SETA > Yorum |
Başkanlık Sistemine Geçilmeden Türkiye quot Merkez Ülke' Olamaz

Başkanlık Sistemine Geçilmeden Türkiye "Merkez Ülke' Olamaz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile hükümet arasında bir dizi konuda gözlenen fikir ayrılıkları AK Parti içerisinde derin ayrışmalar olduğu yönünde değerlendirmelere yol açtı.

Bazı yorumcular söz konusu ayrışmanın siyasi hedefler temelinde kökü derinlere giden ideolojik bir çekiÅŸme olduÄŸuna vurgu yaptılar. Bu baÄŸlamda, hükümetin son dönemde hız verdiÄŸi çözüm sürecine CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın karşı olduÄŸu iddiası gündemi en fazla meÅŸgul eden konu oldu. Bu iddia hem hükümet yetkilileri tarafından hem de konuyu yakından takip eden yorumcular tarafından reddedildi. ErdoÄŸan’ın yaptığı çıkışın çözüm sürecine karşıtlık olarak okunamayacağı, çözüm sürecinin kendine has bir siyasetinin olduÄŸu ve ErdoÄŸan’ın çıkışının bu siyaset kapsamında deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi dillendirildi.

Gerçekten de çözüm süreci, etnik milliyetçilik temelinde ÅŸekillenen Kemalist toplum projesini, ulus-devlet temelinde kurgulanmış bölgesel düzeni ve Ä°slam dünyasını marjinalize eden neo-liberal emperyalist uluslararası düzeni sorgulayan çok-boyutlu bir siyasi proje kapsamında bir anlam kazanmaktadır. 2005’te ErdoÄŸan’ın Diyarbakır konuÅŸmasıyla çözüm sürecini baÅŸlatmasında hareket noktası olan ve AK Parti iktidarının uygulamaya koyduÄŸu bu medeniyet perspektifli siyasi proje, tam on yıl sonra 2015 Nevruzunda Diyarbakır’da okunan Abdullah Öcalan’ın mektubuyla da teyit edilmiÅŸ oldu. Kürt siyasi hareketi böylece AK Parti siyasetinin belirlediÄŸi medeniyetçi çizgiye peyderpey gelmiÅŸ oldu. Bu süreçte Kürt siyasi hareketi içerisinde paradigma deÄŸiÅŸimine soÄŸuk bakan ve eski ulus-devletçi paradigma içerisinde hareket eden odaklarla Ä°mralı arasında bir gerilim yaÅŸanması da ÅŸaşırtıcı olmadı. Dolayısıyla, çözüm sürecinin iki kilit aktörü ErdoÄŸan ile Öcalan arasında ulus-devletçi paradigmayı aÅŸma konusunda bir örtüÅŸme olduÄŸunu rahat bir ÅŸekilde ifade edebiliriz. Aynı ÅŸekilde, hükümetin başı olan Ahmet DavutoÄŸlu’nun da hem bir akademisyen hem de siyasetçi olarak medeniyet perspektifi üzerinden bir Türkiye inÅŸasının siyasetini güttüÄŸü ve çözüm sürecini bu kapsamda ele aldığı herkesçe bilinmektedir. Dolayısıyla, hem çözüm sürecinin kilit muhatapları hem de yürütme erki aktörleri arasında ideolojik zemin açısından bir farklılaÅŸma olduÄŸunu söylemek oldukça zordur.

Ä°KTÄ°DAR PARÇALANAMAZ

Lakin her ne kadar yürütme erkini oluÅŸturan cumhurbaÅŸkanı ve hükümet arasında ideolojik bir uyum söz konusu olsa da, iktidar olgusunun doÄŸası gereÄŸi çok-baÅŸlılığa uygun olmaması ister istemez sorunlara yol açmaktadır. Ä°zleyenler hatırlayacaktır, büyük yönetmen Akira Kurosawa’nın Ran (1985) filminde yaÅŸlı kral Hidetora krallığını veliahdı üç oÄŸlu arasında paylaÅŸtırır. Buna göre her bir oÄŸluna krallığı oluÅŸturan üç kaleden birisinin yönetimini verir. Ancak deneyimli bir siyasetçi olan Hidetora yaÅŸlılığın da verdiÄŸi naiflikle siyasetin altın kuralını gözden kaçırır: iktidar paylaşılmaz. Ä°ktidar doÄŸası gereÄŸi bölüÅŸülemez, çünkü iktidar olgusu bir nokta gibidir; sonsuzluk, aÅŸkınlık ve devamlılık arz eder.

Yani biraz iktidar olmaz, ya iktidar vardır ya da yoktur. Bu kuralı ihlal edenleri siyaseten ve belki de siyasetle da sınırlı kalmayacak kötü bir son beklemektedir. Filmin sonunda görüleceÄŸi gibi Hidetora’nın bu hatası sadece krallığına ve iktidarına deÄŸil, kendisi de dâhil tüm oÄŸullarının ölümüyle neticelenecektir.

Ancak bu noktada iktidar ile güç olguları arasında bir fark olduÄŸunu da not etmek gerekir. Ä°ktidar bir nokta gibi sonsuz ve devamlılık gösterirken, güç bölünmeler ve boÅŸluklarda