20 Ocak 2017'de görevi Obama'dan devralacak Trump'ın kabinesi şekilleniyor. Beklentiler doğrultusunda Trump'ın kabinesinin büyük bir kısmı "ticaret" erbabı yöneticiler diğer kısmı ise emekli orgenerallerden meydana geliyor. Trump'ın bu yolu seçmesinin temel nedeni ekonomi alanında ticaret tarzlarını bildiği kişilerle yol alabilmek. Ulusal güvenlik ve savunma alanlarında ise kendisine muhalif Cumhuriyetçi Parti'ye yakın sivillerden olabildiğince uzaklaşabilmek ve ABD toplumuyla barışık, toplumun desteğini alabilecek asker kökenli kişiler vasıtasıyla güven temelli bir görüntü sergilemek.
Bu çerçevede Trump ABD'nin en kritik bakanlığı olan Dışişleri'ne Exxon Mobil şirketi yöneticisi Rex Tillerson'ı seçti. Tillerson tipik bir "CEO", Exxon Mobile'ın satış marjında önemli bir paya sahip, dahası Forbes'un dünyadaki en güçlü "50 kişi"si listesinde 26. sırada. Bu başarılarına rağmen Tillerson'ın 2013'te Putin'den aldığı Rusya'nın enerji sektörüne katkılarından dolayı "dostluk nişanesi" ABD kamuoyunda ona yönelik olumsuz bir hava oluşturdu. Keza, ABD Senatosu'nun Tillerson'a ret verebileceği de dillendirildi. Bu tabloya rağmen Tillerson'ın sorunsuz onay alacağını ve ABD'nin Dışişleri dümenine geçeceğini söylemek mümkün.
Trump Ticaret Bakanlığına 25 yıl boyunca ünü tüm dünyaya yayılmış Rothschild firması için çalışan Wilbur Ross'u, Hazine Bakanlığına yine ünlü bir şirket olan Goldman Sachs'ın eski ortağı Steve Mnuchin'i, Çalışma Bakanlığına ise CKE restoranlarının "CEO"su Andrew F. Puzder'i getirildi. Tüm bu isimlerin ortak noktası ticaret hayatında etkin bir pozisyona sahip olmaları. Bu yönüyle Trump'ın iş ilişkilerini bir üst mertebeye taşıyarak siyaset ilişkileri haline de getirdiği görülüyor. Bu isimlerin avantajı ABD için ortak kazanımı sağlayabilecek ticaret adamları olmaları ve iş tecrübelerini devlet mekanizmasına aktarabilmeleri. Dezavantajı ise ticaret yapar gibi siyaset yapma ihtimalleri. Bu anlamda her politikayı kâr-zarar ilişkisine indirgemeleri riski göze çarpıyor.
Trump'ın savunma ve ulusal güvenlik konularında tercihlerini ise emekli orgeneraller oluşturdu. Bu anlamda Savunma Bakanlığına deniz piyadesi geçmişine sahip emekli orgeneral James Mattis'i getirdi.
2003 Irak işgali sırasında kilit rol üstlenen Mattis askerler arasında "mad dog" lakabıyla anılıyor ve savaşmaktan asla vazgeçmeyen, her an her şeyi yapabilecek birisi olarak tanınıyor. Ayrıca Mattis'in Ortadoğu'da mezhep savaşlarının nasıl engelleneceğine yönelik bir kitabı da bulunmakta. En dikkat çeken sözlerinden birisi ise İran hakkında. Mattis'e göre İran "Ortadoğu'daki istikrara karşı tek ve kalıcı tehdit."
Trump'ın İç Güvenlik Bakanlığı tercihi ise yine eski bir asker olan John Kelly oldu. Kelly uzun bir süre orduda görev yapmış ve oğlunu 2010 Afganistan savaşında kaybetmiş bir isim. Kelly, Obama yönetiminin başarısızlıklarına odaklanıyor, özellikle de bu başarısızlıkların Ortadoğu'da İran'ı güçlendirdiğini düşünüyor. Bu anlamda İran'a bakışta James Mattis ile aynı çizgide. Trump ayrıca Ulusal Güvenlik Danışmanlığına asker kökenli Michael Flynn'i getirdi. Kendisi radikal bir ABD milliyetçisi ve bunun yanı sıra İslam'ın "reforme edilmesi" gerektiğini savunuyor.
Bu kabine tablosunda Trump'ın önünde duran meydan okuma; grand stratejinin nasıl inşa edileceği konusunda ortaya çıkıyor. ABD'nin kuruluşundan günümüze iki uç kutup grand strateji arasında gidip geldiğini görülüyor. Bunlar bir uçta ABD'nin izolasyonunu öngören Kale "Fortress" ABD ve diğer uçta dünyada etkin hakimiyet hedefleyen Emperyal ABD stratejisi. Trump'ın bu iki uç arasında nerede konumlanacağını retoriklerinden az çok kestirmek mümkün. Kabinesi ise bu durumu daha net bir şekilde gözler önüne seriyor. Bu anlamda bakanlık tercihlerinden ticaret kapitalizmi ve saldırgan realizm arasında ne kadar bağ varsa hepsine şahit olacağımızı söylemek mümkün. Keza Trump'ın grand stratejisinin Obama'nın izolasyonundan sonra emperyal uca doğru evrileceğini belirtmek de gerekiyor.
[Sabah Perspektif, 24 Aralık 2016].