Fiyat istikrarı, enflasyon ve hayat şartlarının zorlaşması gibi kavramlar son yıllarda daha fazla gündeme geldi. 2021'in sonlarından itibaren yükselişe geçen enflasyon rakamları 2022'de yüzde 65 ve 2023'te yüzde 64'e ulaştı. 2024 yılını yüzde 30-42 aralığında bitirmesi ve 2025'te yüzde 15'lere kadar düşmesi hedeflenen enflasyonun gündemden çıkarılması amaçlanıyor. Özellikle düşük ve orta gelir gruplarını derinden etkileyen enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesi fiyat istikrarının sağlanması için elzem kabul ediliyor. Maliye Bakanlığı bünyesinde verimli kamu harcama politikası öncelenirken, Merkez Bankası parasal sıkılaşmayla enflasyonla mücadele sürecini yönetiyor. Hedef 2026'de yüzde 8,5'lik enflasyon ile tek haneli rakamlar olarak öne çıkıyor.
Fiyat istikrarı, enflasyon ve hayat şartlarının zorlaşması gibi kavramlar son yıllarda daha fazla gündeme geldi. 2021'in sonlarından itibaren yükselişe geçen enflasyon rakamları 2022'de yüzde 65 ve 2023'te yüzde 64'e ulaştı. 2024 yılını yüzde 30-42 aralığında bitirmesi ve 2025'te yüzde 15'lere kadar düşmesi hedeflenen enflasyonun gündemden çıkarılması amaçlanıyor. Özellikle düşük ve orta gelir gruplarını derinden etkileyen enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesi fiyat istikrarının sağlanması için elzem kabul ediliyor. Maliye Bakanlığı bünyesinde verimli kamu harcama politikası öncelenirken, Merkez Bankası parasal sıkılaşmayla enflasyonla mücadele sürecini yönetiyor. Hedef 2026'de yüzde 8,5'lik enflasyon ile tek haneli rakamlar olarak öne çıkıyor.
Enflasyon neden yükseldi?
Salgının ortaya çıkardığı finansal karmaşa hem küresel enflasyonun hem de Türkiye'deki fiyat dengesizliklerinin temelini oluşturuyor. Pandemi üretim yapılmasına engel oluştururken 200 milyondan fazla kişinin işsiz kalmasına neden oldu. İstihdamı ve üretimi korumak için faizleri tarihi düşük seviyelere çeken merkez bankalarını, kamu yardımları ve teşvikleri takip etti. 2020'den itibaren merkez bankaları 20 trilyon dolarlık ek likiditeyi piyasaya enjekte ettiler. İlk dönemde birçok kuruluş mevcut parasal genişlemenin enflasyon yaratmayacağını açıkladı. Ancak Ukrayna Savaşı, enerji, gıda ve tedarik krizleri enflasyonu petrol krizleri dönemindeki rakamlara taşıdı. FED, İngiltere Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası yaşanılan fiyat artışlarını dengelemek için faizleri tekrar son çeyrek yüzyılın en yüksek rakamlarına taşıdılar. Faiz artışları ise gelişmekte olan ülkelere olan finansal akışı zayıflattı. Mevcut eğilim para birimleri üzerinde baskı yaratırken Sri Lanka, Arjantin, Kolombiya ve Peru gibi ülkelerde krizlerin derinleşmesine sebep oldu. Ülkeler enflasyonla mücadele ederken borçlanma düzeyleri de tarihi yüksek seviyelere çıktı. 2020'de 200 trilyon dolar civarında olan toplam küresel borç stoku, 2024'te 300 trilyon doları aşarak zirve seviyelerine yükseldi. Artan faizler ise borçlara ödenecek olan faiz ödemelerini de artırdı. Küresel bir sarmal haline gelen krizler enflasyon, faiz ödemeler, fiyat artışları ve borçlanma gibi problemlerin temelini oluşturdu.
Türkiye'de enflasyon süreci küresel etmenlerin yanı sıra yerel bazdaki sorunlardan etkilenerek yükseliş gösterdi. TL'deki değer kaybı, global parasal sıkılaşmanın geç takip edilmesi ve artan kredi hacmi Türkiye'deki enflasyonun nedenleri olarak öne çıktı. Günümüzde yaşanılan enflasyonist baskının ilerleyen dönemde yerini tersine fiyat düşüşlerine bırakması ve normalleşmenin yaşanması beklenebilir.
Parasal sıkılaşma ve Merkez Bankası
Mayıs 2023'te seçimlerin geride kalması siyasi belirsizliği ortadan kaldırdı. Kamu karar alıcıları enflasyonu temele alan bir yaklaşımla yeni ekonomi yönetimini göreve getirdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan'ın Merkez Bankası başkanı olmasıyla parasal sıkılaşma olarak isimlendirilen süreç başladı. İlk etapta Merkez Bankası faizleri artırmaya başlayarak enflasyonla mücadelede önemli bir adım attı. Günümüzde yüzde 8,5'ten yüzde 45'lere kadar yükseltilen politika faizlerini ek parasal sıkılaşma adımları takip etti. Kredi kartları asgari ödeme tutarları artırıldı, tasarrufların TL'de değerlendirilmesi için alternatif yatırım araçları sunuldu ve bankalar üzerinden parasal sıkılaşma mekanizması daha etkin hale getirildi. Kamu tarafında ise harcamaların daha verimli hale getirilmesi ve tasarruf kültürünün yaygınlaştırılması çalışmaları başladı. Kamunun Hazine ve Maliye Bakanlığı öncülüğünde başlattığı tasarruf çalışmalarını iktisadi reform paketleri izledi. Özellikle Tarım, Sanayi, Çevre ve Eğitim Bakanlıklarında yapısal sorunların çözümlenmesi için reformlar işleme alındı. 12. Kalkınma Planı (2024-2028), Orta Vadeli Program (2024-2026) ve Ekonomik Reform Programı (2024-2026) gibi çalışmaları kamu reformlarına örnek olarak vermek mümkündür. Bu reform süreci orta ve uzun vadede cari açık, enflasyon ve gelir adaletsizliği gibi sorunların çözümünü hedeflemektedir.
Enflasyonun iki yıldan uzun süredir Türkiye gündeminde yer işgal etmesi ve toplumsal sorunlara neden olması gelir dağılımı ve huzuru da negatif etkilemiştir. Sabit gelir grubu üzerindeki etkisi diğer kesimlere göre daha fazla olan enflasyonun kontrol altına alınması 15 milyona ulaşan ücretli grubun daha rahat şekilde tasarruf ve harcama yapmasına katkı sunabilir. 32 milyona ulaşan toplam istihdam rakamlarının düşük enflasyonla desteklenmesi ekonomik refahın daha fazla hissedilmesine yardımcı olabilir. Özellikle düşük gelir grubu içerisinde kabul edilen ve ortalama aylık harcama kapasitesi 13 bin lira civarında olanların da süreçten olumlu etkilenmesi beklenebilir. Kamunun yaptığı sosyal harcamalarla dengelenmeye çalışılan enflasyonist baskı sürecinin tersine çevrilmesi ise yaşanılan sorunların kökten çözümü olarak öne çıkmaktadır.
Enflasyon ne zaman düşecek?
Merkez Bankaları ve Merkezi Hükümetlerin enflasyonla mücadelesi uzun soluklu bir süreçtir. Parasal ve mali sıkılaşmanın sonuçları bir senelik periyodun ardından hissedilmeye başlanır. Haziran 2023'te başlayan parasal sıkılaşmanın çıktıları Haziran-Temmuz 2024 itibariyle ortaya çıkacaktır. Baz etkisiyle düşmesi planlanan ve aylık fiyat artışlarının normalleşmesiyle toplum tarafından hissedilmesi beklenen tersine enflasyonun uzun vadeli bir mücadele olduğu unutulmamalı. Haziran-Temmuz-Ağustos gibi yüzde 50'lere doğru gevşeyen ve senenin sonunda yüzde 30'lara doğru gelen enflasyon rakamları, 2025'i yüzde 15'ler seviyesinde tamamlayacaktır. Ancak yaşanılacak sürecin zorlukları göz önünde bulundurulmalı. Tersine enflasyon olarak isimlendirilen ve Türkiye'nin tecrübe edeceği süreçte şu doneler meydana gelecektir: Faiz artışları ve parasal sıkılaşma nedeniyle ekonomik refah frenlenir ve üretim düşer. Karların düşmesiyle firmalar işten çıkarmalara başlar ve üretim reel olarak düşmeye başlar. Toplam tüketimin baskılanması ve finansal kaynakların azalmasıyla firmalar zarara uğrar. İstihdam genel seviyesi azalırken talep neredeyse çok kısıtlı hale gelir. Refah, gelir, tüketim, talep ve istihdam gibi olgular aşağı yönlü ivmelenirken fiyatlar genel seviyesi normalleşmeye başlar. Fakat yaşanılan süreç alt ve orta gelirli gruplar için işsizlik, gelir azalımı ve hayat kalitesinin düşmesi gibi etkiler meydana getirir.
Enflasyonun Avrupa genelinde halkın birincil düşmanı olarak isimlendirilmesinin temel sebepleri arasında da yukarıda vurgulanan süreç yer almaktadır.
Türkiye'nin enflasyonla mücadelesinde tersine fiyat düşüşlerinin görüleceği sürecin yakın olduğu ancak biraz daha zamanın olduğu göz önünde bulundurulmalı. Genel istihdam seviyesine zarar verilmemesi için kamu karar alıcıları azami derecede dikkat göstermektedir. Sıkı parasal duruşun senenin üçüncü çeyreğine kadar sürmesi ve FED'in faiz kararlarıyla birlikte gevşeme yönlü bir eğilimin başlaması beklenmektedir. Sonuç itibariyle haziran ayından itibaren Türkiye'de enflasyonla mücadelenin çıktıları daha fazla hissedilir hale gelecektir.
[Star, 20 Şubat 2024]