SETA Enerji Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Kemal İnat, Türkiye'nin Libya'ya gerçekleştirdiği ziyaret ile ilgili, "Bu ziyaret her şeyden önce Türkiye'nin Libya ve Doğu Akdeniz konusundaki kararlı duruşunun göstergesi. Son dönemde Libya ile yaşanan ziyaret trafiğinin yoğunluğu dikkate alındığında Türkiye, 2019 yılı Kasım ayında imzalanan mutabakatlarla bu bölgeye yönelttiği ilgisini her geçen gün artırıyor." dedi.
SETA Enerji Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Kemal İnat
"BU ADIMLARIN BiR PARÇASI OLARAK GÖRMEK GEREKiR"
Kemal İnat, "Zira Ankara'nın Trablus'taki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkileri sadece Libya ile sınırlı değil, Türkiye'nin genel olarak Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'ya yönelik politikasıyla çok yakından ilgili. Geçen yılın başında Libya'ya asker gönderen Türkiye, bölgede yaşanan güç mücadelesinin tarafı olan bütün ülkelere hem Libya'da oynadıkları oyunu gördüğünü ve meşru hükümetin arkasında olduğunu hem de kendisinin Doğu Akdeniz'deki haklarını korumak için neler yapabileceğini göstermişti. Türkiye'nin desteğiyle isyancı Hafter güçlerinin Trablus'taki meşru hükümeti devirmesi engellendikten sonra da ülkede istikrarın tesis edilmesi ve Türkiye-Libya ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik adımlar devam etti. Son ziyareti de bu adımların bir parçası olarak görmek gerekir." ifadelerini kullandı.
Doğu Akdeniz'deki Mısır-Libya-Türkiye yakınlaşması bölgede yeni bir güç denklemi mi doğuruyor? Bunun 'enerji savaşlarına' yansıması nasıl olur?
"SON DÖNEMDE ATILAN ADIMLAR DOĞRU"
Devletler arasındaki ilişkilerde kesintisiz düşmanlık ya da dostluk yerine çıkarlar doğrultusunda zaman zaman rekabet ve zaman zaman da işbirliği söz konusu olduğuna göre Mısır'la normalleşme konusunda son dönemde atılan adımlar doğru adımlar. Uluslararası konjonktür ve özellikle de ABD'de Biden'ın başkan olması bu normalleşme adımlarını kolaylaştırdı zira Trump'ın İsrail-Mısır-BAE-Suudi Arabistan eksenine yönelik yoğun desteği bu ülkelerden herhangi birinin Ortadoğu'da rakip ya da düşman olarak gördükleri Türkiye, Katar ya da İran'la ilişkileri normalleştirmeyi düşünmeleri önündeki en önemli engeldi.
AB, Yunanistan, Rum Yönetimi ve Fransa'nın bu denkleme karşı hamlesi neler olabilir?
FRANSA VE YUNANiSTAN iSTEDiÄžiNi ALAMADI
Kuşkusuz kendi ellerini zayıflatacağı için Türkiye ile Mısır arasında bir normalleşme ve sonrasında belki bir yakınlaşmayı engellemek isteyeceklerdir. Zira özellikle Fransa ve Yunanistan için Mısır gerek deniz yetki alanları sorununda gerekse Libya'daki güç mücadelesinde Türkiye karşısında önemli bir müttefikti. Böyle bir müttefiki kaybetmek işlerine gelmez ancak şu ana kadar Mısır'ı Türkiye ile normalleşme yolunda adım atmaktan da alıkoyamadılar. Zira Kahire, ABD'nin yeni politikasını ve Ortadoğu yaklaşan güç kaymalarını görüyor ve böyle bir dönemde Türkiye ile düşman olmak istemiyor.
"AB Ä°MTÄ°NA ETTÄ°"
Bu durumda Yunanistan ve GKRY ile onların destekçisi (ya da başka bir bakış açısına göre onları kullanan) Fransa Türkiye'ye karşı mücadelede AB'nin kurumsal yapısını ve gücünü devreye daha fazla sokmak isteyeceklerdir. Ancak geçen yıllarda bu konuda umdukları kadar başarılı olamadıklarını gördük. Bu ülkelerden gelen bütün taleplere rağmen AB geçen Aralık ve bu yılın Mart ayında yapılan zirvelerde Türkiye'ye karşı ağır yaptırım kararları almaktan imtina etti. Ancak geçmiş yıllarda AB'nin Türkiye konusunda son derece irrasyonel politikalarına şahit olduğumuzu da unutmamak gerekir. Bu çerçevede Almanya'da bu yılın Eylül ayında yapılacak seçimlerin önemli olduğunun altını çizmek isterim. Merkel gibi, Türkiye ile ilişkiler konusunda görece rasyonel siyaseti temsil eden bir liderin yerine örneğin Yeşiller'in adayı Annalena Baerbock'un başbakan olması durumunda Almanya'nın, dolayısıyla AB'nin Türkiye politikasının irrasyonel bir çizgiye savrulması riski az değildir. Böyle bir gelişme Yunanistan, GKRY ve Fransa'yı memnun edecektir.
ABD ve Rusya bölgede neler istiyor? Neler yapıyor?
MOSKOVA'NIN HEDEFÄ°...
Doğu Akdeniz'in hem Ortadoğu'ya açılan kapı hem de Güney Asya ve Uzak Doğu'ya deniz yolu ile en kısa ulaşım kapısı olduğu düşünüldüğünde bütün küresel güçlerin bu bölgeye ilgi göstermesi anlaşılabilir bir durumdur. Rusya'nın son 10 yıldır bu bölgede oluşan güç boşluğunu doldurma konusunda önemli hamleleri oldu. Önce Suriye'deki askeri pozisyonunu güçlendirdi, deniz üssünü genişletti, bu ülkedeki varlığına büyük bir hava üssü ekledi. Ayağını buraya sağlam bastıktan sonra ise bütün Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'ya etkide bulunmaya başladı. Libya'daki askeri varlığını Suriye'den bağımsız görmek mümkün değildir. Moskova'nın hedefi, Suriye'nin ardından Libya'da da kalıcı askeri üsler kurmak, bu şekilde bölge ülkelerine Doğu Akdeniz'de kalıcı olduğunu, işbirliği yapılmaya değer bir müttefik olduğunu göstermek ve bütün bölge üzerindeki nüfuzunu artırmak.
Rusya'nın Doğu Akdeniz'deki askeri varlığını ve nüfuzunu artırması AB için doğu ve güneyden, Türkiye için ise kuzey ve güneyden Rusya tarafından kuşatılmak anlamına geliyor. Bu durum aslında Türkiye ve AB'nin Rusya karşısında ortak hareket etmesi için yeterli sebep oluşturuyor ancak AB içerisindeki bazı aktörlerin Türkiye karşısında Rusya'dan daha düşmanca politikalar izlemeleri böyle bir işbirliğini mümkün kılmıyor. Bu da Türkiye'yi "denge politikası" çerçevesinde Rusya ile bazı alanlarda işbirliği yapmaya iten en önemli neden.
"WASHÄ°NGTON'UN KAFASI KARIÅžIK"
ABD'nin Doğu Akdeniz'de ne istediğine gelince, Washington'un uzun zamandır Moskova ve Pekin karşısında izlediği "çekilme siyaseti" çerçevesinde meseleye bakmak gerekir. Özellikle Çin'in hızlı ekonomik büyümesi bu çekilmeyi zorunlu kılınca, ABD'nin "Çin ile mücadeleye odaklanma" bahanesiyle birçok bölgedeki angajmanını sonlandırdığı ya da azalttığı görülüyor. Ancak Biden'ın mücadele edeceği rakiplerden biri olarak gördüğü Rusya'nın Doğu Akdeniz'de nüfuzunu bu kadar artırdığı ve Çin'in de ekonomik olarak bölgeye yerleşmeye çalıştığı bir dönemde, ABD'nin Doğu Akdeniz'de Türkiye yerine Yunanistan ve GKRY ile yakın işbirliğini tercih etmesi, Libya'daki mücadelenin tarafı olan bazı Avrupalı NATO üyelerinin Rusya ile girdikleri işbirliğini seyretmesi Washington'un kafasının karışık olduğunu gösteriyor.
Şimdi Biden ile birlikte ABD'nin görece azalan desteği bu ittifakı sarsacak gibi görünüyor. Bu da onları eski agresif politikalarından geri adım atmaya ve diğer bölge ülkeleriyle işbirliği yolları aramaya itiyor. Suudi Arabistan'ın bile İran'la ilişkilerini yumuşatma sinyalleri verdiği bir dönemde Mısır'ın Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmeye yanaşması çok "normal" görünüyor. Ancak bu normalleşmenin sorunuzda belirttiğiniz gibi bir "Mısır-Libya-Türkiye yakınlaşmasına" varması çok kolay görünmüyor.
Sisi yönetiminin, sekiz yıl önceki darbeyi finanse eden Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez ülkeleri ve aynı darbeyi destekleyen İsrail ve ABD ile "dengesiz bir karşılıklı bağımlılık" olarak adlandırılabilecek ilişkileri böyle bir yakınlaşmaya engel olacaktır. Daha doğrusu Türkiye ile Mısır arasında böyle bir yakınlaşma için önce Türkiye ile BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve ABD arasındaki sorunların çözülmesi gerekecektir. Zira Mısır'ın Türkiye karşıtı politikalarının arkasında büyük ölçüde bu ülkelerle kurduğu ittifak vardı.
"ÜLKEMİZ İÇİN FAYDA SAĞLAR"
Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme adımlarının Doğu Akdeniz'deki enerji rekabeti açısından yansıması Türkiye için kuşkusuz olumlu olacaktır. Zira bölgede Mısır'ın da içinde olduğu bir Türkiye'nin haklarını hedef alan bir oluşum söz konusuydu. Kahire'nin Ankara ile normalleşme sonrası bölgedeki Türkiye karşıtı faaliyetlerin bir parçası olmaktan kaçınması ihtimali Ankara'nın elini rahatlatacak bir gelişme olur. Bu noktada özellikle de Mısır'ın Yunanistan ve GKRY ile imzaladığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını terk edip, kendisi için daha avantajlı olacak şekilde Türkiye ile böyle bir anlaşma imzalaması ülkemiz için optimal fayda sağlar.
[Sabah, 4 Mayıs 2021, Röportaj: Orkun Enver Gözübüyük]