Muhalefet partileri, cumhurbaşkanı adaylarının kim olacağı konusunda bir türlü yol alamıyorlar. "Aday kim olacak", "parlamento seçimlerinde nasıl bir ittifak modeli geliştirilecek", "HDP'nin Millet İttifakı ile birlikteliği nasıl sağlanacak" gibi başlıklarda içten içe yürüyen "pazarlık siyaseti" devam ediyor. Bu konularda her geçen gün yeni "taktiksel" hamleleri devreye sokarak "oyunu kimin kuracağı" konusunda birbirlerini test ediyorlar. Meseleye partiler düzeyinde bakıldığında, "politik satranç"da her partinin farklı bir motivasyonu ve ittifak içi stratejisi var.
ak parti ve er Kendi partisi olan CHP'den daha çok Millet İttifakı'nın geleceğini düşünüyor. Buna göre hamleler yapıyor. CHP'nin tabanından İyi Parti'ye oy geçişkenliğini önemsemiyor. Bu tavrını, tezkereye "hayır" oyu vererek ve HDP'nin yanında konumlanarak bir kez daha gösterdi. Ayrıca, 2023 seçimleri sonrası her halükarda CHP'nin genel başkanlığını sürdürmesinin zor olduğunu bilerek hareket ediyor. Partisinin ulusalcı ve Atatürkçü tabanından gelebilecek itirazları göz ardı ederek, HDP'nin gönlünü hoş tutmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu, parlamento seçimlerinde CHP'nin seçmen tabanının bir kısmının İyi Parti'ye yönelse bile cumhurbaşkanlığı seçimlerinde söz konusu seçmenlerin Millet İttifakı'nın adayını "tıpış tıpış desteklemek zorunda kalacağı" varsayımına yatırım yapmış durumda. Dolayısıyla da, bir taraftan HDP'nin taleplerini karşılarken, diğer taraftan da parlamento seçimlerinde İyi Parti'nin kazançlı çıkmasını sorun etmeyerek çatı adayın belirlenmesinde elini güçlendirmeye çalışıyor. Böyle bir taktik ile İyi Parti'nin 2018 seçimlerinde son anda Abdullah Gül'ün adaylığına "hayır" diyerek oyun bozucu hamlesinin bir benzerinin tekrar yaşanmasını engellemeye çalışıyor. İyi Parti'nin kazançlı çıktığı bir durumda, HDP'nin de destekleyebileceği bir adayın belirlenmesinin mümkün olacağına inanıyor.
Kılıçdaroğlu, HDP'nin parlamento seçimlerine ayrı girmesini de sorun etmiyor. HDP'yi memnun etmek için tezkere konusunda gösterdiği tutumun devamını sergilemek için önümüzdeki günlerde yeni hamleler yapabilir. Bu siyaset tarzı ile ilk turda HDP'nin kendi adayını çıkarmasını önlemeye çalışacak. Önleyemez ise muhtemel bir ikinci turda HDP'nin Millet İttifakı'nın adayını desteklemekten başka seçeneğinin olmadığını varsayıyor.
İyi Parti Genel Başkanı Akşener, çatı adaylık konusunda bir taraftan "ben başbakan olacağım" diyerek ittifak içinde fedakarlık görüntüsü verirken, diğer taraftan bu "fedakarlığının" karşılığı olarak pazarlık siyasetini yukarıda tutuyor. CHP'nin HDP siyasetine "yönetilebilir bir düzeyde" yaklaşmasını ittifakın geleceği açısından sorun etmiyor. Hatta CHP'nin HDP ile yakınlaşmasının parlamento seçimlerinde kendi partisine yarayacağını düşündüğü için İyi Parti üst yönetiminden yükselebilecek itirazları da yönetiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetse bile milletvekili sayısını ve oy oranını artırması durumunda, 2023 sonrası hem partisinin hem de kendisinin güçleneceğini hesap ediyor. Bu taktiklere ek olarak, Gelecek, Deva, Saadet ve Demokrat partilerini yanında tutmaya özen gösteriyor. CHP'nin HDP ile ilişkilerinin daha da derinleşmesi durumunda, kendi tabanından gelebilecek muhtemel rahatsızlıklara karşı üçüncü bir ittifak bloku ile yoluna devam etme potansiyelini de yedekliyor. Bu partilerin tek başlarına seçimlere gidemeyeceğini varsayıyor. Bu taktiğin aynı zamanda çift yönlü bir işlev görerek CHP'ye karşı da pazarlık siyasetinde elini bir kez daha güçlendirdiğini söylemek yanlış olmaz.
Deva ve Gelecek partileri, tek başlarına seçime katılmalarının bir anlamının olmadığını gördüler. Bekledikleri seçmen desteğini bir türlü yakalayamadılar. Şu ana kadar üretebildikleri yegane siyaset, Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı. Türkiye'nin geleceğine yönelik İyi Parti ve CHP'nin söylediklerini tekrar etmekten başka bir perspektif ortaya koyamadılar. İyi Parti ve CHP'den iktidar eleştirisinde az da olsa farklılaştıkları tek konu, AK Parti'nin Milliyetçi Hareket partisi ile ittifak yapmış olması. Bu eleştiriyi yaparken en azından kendilerinin CHP siyasetinin peşine takılmalarını nasıl içselleştirebildikleri sorusuna cevap vermeleri gerekir. Şimdilik, eski parlamenter sisteme dönme konusunda diğer muhalefet partilerinin söylemlerini tekrar ederek ve onların ayak izlerine basarak günü kurtarmaya çalışıyorlar. Parlamenter sisteme dönülmesi durumunda yüzde birlik partilerin bir anlamının olmadığını bilmeleri gerekir. Eğer AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden CHP ve İyi Parti'nin peşine takılmak bu gerçekliği bile görmelerini engellemediyse…
Seçimlere 19 aydan az bir süre kaldı. Seçim takvimi yaklaştıkça, muhalefet partilerinin kendi aralarındaki rekabeti daha da sertleşecek. Erken seçim tartışması, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş vaadi, "nefsine hakim aday" arayışı, "ben başbakan olacağım" söylemi ve "Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin" gibi içi boş soyut tartışmalar muhalefet partileri için artık günü kurtarmaya yetmeyecek. Muhalefet için pazarlık siyaseti daha yeni başlıyor. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş konusunda yayınlayacakları iki sayfalık ortak bildiride bile henüz anlaşamayan partilerin ortak çatı aday belirlemeleri hiç de kolay olmayacak. Seçim takvimi iyice yaklaştığında, bir oldu bitti ile ortak adaya ikna süreçleri devreye girecek. Yani muhalefet cephesinde çok bilinmeyenli denklem ve belirsizlik devam ediyor.
Tüm bunların ötesinde, muhalefet kendi içinde birbirlerine karşı bu taktikleri izlerken Türkiye'nin geleceği için somut bir siyaset üretmeleri zaten beklenemez. Şimdilik böyle bir çabaları da dertleri de yok. Böyle olduğu için de şu ana kadar, "eski sisteme döneceğiz" söyleminden başka seçmenin önüne bir vaat koyamadılar. "Erdoğan karşıtlığı" dışında ortaklaşabildikleri bir gündemlerinin olmadığı gerçeğinden hareket edildiğinde, bu partilerin Türkiye'nin mevcut sorunlarına çözüm bulma kabiliyetlerinin yetersizliğini söylemeye bile gerek yok.
[Sabah, 6 Kasım 2021].