerine devam edebilmeleri için iki önemli model oluşturdu. Bu modelin ilki Suriye'deki krizin kısa sürede sona erip, Suriyelilerin ülkelerine geri döneceği varsayımından hareketle acil eylem planı çerçevesinde tasarlanan Geçici Eğitim Merkezleri (GEM)'dir. Bu merkezlerde Suriyeli çocuklara kendi dillerinde ve kendi öğretmenleri ile Suriye müfredatına bağlı eğitim sunuluyor. Bu merkezler sayesinde eğitimine ara vermek zorunda kalmış Suriyeli çocuklar, eğitimlerine kaldıkları yerden devam etme imkânı buluyor. Ayrıca istenilen nitelikte olmasa da, bu merkezlerde Türkiye'ye uyumlarını kolaylaştırmak adına Türkçe dil eğitimi de veriliyor. Bunun yanı sıra ülkesini terk etmek zorunda kalmış pek çok Suriyeli öğretmen bu merkezler sayesinde cüzi de olsa geçimlerine katkı sağlamış oluyor.
SİVİL TOPLUMUN DESTEKLEYİCİ ROLÜ
Bu merkezlerin faaliyet göstermesi, öğrencilerin okul masraflarının karşılanması ve öğretmenlerin ücretlerinin sağlanmasında sivil toplumun rolünden bahsetmemek büyük eksiklik olur. Suriye krizi ile Türkiye'nin aldığı büyük sorumluluk, sivil toplumun desteği sayesinde hafifledi diyebiliriz. Zira sivil toplum kuruluşları sadece gıda, barınma, giyim gibi temel ihtiyaçların tedarik edilmesinde değil, Suriyelilerin sosyal uyumlarının sağlanması, rehberlik ve psikolojik desteklerin sunulması, meslek edindirme ve dil kursları gibi çeşitli alanlarda da faaliyet gösterdi. Dahası Suriyeli çocukların eğitimlerine devamı için Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapan sivil toplum kuruluşları bu çocukların akademik eğitimlerine yönelik çalışmalar da yapıyor. Yalnız sivil toplum kuruluşlarının bu gayretli faaliyetlerinin daha efektif ve verimli olabilmesi için birbirleri ile daha sağlıklı ve uyumlu bir koordinasyona ihtiyaçları bulunuyor.
TOPLUMSAL UYUMU SAĞLAMADA KALICI ÇÖZÜM: DEVLET OKULLARI
Ancak Suriye'deki krizin hala devam etmesi, ülkedeki sosyal ve iktisadi yaşamın yok olması nedeniyle Suriyelilerin uzun yıllar daha ülkelerine geri dönemeyecekleri öngörüsü, her alanda olduğu gibi eğitimde de daha kalıcı çözümler gerektiriyor. Neticede ikinci bir model olarak Suriyelilerin Türkiye'nin toplumsal yapısına ve eğitim sistemine uyum sağlamaları adına Türk vatandaşı akranları ile birlikte, Türkçe eğitimin ve Türkiye müfredatının uygulandığı devlet okullarında eğitim alabildiklerini görüyoruz. Suriyeli çocukların devlet okullarında eğitim görmeleri bu çocukların uzun vadede Türkiye'nin toplumsal, kültürel ve iktisadi yaşamına uyumlarını kolaylaştıracağı düşünülüyor. Ancak unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin temel eğitim çağında yaklaşık 18 milyon öğrencisi bulunuyor. Haliyle zaten devlet okullarında ciddi düzeyde fiziksel altyapı, kapasite ve bununla beraber nitelik sorunu var. Dolayısıyla bu alanlarda yeterince iyileştirmeler yapılmadan Suriyeli çocukların tamamının bu okullara kısa sürede yönlendirilmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca devlet okullarında Suriyeli çocuklar için dil engeli ve buna bağlı okula ve eğitim sürecine uyumları önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle öncelikle bu çocukların kendi dillerini ve kültürlerini de koruyacak nitelikte Türkçe dil eğitimi verilmesi için alanında uzman kişi ve kurumlar ile işbirlikleri yapılması, öğretmenlerin bu alanda eğitim alması gerekiyor. Devlet okullarına ilişkin bir başka önemli husus, uzun süredir gündemde olan Türkiye müfredatının da yeniden gözden geçirilmesini ve daha çoğulcu bir hale getirilmesini zorunlu kılıyor. Nitekim uyum süreci tek taraflı bir süreç değildir. Karşılıklı önyargıların ve kaygıların giderilmesi, toplumsal düzenin, barış ve güvenin tesis edilmesi son derece önem arz ediyor.
Tabii olarak tüm bunların gerçekleşmesi ve sorunlara kalıcı çözümler üretilmesi zaman alacak. Zira Suriye savaşı ve onun neden olduğu büyük sorunlar sadece ülkemizin değil tüm dünyanın çözmekte zorlandığı bir seviyeye ulaştı. Eğitim sorunu ise tüm diğer sorunlardan daha sofistike çözümler gerektiriyor. Nitekim Türkiye'de kamu kurumları ve STK'lar bu hususta kendi kapasitelerini zorlayarak ihtiyaçlara cevap vermeye çalışıyor. Eğitime erişememiş büyük bir Suriyeli çocuk nüfusunun olması elbette acilen çözülmesi gereken bir sorun. Ancak Türkiye'nin kendi içinde zaten oldukça yoğun bir öğrenci nüfusunun olması, yetersiz fiziksel alt yapı imkânları ve kısıtlı beşeri ile finansal kaynakları gibi olumsuz koşullara rağmen Suriyeli çocukların eğitimine ilişkin gösterilen çaba dünyaya örnek olacak niteliktedir.
[Yeni Şafak Düşünce Günlüğü, 3 Mayıs 2016]