23. Dünya Enerji Konferansı, dün İstanbul'da başladı. 3 yıl arayla düzenlenen bu konferans, ilk kez 1924 yılında yapıldı. O dönemki ismi ise, Dünya Güç Konferansı. 1968'de ismi değişerek Dünya Enerji Konferansı olan bu organizasyon, aslında ilk isminin özelliğini 2000'li yıllara taşımayı başarmış görünüyor.
Türkiye ilk kez 1977'de Dünya Enerji Konferansı'na ev sahipliği yapmıştı. 40 yıl sonra, enerjinin tüm aktörlerini, yani hem arz eden hem de talep eden tarafları tekrar buluşturmasının arkasındaki gerçek şu: Türkiye, petrol ve doğalgaz gibi fosil enerji kaynakları olmamasına rağmen, coğrafi konumu, siyasi ve ekonomik istikrarı sayesinde dünya enerji arz güvenliğindeki rolü yadsınmayacak ölçüde artması.
Çünkü, enerji kaynakları açısından zengin olmanın tek başına yeterli olmadığı bir dönem içindeyiz. Önemli olan, enerji kaynaklarının farklı iş birliklerle dağıtımını, paylaşımını ve uluslararası piyasalara ulaştırılmasını gerçekleştirmektir. Enerjiye sahip olmaktan değil, enerjiyi yönlendirebilmekten söz ediyorum. Enerjiyi yönlendiren, ekonomik ve siyasi gücü de yönlendirebilir.
23. Dünya Enerji Konferansı'nda ana tema “Yeni Ufukları Kucaklamak” olmuş. Tercih edilen yeni ufuklar mottosu aslında, enerjide yeni aktörleri, yeni bir anlayışı, yeni teknolojileri dolayısıyla yeni üretim yöntemlerini yani, yeni bir dönemi de sembolize ediyor…
TÜRKİYE, ENERJİSİYLE GÜVEN VERİYOR
Dünya Enerji Konferansı'nın İstanbul'da yapılması, bu vesileyle de enerji sektöründeki tüm aktörlerin bir araya gelecek olması, Türkiye'nin enerji merkezi olma arayışında enerjinin tam merkezine oturacağının da bir işareti.Türkiye'nin enerjide merkez ülke olma hedefi için önemli bir fırsat sunan bu konferansın, Türkiye ekonomisi için, siyasi prestiji için ve tabi ki, Türkiye'nin uluslararası arenada gerçek profilinin görülebilmesi için ayrı bir yeri var.
Dolayısıyla, Türkiye'nin enerji merkezi olma hedefi, bu önemin sadece bir kısmı. Dünya Enerji Konferansı'nın asıl önemi ise, Türkiye'nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, kasıtlı olarak oluşturulmaya çalışılan olumsuz algıya karşı cevap verebileceği uluslararası bir sesin yükselmesinden kaynaklanıyor. Çünkü, dünyanın en büyük enerji şirketlerinin yöneticileri, sahipleri, hükümet ve devlet başkanları İstanbul'da olacak.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden sadece 3 ay geçti ve 3 ay içerisinde Türkiye, böyle bir organizasyonun ev sahipliğini üstleniyor. Hiçbir tereddüt ve güven sorunu yaşamadan, 85 ülkeden 10 bine yakın katılımcının yer alacağı bu konferansta, enerjinin aile fotoğrafında ev sahibi olarak sorumluluk üstleniyor Türkiye.
Üstelik, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından haksızca notu düşürülen, Suriye gibi, Irak gibi siyasi istikrarsızlığın ve kaosun hüküm sürdüğü sınır komşuları olan, FETÖ, DAEŞ ve PKK / PYD gibi terör örgütleriyle mücadele eden bir ülke, enerjide merkez ülke olma hedefinden şaşmıyor, ekonomi ajandasında herhangi bir gerileme yaşamıyor.
Bu, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi istikrarının ne denli güçlü olduğunun da kanıtı.
TÜRKİYE'NİN “ENERJİ MERKEZİ” HEDEFİNDE SAPMA YOK
Son yıllarda Türkiye'nin enerji merkezi olma arayışının olduğu ve bu hedefe bağlı olarak başlayan büyük projeler, Türkiye'yi bölgesel enerjide öne çıkardı. Bölgenin enerjisini taşıyacak olan TANAP, TAP ve Türk Akımı projeleri, bölgenin en gözde enerji yatırımları arasında. Dolayısıyla bu konferansta, TANAP, TAP ve Türk Akımı da tartışılacak.Ayrıca, doğalgaz boru hatlarına alternatif olan ve enerji arz güvenliğinin çeşitlenmesine katkı yapacak LNG ile ilgili yatırımlar ve işbirlikleri de gündemde olacak.
Burada, Türkiye'nin hem ev sahibi olarak hem de enerji merkezi hedefini benimseyen bir ülke olarak, güçlü yanlarını, kararlılığını ve potansiyelini, tüm enerji paydaş ve aktörlerine anlatma fırsatı var.
Türkiye'nin, enerji arz eden ülkeler için önemi, hem enerji talep eden ülke olması hem de başta Avrupa ülkelerinin olmak üzere enerji arz güvenliğini sağlayacak en güvenilir ve ekonomik rota olması. Enerji kaynaklarını sahip olan ve bu kaynaklara ihtiyaç duyan ülkeler arasında köprünün Türkiye'de toprak altındaki borularla kurulabilmesi, iki taraf için de ekonomik güven sağlıyor.
Son olarak, Dünya Enerji Konferansı'nın ev sahibi olan Türkiye, enerjide Doğu ve Batı'yı birbirine bağlayan bir köprü olacak. Ancak bunun da ötesinde, yani lojistiğin yanı sıra, konferansla birlikte hızlanacak veya başlayacak büyük enerji projeleri ve yatırımları, bölge barışının ve güvenliğinin sigortası olabilir.
Bu durum, Türkiye'yi, enerji ticaretinin merkezi olma hedefine bir adım daha yaklaştıracaktır.
[Yeni Şafak, 10 Ekim 2016].