SETA > Etkinlikler |
15 Temmuz'un Ardından Ordunun Yeniden Yapılandırılması

15 Temmuz'un Ardından Ordunun Yeniden Yapılandırılması

SETA Stratejik Araştırmalar Direktörlüğü 15 Temmuz’un ardından ordunun yeniden yapılandırılmasını mercek altına alıyor

Tarih: 17 Eylül 2016
Bitiş: 17 Eylül 2016
Saat: 14:00 - 16:00
Adres: Nenehatun Cd. No:66 GOP/Çankaya/Ankara

SETA İstanbul’da “15 Temmuz’un Ardından Ordunun Yeniden Yapılandırılması” başlıklı bir panel düzenlendi. SETA Strateji Araştırmacısı Veysel Kurt’un moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde; Liberal Düşünce Topluluğu Kurucusu Atilla Yayla, Savunma Yönetimi Uzmanı Yusuf Alabarda ve SETA Stratejik Araştırmalar Direktörü Hasan Basri Yalçın konuşmacı olarak yer aldı.

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Fahrettin Altun, açılış konuşmasında darbe sonrası süreçte devletin yeniden organizasyonunun gerekliliğini vurguladı. Siyasal bağlamda mutabakat zemini oluşmuşken içinden geçtiğimiz bu süreci, Türkiye’nin yararına nasıl kullanabileceğimizi soran Altun; bu süreçte en önemli kurum haline gelen ordunun nasıl daha demokratik bir şekilde organize edilebileceğinin tartışılacağını ifade etti.

Fahrettin Altun’dan sonra ilk konuşmacı olarak söz alan Atilla Yayla, sürecin siyasi boyutunu ele aldı. Darbeyi püskürten faktörleri; siyasi liderlerin duruşu, toplumun direnme gücü, yargı içerisindeki direniş ve polisin çatışması olarak açıklayan Yayla, bir er ve generalin etkisinin farklı olduğunu söyleyerek darbe girişimini gerçekleştiren cuntacı grubun ordunun içerisinde yüzde 1,5’luk kesimi karşıladığı açıklamasının yanlış olduğunu belirtti. Ayrıca örgüt üyesi askerlerin kıdemlerine bakıldığında bu oranın en az yüzde 50’yi bulduğunu ifade etti. Darbe tehlikesinin hiçbir zaman sıfırlanamayacağını söyleyen Yayla, ordunun yeniden yapılanmasında atılacak bazı adımlara değindi. Uzun vadede darbeci zihniyet ile mücadele edilmesi gerektiğini, ikinci olarak yapısal önlemlerin zorunluluğunu ifade eden Yayla, bunun da bugünden yarına olmayacağını belirtti. Yayla, son olarak Türkiye toplumunun bu bilinç seviyesinde oldukça darbenin mümkün olmadığını vurguladı.

İkinci konuşmacı olarak söz alan Yusuf Alabarda, meselenin askeri ve teknik boyutunu ele aldı. Silahlı kuvvetlerin mental anlamda siyasetin üstünlüğünün kavramasının önemine değinen Alabarda, 2016 yılında TSK’nın bu zihniyetten yoksun olduğunu dile getirdi. Alabarda konuşmasına TSK’da yapılması gereken reformlarla devam etti. Bu reform sürecinin birden fazla parametresinin olduğunun altını çizen Alabarda; ilk parametrenin TSK’nın tekrar organize edilmesi olduğunu söyledi. Alabarda askeri eğitim veren okullarda demokrasi kavramının öğrencilere benimsetilmesini de ikinci parametre olarak gösterdi. Bunun sivil asker ilişkileri açısından bir denetim mekanizması oluşturacağını belirtti.

Reformun bir diğer adımı olarak ise TSK’nın hiyerarşik yapısının net bir şekilde dizayn edilmesi gerektiğini vurgulayan Yusuf Alabarda, Batı demokrasilerini örnek göstererek, Genelkurmay Başkanlığı’nın tüm yapısıyla Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasının darbeleri önlemek açısından yeterli olmasa da çok önemli bir adım olduğunu belirtti. TSK bünyesinde yapılması gereken reformu güvenlik stratejileri açısından ele almanın önemini belirten Alabarda, tehdit algısının silahlı kuvvetlere değil, sivil iradeye bırakılmasını gerektiğini vurguladı. TSK’nın mevcut yapısının garnizonlaşma üzerinden yürüdüğünü belirterek bu yapıyı eleştiren Alabarda, mevcut garnizonların bir stratejik üs mantığında çalışması gerektiğinin söyledi. Konuşmasında Milli Güvenlik Siyaset Belgelerinin tamamen siyasi irade tarafından oluşturulması gerektiğini belirten Alabarda, YAŞ’ın bir karar alma mekanizması değil, bir danışma mekanizması olarak devam etmesi gerektiğini savundu. Konuşmasını bitirirken bazı önerilerde bulunan Alabarda, TSK’da personel alımının profesyonelleşmesinin önemine vurgu yaparak, eğitim sürecinin endoktrinasyondan uzak olması gerektiğini savundu.

Üçüncü ve son konuşmacı olarak söze başlayan Hasan Basri Yalçın, meselenin siyasi ve askeri-teknik boyutunu bağdaştırmaya çalışacağını belirtti. 15 Temmuz ile Türkiye’nin bir devrim sürecinden geçtiğini ifade eden Yalçın, bunun tarihi bir fırsat olduğunu söyledi. Bu sürecin sadece 15 Temmuz ile değil son 10-15 yıllık bir zaman dilimindeki toplum dönüşümünün bir boyutu olduğunu ifade etti. Karşımızdaki sürecin tartışmaya çok açık olmadığını, yapılacak reformlar için parçalı öneriler üzerinden gidilirse çok başarılı olunamayacağını söyleyen Yalçın, özetle atılması planlanan adımların bir bütün model olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Yapılacak analizlerin bireysel, bürokratik veya siyasi pek çok düzlemde olabileceğini söyleyen Hasan Basri Yalçın, tüm düzlemleri içeren model örneklerini açıkladı. İlk modeli çok hiyerarşik ve merkeziyetçiliği önceleyen bir model olarak tarif eden Yalçın, ordunun siyaset üzerinde hiyerarşik bir baskı kurabilmesine imkan sağladığı için bu modeli sorunlu bulduğunu ifade etti. İkinci modeli ise daha adem-i merkeziyetçi olarak betimleyen Yalçın, bunun da hizipleşmelere yol açabileceğini savundu. Her iki modelin de kısıtlamalarının olduğunu ifade eden Yalçın, bunlara alternatif bir model oluşturulabileceğini vurguladı. Örnek olarak da profesyonel bir ordu ile zorunlu askerliğin olduğu bir ordunun birbirini kontrol edebilecek şekilde sivil otoriteye tek bir silahlı güç olarak bağlanmasını öngören bir modelden bahsetti.

Panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.

[efsflexvideo type="youtube" url="https://www.youtube.com/watch?v=7Mq25rvjWA8" allowfullscreen="yes" widescreen="yes" width="420" height="315"/]