Euro/dolar paritesi 2018'in ardından ilk kez 1.20 seviyesinin üzerini gördü. Hafta sonuna doğru parite 1.18'lere doğru gerilese de dolar son aylarda belirgin bir değer kaybı yaşıyor. Amerikalılar bu işten memnun. Trump zaten uzun bir süredir doların aşırı değerli olduğundan şikâyet ediyordu. Güçlü doların ABD'nin rekabet gücünü sınırladığı ve dış ticaret açığını arttırdığından dem vuruyordu. ABD'de virüsün çok hızlı yayılması, sokak eylemlerinin artması ve başkanlık seçimlerinin yaklaşması yatırımcıları dolardan uzaklaştırıyor. Fed'in dolar arzının aşırı miktarda artması, doların değerini düşüren bir diğer unsur. Bu yılın başında 4.15 trilyon dolar olan Fed'in bilançosu, şu an 7 trilyon doları aşmış durumda.
AVRUPALILAR HOMURDANIYOR
Gerçi arzı artan sadece dolar değil. Euro arzında da koronavirüs döneminde ciddi bir sıçrama yaşandı. Avrupa Merkez Bankası'nın bilançosu 4.7 trilyon eurodan 6.4 trilyon euroya çıktı. Avrupa ülkelerinin de en az ABD kadar ekonomik sorunları var. Şu ortamda zaten Avrupa ekonomisi daha sağlam bir temele sahip olduğu veya daha hızlı büyüdüğü için euro değer kazanmıyor. ABD'deki gelişmeler doları değer kaybına sürüklediği için euro parlıyor. Uluslararası yatırımcılar bu belirsizlik ortamında altın, gümüş ve kripto paralara da yöneldiler.
Ama sonuçta yatırımcılar bu alternatiflere portföylerinde belli bir noktaya kadar ağırlık veriyorlar. Haliyle bazıları, şu ortamda bir tık daha güvenli gördükleri euroya rağbet gösteriyorlar. Sonuçta Avrupa'da işler güllük gülistanlık olmasa da euro değer kazanıyor. Euro güçlendikçe Avrupa'nın enflasyon hedefini tutturması ve dış ticarette rekabet etmesi zorlaşıyor. Trump yaşanan gelişmelerden memnun, ama bu sefer de Avrupalılar homurdanıyor.
İKİNCİ YARIDA BÜYÜME
Koronavirüs ekonomilerin belini büktü. İkinci çeyrekte İngiltere ekonomisi yüzde 20'yi aşan bir daralma yaşadı. AB'nin büyüme rakamı eksi 14.1. Bu zorlu ortamda Türkiye ekonomisi yüzde 9.9 küçüldü. Kamu sağlığını korumak için ekonomik hayatın haftalarca kısmen kapalı kaldığı bir dönemde yaşadığımız bu daralma morallerimizi bozmamalı. Küresel finans krizinden dolayı Türkiye'nin 2009'un ilk çeyreğinde yüzde 13.8 oranında küçüldüğünü unutmayalım. 2009'dakinden daha büyük bir sorunla karşılaşmış olmamıza rağmen, daralma daha düşük gerçekleşti. Üçüncü çeyreğin başında ekonomi hissedilir oranda bir ivmelenme kaydetti. Her ne kadar ağustos ortasından sonra kredi koşullarında bir sıkılaşma yaşansa da üçüncü çeyrekte G20 ve OECD ülkelerinden pozitif ayrışacak bir büyüme rakamına ulaşabiliriz. Dördüncü çeyrek yıl sonunda büyümesinin varacağı seviye açısından belirleyici olacak. Vaka sayılarındaki küresel artışın yaz sonundan itibaren hız kazanması ekonomilerin geleceğine yönelik beklentileri bozuyor. Yatırımlar ve net ihracatın sınırlı katkı verebileceği bu ortamda kamu harcamalarının büyümeyi desteklemesi oldukça değerli olacaktır.
ENFLASYONDA YATAR SEYİR
Ağustosta enflasyon yüzde 11.77 oldu. Temmuzdaki enflasyon rakamı ile neredeyse aynı. Temmuz ve ağustosta enflasyonda kayda değer bir gerileme yaşanması, yılı tek haneli rakamlarla kapatmak için oldukça kritikti. Ancak, salgın sürecinde yaşanan gelişmeler işin rengini değiştirdi. Talep beklenenden güçlü seyrediyor. Zaten gıda, iletişim ve elektrikli ev aletlerine yönelik talep son 6 aydır oldukça kuvvetliydi. Ekonomi yeniden açıldıktan sonra otomobil, konut ve mobilyaya yönelik talepte de ciddi bir artış yaşandı. Hizmetler sektöründeki bazı şirketler açıldıktan sonra fiyat ayarlamaları yaptı. Ciro kayıplarını bu şekilde kapatmaya çalışmak enflasyonu körüklüyor. İşin arz tarafında da koronavirüsten kaynaklı sorunlar var. Bazı hammaddelerin tedarikinde sıkıntı çıkabiliyor. Birim maliyetler artıyor. Bir de ağustos ayında döviz kurlarında yaşanan artışın fiyatlar üzerinde geçişkenlik etkisi var. Üretici fiyat endeksi ağustosta aylık bazda yüzde 2.35 arttı. TÜFE'deki artıştan 1.5 puan daha fazla.
[Sabah, 6 Eylül 2020].