İçinden geçtiğimiz günler ülkemizin siyasi ufkunu sıkça konuştuğumuz ve daha da çok tartışacağımız günler.
İktidarıyla muhalefetiyle tüm Türkiye nereye gittiğimize, geleceğimize odaklandı.
Seçimlerin telaşı geçtikten hemen sonra AK Parti de Davutoğlu hükümetiyle "ihya, inşa ve restorasyon" söylemini öne çıkardı.
Bu söylem yeni bir kuruluş arayışı... AK Parti ülkeye getirdiği dönüşümü kalıcı hale getirme isteğiyle ülkenin ufkunu "Yeni Türkiye" ideali olarak belirledi.
Sandıklardan başarılı çıkmanın gücü ile AK Parti 2010'lu yılların hikâyesini kendi yazmak istiyor.
Hatta bir anlamda gelecek onlu yılları belirleyecek yeni bir siyasal dili ve pratiği oluşturmak istiyor.
Ancak AK Parti'nin Yeni Türkiye idealinin destekçisi kadar muhalifi de var. Bu yüzden önümüzdeki dönemde en çok tartışılacak konu büyük bir özgüven ve iddia sahibi olan AK Parti'nin ülkeyi nereye götürdüğü olacaktır.
Evet, Cumhuriyetin yeni bir döneme taşındığı üzerinde bir ittifak var. Ancak bu yeni dönemin nasıl olacağı konusunda ise çok farklı değerlendirmeler yapılıyor.
Bunlar arasında en fazla önemsediğim değerlendirme AK Parti'nin "dindar bir Cumhuriyet" inşa ederek "Müslüman milliyetçiliği" yaptığı yönünde olandır.
Cumhuriyetin dindarları ve Kürtleri kamusal alandan dışlamasına son veren AK Parti medeniyetçilik söylemi ile daha kapsayıcı da olsa bir tür milliyetçilik mi üretmektedir?
Malazgirt Savaşı'ndan 1920 ruhunu diriltmeye kadar varan birçok İslami sembolle örülen bu söylem yeni bir homojenlik arayışında mı? Zira her milliyetçiliğin kaçınılmaz şekilde bir homojenleştirme projesine dönüştüğünü biliyoruz. Türkiye'nin kimlik sorunlarına cevap olarak üretilen medeniyet söylemi üç hesaplaşmaya yönelik: Kemalist vesayetin dışlayıcılığı, İslamcı geçmişin romantizmi ve bölgesel düzenin suniliği.
Kemalist Cumhuriyetin yeni bir insan ve toplum yaratma çabası 1990'larda iflas ettiğinde ülkeyi toparlama görevi AK Parti'ye kaldı. Kendi ideolojik geçmişiyle yüzleşen yeni bir siyasal parti I. Dünya Savaşı'nın bakiyesi olan istikrarsız bölgesel yapının meydan okumalarıyla hâlâ uğraşıyor. Suriye iç savaşından IŞİD sorununa ve Kürt meselesine kadar birçok dış politika konusu bununla alakalı.
Bütün bu yüzleşmelerle boğuşan ve bu çabayı da Yeni Türkiye olarak adlandıran AK Parti'nin Müslüman milliyetçiliği yapması mümkün müdür? Evet mümkündür.
Türkiye toplumunun yarısının desteğini elinde tutan AK Parti İslam'ın birleştirici, sembolik gücü ile böylesi bir siyasal tahayyülü öne çıkarabilir. Önümüzdeki on yılda bu tahayyülün getireceği homojenleştirici siyasaları üretebilir.
Karşılaşacağı muhalefeti de gerilim ve kutuplaşma siyasetini çok iyi yöneten Erdoğan'ın liderliği sayesinde aşabilir.
Ancak AK Parti'nin medeniyet perspektifi sert bir kimlik hareketine dönüşürse ciddi bir fakirleşme ile yüz yüze kalır. Ne kadar kapsayıcı da olsa sert bir kimlik arayışı homojenleştirici bir zihniyet ve projecilik dünyası yaratır.
Bu yönelme Türkiye'ye ve AK Parti'ye muhtemel yeni sorunlar getirecektir. Öncelikle ülkemizdeki sosyo -ekonomik çoğulculuğun getirdiği enerji ve melezleşme silikleşebilir.
"Müslüman millet" projesi sol ve laik Kürtler arasında muhalefet yaratacaktır. Alevilerin böylesi bir projeyi "Sünni bir hegemonya" olarak görmesi de kuvvetle muhtemel.
Ortadoğu'nun büyük güçlerin müdahalesine açık kaotik yapısı bahsettiğim sorunları derinleştirmeye de çok müsait. Daha da önemlisi sert bir kimlik siyaseti AK Parti'nin Cumhuriyet'i yeniden kurma hedefini akamete uğratacaktır.
Kısa süreli bir zafer kazanılır, kalıcı bir düzen kurulamaz.
"Müslüman millet" anlayışı AK Parti'nin çokkatmanlı medeniyet algısının sadece bir katmanı olabilir.
Oysa ki Türkiye'nin ufku, kapsayıcı olan "bizim medeniyetimiz" kavramlaştırmasından geçiyor. AK Parti'nin medeniyet algısı projecilikten ziyade bir vizyon.
Erdoğan ve Davutoğlu'nun sıklıkla bahsettikleri medeniyet derinliği farklılıkları içerecek kadar esnek. Bu yüzden hepimizin ortak hikâyesi... Adını her birimizin koyabileceği, Müslüman, Kürt, Türk, Alevi, Ermeni ve dahası.
[Sabah, 05 Eylül 2014]