Libya cephesi hareketlendikçe bu cephede karşı karşıya gelen aktörlerin politikalarına yakından bakma ihtiyacı daha fazla hissediliyor.
Ulusal Mutabakat Hükûmeti’nin (UMH) son haftalardaki başarılarının ardından Sirte ve Cufra kapılarına dayanması, Hafter’e yatırım yapan Fransa ve Yunanistan gibi AB ülkelerini çok telaşlandırırken UMH’ye destek veren İtalya gibi üyeleri ise memnun etmesi AB’nin Libya konusunda ortak bir dış politika izlemekten ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gösterdi.
Mart sonunda Libya’ya silah ambargosunu denetlemek üzere kararlaştırılan AB misyonu “Irini”, birliğin ortak hareket edebildiğinin göstergesi olarak yorumlanmıştı ama daha bu karar alınırken yaşanan tartışmalar misyonun başarılı olamayacağını göstermişti.
Üye ülkelerin çoğunun bu misyonun etkili bir şekilde çalışması için gerekli hava ve deniz unsurlarını tahsis etme konusunda isteksiz davranması ve Libya’ya silah taşıdığı düşünülen gemilere müdahalenin sınırlarının ne olacağı konusunda söz konusu olan belirsizlik AB’nin Libya politikasının ortak bir çizgiye çekilmesinin mümkün olamayacağının bir başka göstergesi oldu.
Libya’nın kara sınırlarının ve hava sahasının denetimini içermeyen bir silah ambargosunun Hafter güçlerinin işine geleceği ve asıl olarak isyancılara karşı ihtiyaç duyduğu silahların büyük kısmını deniz yoluyla temin eden meşru Trablus hükûmetini zora sokacağı eleştirisi birçok kesim tarafından dile getirildi. Bu nedenle UMH’ye destek veren AB ülkeleri de daha çok Fransa ve Yunanistan gibi Hafter destekçilerinin istediği bu silah ambargosunun uygulanmasına destek vermek istemediler.
Özellikle enerji ihtiyacının önemli bir kısmını Libya’dan sağlayan İtalya’nın bu ülkeye yönelik AB politikası konusunda Fransa ile ciddi bir gerginlik içerisinde olduğu görülüyor. İtalyan petrol şirketi ENI ile Fransız şirketi Total’in Libya enerji kaynakları konusunda yaşadıkları rekabet de iki ülke arasındaki gerginliği artıran bir husus olarak karşımıza çıkıyor.
İtalya, eski sömürgesi Libya’nın doğal zenginlikleri üzerinde en fazla kendi payı olduğunu düşündüğü için olsa gerek, Fransa veya başka bir ülkenin bu ülkedeki nüfuz mücadelesine ortak olmasına ya da üstünlük sağlamasına tahammül etmek istemiyor.
Kaddafi sonrasında Libya’da oluşan istikrarsızlık ortamının İtalya için iki açıdan önemli olduğu görülüyor. Öncelikle petrol ve doğalgaz kaynakları açısından çok zengin olan bu ülkenin Roma ile “dost” bir hükûmet tarafından yönetilmesini istiyor ve bu çerçevede UMH’ye destek veriyor.
İkinci olarak ise, güneyden gelen mülteci akınlarında çok önemli bir geçiş güzergâhı olan Libya’nın, mültecilerin geçişine engel olacak şekilde istikrara kavuşmasını istiyor. Zira Libya üzerinden gelen mültecilerin Avrupa’daki en önemli hedefi İtalya toprakları oluyor ve mülteci meselesinin ülkedeki politik dengeleri ne derece derinden sarstığı geçen yıllarda görüldü.
İtalya kadar Libya petrolüne muhtaç olmayan ve bu ülke üzerinden gelen mülteci dalgasına doğrudan hedef olmayan Fransa’nın Libya politikasının ise, ülkedeki karışıklığı fırsata dönüştürüp Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki nüfuz alanını genişletmeyi hedeflediği görülüyor.
Libya’nın zengin enerji kaynaklarına ortak olmak isteyen Fransa, aynı zamanda Sahra bölgesindeki Afrika ülkelerine yönelik politikası açısından da Libya’da kendisine “dost” bir hükûmetin çok faydalı olacağını düşünüyor.
BAE, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail’in Orta Doğu’da kurdukları blokun Libya’daki temsilcisi gibi görünen Hafter’in bütün ülkeyi kontrol altına alması, Fransa’nın Sahra bölgesindeki politikasına destek verecek bir gelişme olarak görülüyor Paris tarafından...
[Türkiye, 24 Haziran 2020].