Bugünkü yazım, hafta başında açıklanan işgücü istatistikleri üzerine hazırlanmış bir şekilde, gazeteye doğru yola çıkacağı günü bekliyordu. Ancak içine düştüğümüz karmaşayı izlerken, kendimi birden daha acil bir meseleye dair yepyeni bir yazı yazarken buldum: Mevcut vaziyetimiz.
Salı günü bu köşede yer alan “Erken Seçimin Sonuçları” başlıklı yazıda, içine girdiğimiz yeni sürecin ekonomiye neler getireceğini değerlendirmiş ve elimize geçecek net faydanın, en temelde kısa-uzun vade etkilerinde yattığı sonucuna varmıştık. Bugün ise, Salı günü kısa vade bağlamında yaptığım bir uyarıya zoom yapmam gerek: Erken seçim süreciyle gelen yeni belirsizliğin ekstra maliyeti.
NORMALLEŞMEK
Bu yazıyı kaleme aldığım Perşembe gününün sabahında, dolar/TL kuru, o pek merakla beklenen 3 seviyesine kavuştu. Sonra geri döndü dönmesine ancak iniş çıkışlar sürüyor. Daha da sürer! Zira risklerimiz artışta, risk primimiz yükselişte.
Tekrar etmeyi sevmiyorum ancak işin 3 ana ayağı var: 2'si siyasi belirsizlik ve terör olmak üzere içeriden, bir diğer kuvvetli etken de FED süreciyle dışarıdan etki yapıyor. Bu anlamda, görünen ilk mesaj şu: FED normalleşme sürecine giderken, bizim de acilen “kendi içimizde normalleşmemiz” gerekiyor.
Evet, memlekete musallat edilmiş bir terör belasıyla boğuşuyoruz, olayların arkasında bin bir türlü oyun var, piyasalarda deseniz spekülasyonlar sürpriz değil ancak şu da bir gerçek ki, kur başta olmak üzere göstergeler yerinde duramıyor.
MESELE SADECE SEVİYE DEĞİL
Bakın, son günlerde sürekli tartışılıyor: İhracatta rekabetçi kur nedir, ne değildir? Öncelikle, ithalatın önemli ölçüde dolarla yapıldığı bir sistemde olduğumuzu hatırlatıp, ardından da, odaklanmamız gereken daha da önemli bir meseleyi hemen vurgulayayım: İhracatçı için en az kur seviyesi kadar düşündürücü bir mesele de, oynaklıklar ve dolayısıyla belirsizliktir.
Hem bununla alakalı hem de bunun ötesinde, bir hatırlatma daha gelsin: Döviz kuru, bu ülkede en kritik ekonomik göstergelerdendir. Hatta dövizle alakası olmayanlar için bile, en azından beklentiler ve ekonomiye güven anlamında bir donedir.
Halk arasında en popüler ekonomik gösterge yarışına girse, galip çıkması kuvvetle muhtemel değil midir?
Sıra şu gerçeğe geldi: Kur bu şekilde hareketlilik gösterdikçe, ekonomi donup kalabilir. Zira Türkiye'de reel sektörün en tepki verdiği kriter, faizin de ötesinde kurdur desek yanlış olmaz. Bu arada, ekonomi donup kalmanın ötesinde, yara almaya da başlayabilir. Şu anda dövizle alakası olan işletmelerdeki endişe de, bu yüzden pekâlâ anlaşılır.
“BİZ BURADAYIZ” DEMEK
Şu çok net: Oynaklıklar bir süre daha devam edecek. Süreç, FED gelişmelerine de bağlı olacak. Hatta bir müddet sonra yatışmalar bile gelebilir ancak bence şu anda mühim olan mesele, cari süreci doğru yönetebilmek… En azından bu iradeyi göstermek bile çok değerli.
Daha açık söyleyeyim: İçinden geçtiğimiz imtihanda, yaşanan endişeyi ve sorunu sahiplenmek gerektiği kanaatindeyim. Zira çok soğukkanlı bir yaklaşım, - risk gerçekten düşük olsa dahi- panik ortamında pek bir anlam ifade etmeyebiliyor. Evet, bu tür bir yaklaşım benimsemenin, elde kalan güveni de zedelememek saikiyle, iyi niyetlerle yapıldığına da en ufak şüphem yok. Ancak piyasaların endişeli olduğu bir dönemde, aksine güvensizlik de yaratabilir. Lütfen bunu görelim. Burada ikna edici olmak, püf nokta…
Dolayısıyla yapılması gereken, tüm yetkili paydaşların kafa kafaya ve kol kola verip güçlü bir tavır sergilemesidir. “Merak etmeyin” demenin tek bir yolu yok. “Farkındayız ve biz buradayız” demek de bunun bir yoludur. Hem de etki farkı tartışılmayacak derecede üstün bir yol olduğu kanaatindeyim.
MERKEZ TEYAKKUZDA
Bakın; Merkez Bankası da ince hesaplarla bunun peşinde. Belirsizlik ortamından mütevellit sebeplerle fırlayan kuru şimdilik izleyip, FED'in hamlesini de sezinleyerek hareket etmek istiyor. Bir yandan da “Planım hazır, ben buradayım” diyor. İşte tüm ilgili kurum ve paydaşların da - bir geçiş döneminde olsak dahi ve hatta bilhassa bu nedenle- üzerlerine düşen en küçük görevi dahi yapmasına ihtiyacımız var.
Ve bu, spesifik olarak döviz meselesinden, daha geniş siyasi meselelere kadar uzanan söylemleri de içeriyor. Nitekim şu hassas dönemde, söylemlerin de itinayla sarf edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Evet, birileri bu ülkeyle uğraşıyor ve devasa bir yükün altındayız. Problemler de birbirinden ağır. Ancak bugün güçlü bir duruş sergilemediğimiz takdirde, büyük bir potansiyel barındıran ekonomimiz yeni döneme başladığında yeni yaralarla boğuşuyor olabilir. Oysa her şey gelip geçtiğinde, bir şekilde kavuşacağımız yeni hükümet kırık camlar üstünde yürümemeli.
Evet, dile kolay büyük bir imtihandan geçiyoruz ancak orta vadedeki yolumuza da, ekonomide kısa vadeli maliyetlerin derinleşmediği takdirde daha sağlıklı başlayabileceğimizi unutmayalım.
İşte bu bağlamda, Cumhurbaşkanımızdan Başbakanımıza, Bakanlarımızdan ilgili kurumlarımıza kadar herkesin, konuyu özel bir hassasiyetle sahiplenmesini çok önemsiyorum.
Kur yarın öbür gün bir mucize olsa da serbest düşüşe geçse bile, sözünü ettiğim güven aşılayan güçlü ve hassas duruşu sergilemek, hem bugün hem de yarın için inanın çok değerli olacak.
[Yenişafak, 21 Ağustos 2015]