Mısır’ın doğusundaki problem Sina Yarımadası ile doğrudan orantılı. Sina’daki sorunların geçmişi, altmışlı yıllara dayanıyor. Mısır yönetimleri tarafından uzun yıllardır ihmal edilen bölge, 25 Ocak Tahrir Devrimi’nin ardından oluşan güvenlik boşluğunda uyuşturucu, silah ve insan tüccarlarının cirit attığı boş ve sahipsiz bir alana dönüştü. Sina’nın kalkınması için yapılan farklı projeler arasındaki çelişki ve başlatılan projelerin siyasi çekişmelere kurban edilmesi gibi yanlış stratejiler, bölgenin silahlı çatışma alanına çekilmesini de haliyle kolaylaştırdı.
Uzmanlar, Camp David Antlaşması’nın zaruri durumlarda Sina Yarımadası’nda ve Mısır–İsrail sınırında güvenlik güçlerinin takviyesine imkan sağladığını belirtiyor. Ancak, bölgede alınacak askeri önlemlerin, demokratikleşme sürecini engellememesi için, askerin sadece sınırların güvenliği ile ilgilenmesi ve şehirleri tamamen sivil inisiyatife terk etmesi gerektiğine de özellikle vurgu yapılıyor.
Türkiye’deki Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) gibi Mısır yönetimi de yıllar önce Sina’yı Kalkındırma Milli Projesi (SKMP) başlattı. Enver Sedat döneminde başlatılan “Barış kanalı” ile start alan projenin, 2017 yılında tamamlanması planlanmıştı.
YENİ ZEMZEM VEYA SİNA'YI KALKINDIRMA MİLLİ PROJESİ
Sina’yı kalkındırma projesi fikir olarak, altmışlı yıllarda ortaya atılmıştı. Ancak Arap ülkelerinin 1967 yılında yaşadıkları ağır yenilgi projeye başlama sürecini haliyle geciktirdi. Proje, Enver Sedat tarafından “Yeni zemzem projesi” adıyla başlatıldı. Vatan Partisi’nin yayın organı Oktober Dergisi’nin 16 Ocak 1979 tarihli sayısında belirtildiği üzere Sedat, “Barış kanalı” için start verdi. Nil Nehri’nin Dumyat kolundan başlayıp, Suveyş Kanalı’nın altından geçecek olan kanalın, Sina Yarımadası’ndaki tarıma elverişli bölgeleri sulaması hedefleniyordu. Sedat, bu kanalın Kudüs’e kadar ulaştırılması ile ilgili uluslararası bir çalışma yapılmasını bile istemiş, kimileri bunu siyasi bir manevra olarak yorumlamıştı.
26 Mart 1979 tarihinde Mısır ile İsrail arasında imzalanan Camp David Antlaşması’ndan sonra çalışmaların hızlandırıldığı projenin ilk merhalesi 1986 yılında fiilen başladı. Ziraat Bakanlığının projesi olarak başlayan çalışmalar 1991 yılında Sulama ve Su Kaynakları Bakanlığına devredildi.
1994 yılında Başbakanlık tarafından “Sina’nın tamamının ıslahı projesi” onaylandı. Barış Kanalı Projesi “Genel kalkınma projesi” idaresinin sorumluluğuna devredildi. 2000 yılında projeye Sina’daki şehirler de eklendi. Bu şekilde proje 10,6’sı Kuzey Sina, 7,7’si Güney Sina’ya olmak üzere 18,3 milyar dolarlık hantal bir yük haline dönüştü. 2017 yılında bitirilmesi planlanan bu dev projede, büyük yolsuzlukların döndüğü iddia edildi. Projenin akibetinin ne olacağını, Tahrir Devrimi sonrası yönetimlerin kararlaştıracağı tahmin ediliyor.
SİNA BEDEVİLERİNİN AİDİYET
SORUNU Sina’da yaşayan bedevilere nerelisiniz diye sorduğunuzda, katiyen “Mısırlıyım” demez, “Arabım” der. Bunun nedeni, çölde konar-göçer yaşayan bedevilerin, yerleşik hayat ile özdeşleşmiş olan, eski literatürde de “şehir” anlamında kullanılan “Mısırlı” yani şehirli olmadıklarını ifade etmek istemeleridir.
1967-73 yılları arasındaki 6 senelik Sina Yarımadası işgali esnasında bu ince çizgi üzerine yoğunlaşan İsrail, “Arap” tanımına vurgu yapmış ve Sina Çölü bedevilerini Mısırlı olmadıklarına kısmen de olsa ikna etmiştir.
İsrail yönetimi o dönemde bölgeye ciddi miktarda para akıtarak, Sina bedevilerine hayal edemeyecekleri kadar lüks ve rahat bir hayat sunmayı da ihmal etmemişti. İsrail ordusu, 1973 Mısır yenilgisi ve Camp David Antlaşması mucibince bölgeyi terk ederken, haliyle yarımadada onlarca yerli ajanı da görevlendirecekti.
Mübarek rejiminin 30 yıllık uygulamaları da bu bölge insanını iyice bezdirmekle kalmamış, Sina bedevilerini İsrail yönetimine ve bu ülkeye yapılan uyuşturucu, silah ve göçmen kaçakçılığına mahkûm etmiştir. Son dönemde Sina, kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmeyen terör saldırılarına maruz kalıyor.
Mısır’ın doğusundaki problem Türkiye’nin doğusuna ne kadar benziyor değil mi?