Erbil'de büyük bir sevinç var, sokaklarda kortejler halinde yürüyüşler ve kutlamalar yapılıyor. 25 Eylül referandumunun akabinde bağımsızlığa doğru yol aldıklarını hissediyorlar, Irak Kürtleri adeta duygusal bir patlama içinde. Evet, referandumun hemen sonrasında Erbil'deyim ve yukarıda anlattıklarım ilk gözlemlerim. Ancak ilerleyen günlerde doğrudan insanlarla temas etmeye başlayınca, Kerkük ve Süleymaniye gibi diğer kentlere gidince atmosferin adım adım değişmeye başladığına şahit oluyorum. Coşkunun yerini tedirginlik alıyor. Ankara, Tahran ve Bağdat'ın sert açıklamalarıyla birleşen yaptırım tehditleri, Kerkük'te başlayan gerginlik ve saldırılar, insanları nasıl bir macera içine girdiklerini düşündürmeye başlamış durumda. Artık herkes bu işin nereye doğru sürükleneceğini konuşuyor, "Acaba bağımsızlık arayışına girmişken eldeki kazanımlardan da mı olacağız?" korkusu ise bariz bir şekilde hissediliyor. Sıradan halktan siyasi aktörlere kadar bir şekilde Batılı devletlerin ve İsrail'in kendilerini koruyacağına dair inançları var. Bunu açıkça ifade etmekten de çekinmiyorlar ancak gözlerdeki tedirginlik bu inancın çok güçlü olmadığını da ele veriyor.
Nihayetinde Mesud Barzani ve KDP liderliğinde Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi (IKBY) 25 Eylül'de bağımsızlık referandumunu tartışmalı bölgeleri de kapsayacak şekilde gerçekleştirmeyi başardı. Yükselen tüm bölgesel ve küresel itirazlara rağmen referandumun -özellikle de böyle bir zamanlama ile- yapılmasına ilişkin önemli soru işaretleri var. Biraz iç siyasi dengeler ve yerel iktidarın kendini tahkim etme çabası biraz da Bağdat'ın görece içinde bulunduğu zayıflıkla birleşen DEAŞ ile mücadeleden devşirilen uluslararası meşruiyet. Rasyonel açıdan değerlendirildiğinde IKBY liderliğinin bu konjonktürün yarattığı fırsatları değerlendirme arzusu böyle bir bağımsızlık arayışını tetiklemiş gözüküyor. Ancak geç kalmış etnik milliyetçilik ve aşırı özgüvenin yarattığı körlük mü yoksa girilen bazı uluslararası angajmanların manipülasyonu mu bilemiyorum, başka faktörlerin de referandumda etkisi olduğunu sorguluyorum. Sonuçta karşı karşıya kaldıkları tehdidi görmelerini engelleyen bir akıl tutulması yaşadılar.
ŞİMDİ NE OLACAK?
IKBY liderliği referandum sonrasında bazı tepkilere hazırlanmış olsa da karşısında Bağdat, Tahran ve Ankara ekseninin oluşacağını hesap edememiş gözüküyor. Bir şekilde özellikle Türkiye'ye ilişkin olumlu açılamalar yaparak Türkiye'nin tepkisini azaltmaya yönelik bir siyaset izlemeye çalışıyorlar. Ayrıca yine DEAŞ ile mücadelede önemli roller oynamış ve Batının çıkarlarına bölgede hizmet etme potansiyeline sahip IKBY'nin neden desteklenmesi gerektiğine ilişkin uluslararası bir kampanya yürütüyorlar. Bunun ötesinde ise üç ülke tarafından acımasızca abluka altına alınmış mağdur Kürt halkı algısı yaratarak bir mağduriyet siyaseti ile ABD ve AB'nin desteğini alma peşindeler.
Ayrıca çatışmadan kaçındıklarını ve siyasi bir çözüm arayışı içinde olduklarını göstermek adına Erbil'in Bağdat ile masaya oturmaya açık olduğu görüntüsü veriliyorlar ancak Barzani'nin şimdiye kadar yaptığı açıklamalar bu görüşmelerin bağımsızlık sürecinin yönetilmesine ilişkin olacağına yönelik. İbadi ise bunu net olarak reddetmiş durumda. Aslında benim sahadan yaptığım gözlemler Ankara, Tahran ve Bağdat'ın sahici bir şekilde oluşturacakları bir eksen ve atacakları koordineli ortak adımların IKBY'nin bağımsızlık sevdasını tamamen yok edemeyecek olsa da buna ciddi anlamda ket vuracak reel politik dinamikleri var ederek Irak toprak bütünlüğü içinde adımlar atmaya zorlayabileceği yönünde. Burada özellikle yaptırım siyaseti öne çıkıyor. IKBY'yi siyasi, iktisadi ve askeri açıdan zorlayabilecek tedbirler Bağdat ile masaya oturması sağlanabilir.
Bu bağlamda özellikle Türkiye'nin elinde çok önemli kartlar söz konusu. Türkiye, İran ve Irak ile bu bağlamda bir siyaset geliştirirken, IKBY'nin tamamen ezilerek bölgenin Tahran- Bağdat nüfuz alanına girmesini de önlemeye yönelik dengeli bir siyaset izlemesi gerekiyor. KDP ile iplerin tamamen kopmasına imkân verilmeden referanduma mesafeli diğer aktörlerle de ilişkiler güçlendirilmeli. Yine doğrudan sıradan halkı hedef alıyor görüntüsünden kaçınılarak Türkiye'ye yönelik var olan sempati yok edilmemeli. Bunun ötesinde ise özellikle Bağdat ile yeni bir angajmana girilirken, oluşan yeni konjonktürü PKK ile mücadele için de bir fırsat olarak kullanabilmenin yolları aranmalı. Sincar bölgesine yönelik ortak arayışlara girilirken hem IKBY-PYD/YPG hattı kesilmeli hem de Habur'a alternatif sınır kapısı realize edilerek Türkiye'nin eli güçlendirmeli. Özellikle de Kerkük başta olmak üzere Irak'taki Türkmenlerin haklarının korunması yönünde Bağdat'ın adım atması sağlanmalı.
[Sabah Perspektif, 30 Eylül 2017].