Astana ve Soçi süreçlerinde Türkiye, Rusya ve İran arasında ilan edilen çatışmasızlık bölgelerinden biri olan Doğu Guta Şam rejiminin yoğun saldırılarına maruz kalıyor. Pazar gününden beri süren saldırılarda 400’den fazla sivilin hayatını kaybettiği belirtiliyor.
Bölgeden gelen görüntüler daha önce Halep’tekine benzer büyük bir insanlık trajedisinin yaşandığına işaret ediyor.
Bu bölge 2013 yılında da Esad güçlerinin kimyasal silah saldırısına uğramıştı. Sarin gazı kullanılarak yapılan bu saldırıda 1.400’den fazla kişi hayatını kaybetmişti.
2013 yılından beri rejim güçlerinin kuşatması altında olan ve 400.000 kişinin yaşadığı Doğu Guta’ya yönelik saldırıların artması Şam-Moskova-Tahran blokunun Halep’teki taktiği bu bölgede de uygulamaya niyetli olduklarını gösteriyor. Yani şehrin yerle bir edilmesi yoluyla muhalif unsurlardan temizlenmesi taktiği.
Peki, Astana ve Soçi’de varılan anlaşmalar ortadayken Doğu Guta’ya yönelik bu yoğun saldırılar ne anlama geliyor?
Rusya ve İran’ın verdikleri sözü tutmadıkları anlamına geliyor.
Yani Türkiye, Suriye konusunda bu iki ülkeye de güvenemeyeceğini görmüş oluyor.
Esasen İdlib çatışmasızlık bölgesinde de verilen sözlerin tutulmadığı görülüyor. Rusya ve İran’ın desteğiyle Suriye güçlerinin bu bölgede kontrol ettikleri alanı genişletmek için sürekli saldırılar yaptıkları ve İdlib şehir merkezine yönelik hava saldırılarında da yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği biliniyor.
Doğu Guta’da Rusya-İran-Esad blokunun çatışmasızlık bölgesi şartlarını ihlal etmesi Türkiye’yi rahatsız eder, ancak bu bölgede Türk askeri bulunmadığı için bu ihlalin çok ileri sonuçları olmaz belki. Fakat İdlib’deki çatışmasızlık bölgesi düzenlemeleri çerçevesinde Türk askerlerinin bu bölgenin derinliklerinde gözlem noktaları kurduğu hatırlanırsa, burada yapılacak ihlallerin Türkiye’nin Rusya ve İran ile ilişkileri açısından tamir edilmesi zor sonuçları olacaktır.
Esad yönetiminin Astana ve Soçi’de kararlaştırılan düzenlemelere ilişkin ihlallerinin artması Ankara ile Moskova ve Tahran arasındaki güvensizliği de artırdığından İdlib’de söz konusu olabilecek bir kazanın telafisi zor olacaktır.
Türkiye’nin Suriye’de genel kapsamlı çözüm için ortak hareket ettiği Rusya ve İran ile yaşadığı bir başka güven sorunu da Afrin konusunda kendisini gösteriyor.
PKK/YPG terör örgütünün bu bölgeden temizlenmesi için başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı, YPG’nin ABD ile ilişkilerinden rahatsız olan Rusya’nın da karşı çıkmaması ile başlamıştı. Bölgedeki Rus askerlerinin çekilmesi operasyonun sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından önemliydi. Ancak operasyonun ilerleyen safhasında kayıpları yüksek olan YPG/PKK’nın Türkiye’nin harekâtının durdurulması için Esad yönetimiyle anlaşma yönündeki çabaları Ankara’nın hem Moskova hem de Tahran ile ilişkilerinde Afrin’in önemli bir sorun alanı olarak ortaya çıkmasına yol açtı.
PKK/YPG’ye yardım etmek amacıyla Afrin’e gitmeye çalışırken Türk ordusu tarafından vurulan bir konvoyda İran destekli Şii milislerin de olduğuna dair iddialar Türkiye ile İran’ı doğrudan karşı karşıya getirme potansiyeline sahipken, Astana ve Soçi süreçlerindeki iş birliğini de bitirme riski içeriyor.
Aynı şekilde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Afrin’de Esad-YPG/PKK anlaşmasına dair iddialarla yeni bir aşamaya geçen sorunun çözümü için Ankara’ya Şam ile görüşmeyi işaret etmesi Türkiye’de rahatsızlığa yol açtı. Bu şekilde Türkiye’nin Rusya ve İran tarafından Afrin’de sıkıştırılıp Esad yönetimini meşru olarak kabul etmeye zorlandığı algısı oluştu.
Rusya ve İran’ın, Deyrezzor bölgesinde bir düşman olarak görüp savaştıkları YPG/PKK’yı Afrin’de Türkiye’ye karşı bir araç olarak kullanmaya çalışmaları, bu ülkelerin Astana ve Soçi uzlaşılarını kolayca riske atabileceklerini gösteriyor.
Afrin’e Şam yönetiminin sembolik bir gücünü yerleştirip PKK/YPG’nin bu bölgedeki varlığını devam ettirme gibi bir planları varsa, bu onları Ankara’nın gözünde Menbiç’te PKK ile benzer bir ilişki kuran ABD ile aynı konuma getirecektir.
ABD’nin desteğine rağmen Menbiç’teki PKK/YPG varlığını hedefleri arasında açıklayan Türkiye’nin Afrin’de bir PKK/Esad ya da PKK/İran/Rusya ortaklığını kabul etmeyeceği açıktır.
[Türkiye, 24 Şubat 2018].