BM'in daimi üyesi 5 ülkesi olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve İran'ın nükleer programıyla yakından ilgilenen Almanya'nın yürüttüğü İran'la nükleer müzakere süreci, uzlaşmayla sonuçlanmış gibi görünüyor.
Uzun bir süre ekonomik yaptırımlara maruz kalan İran ekonomisi uluslararası finans sistemden dışlanmış, yalnızlaşmış, ihracat ve ithalat kanalları kapanarak kendi sınırları içine hapsolmuştu.
Bu uzlaşma sonucunda, ağırlığı her geçen gün artan ekonomik yaptırımlar kalkacak İran ekonomisi üzerinden. En önemli etkisi ise enerjide hissedilecek. Petrol kaynakları açısından dünyanın en büyük dördüncü, doğalgazda ise en büyük birinci rezervlerine sahip İran'ın enerji ihracatına başlayacak olması, hem ülkede hem de bölge ülkelerinde birçok değişikliğe neden olacaktır.
İran'la varılan anlaşmanın da eklendiği değişik bir süreç yaşıyoruz küresel siyaset ve ekonomi gündeminde. Dengelerin farklılaştığı, hangi ülkenin kimin yanında durduğu veya duracağının bilinmediği bir süreç bu. İran'ın küresel ekonomide yer almasıyla birlikte, hem gelişmiş hem de gelişmiş ülkeler de BRICS grubu gibi daha farklı ve yeni ekonomik entegrasyon kurma girişimleri hız kazanacaktır.
TÜRKİYE EKONOMİSİNE YANSIMASI NE OLUR?
Gelelim Türkiye'ye. İran üzerinden yaptırımlar kalkınca bu durumun Türkiye'ye özellikle de ülke ekonomisine yansıması nasıl olacak?
Son dönemlerde İran ile hızla gelişen ilişkiler sayesinde 2014 yılında İran ve Türkiye arasındaki ticaret 13.7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ocak 2015'de yürürlüğe giren Türkiye-İran Tercihli Ticaret Anlaşması da, yaptırımların kalkmasından sonraki dönemde ticaretin artırılması için iyi bir öngörü yapıldığının kanıtıdır.
Çünkü İran ekonomisi yaptırımların kalkması ile önemli bir dönüşüme sahne olacaktır. Başta da enerji, petrokimya alanlarında önemli fırsatlar bulunmakta. Petrol ve doğalgazda dünyanın önemli rezervlerine sahip bir ülkenin Türkiye için önemi yadsınamaz.
Diğer taraftan, Türkiye'nin son yıllarda önemli reformlar gerçekleştirdiği bankacılık, telekomünikasyon, ulaştırma sektörlerinde Türkiye'nin özelleştirme süreçlerine katılması, sahip olduğu deneyimi İran'la paylaşması iki ülkenin ekonomik gücünü artıracaktır.
Ayrıca, Doğu Anadolu bölgesine sınırı olan İran'la sınır ticaretinin gelişmesi Türkiye'deki bölgesel kalkınmaya pozitif katkı yaparken, aynı zamanda bu bölgenin iş ve ticari ilişkilerde cazibe merkezi olma yolunu açacaktır. Bu yüzden, rüzgarın batıdan doğuya doğru estiği süreçte fırsatların iyi değerlendirilerek Doğu Anadolu Bölgesi ve İran arasındaki ekonomik etkileşime yoğunlaşılmalı.
Ancak, küresel ambargoya rağmen İran'la ekonomik ve ticari ilişkilerini olabildiğince en üst seviyede tutan Türkiye, zaman zaman bu yaklaşımından dolayı haksız ve ağır eleştirilerle karşı karşıya kalmıştı.
Bilindiği üzere Türkiye'nin İran'dan aldığı doğalgaz ithalatının bedelini İran Milli Gaz Şirketi'ne Halkbank üzerinden yapması ve Halkbank'ın dış ticaret konusunda yaptığı finansal faaliyetler nedeniyle, Halkbank kirli bir operasyona maruz kaldığı da unutulmamalı.
TÜRKİYE ENERJİ MERKEZİ OLMA YOLUNDA DAHA DA GÜÇLENİR
Ambargo varken de kendi ekonomi ajandasını uygulayan Türkiye'nin, şimdi de aynı yöntemi izlemesi gerekiyor. Çıkarların ve çatışmaların sınırlarının belli olmadığı, ülkelerin kırmızı çizgilerinin birbirine karıştığı bu dönemde Türkiye sınır komşusuyla başta enerji olmak üzere birçok alanda jeopolitik konumunu ve potansiyelini iyi kullanmalı.
TANAP'a esas katkı sunan Azerbaycan'ın, dünyanın en büyük gaz üreticisi olan ve AB ile sorunlar yaşayan Rusya'nın Türk Akımı ile Türkiye'de bulunmasının yanında, İran'ın da TANAP'a katılmasıyla, enerjideki en büyük aktörler Türkiye'de yer alacak. Bu durumda, Türkiye'nin bölgesel enerjiyi değil küresel enerjiyi yönlendireceği ortada.
Diğer taraftan İran'ın Güney Gaz Koridoru'na katılması, enerji kaynaklarını ihraç etmek için yeni pazarlara ihtiyacı olan İran için büyük bir fırsat anlamına geliyor. Çünkü doğalgaz rezervlerine sahip olan ve üretici olan ülkelerin hepsi Türkiye'de bulunacak ve İran da bu denklemin içinde yer alacak.
Enerjide sahip olunan güç dengesinin batıdan doğuya kayması ile öne çıkan Güney Gaz Koridoru projesinin katılımcıları arttıkça, Türkiye'nin enerjide bölgesel bir aktör haline gelmesi daha da hızlanacaktır.
Türkiye, enerjide dengelerin değiştiği bu dönemde yüzyıl sonra ayağına gelen bu şansı iyi kullanmalıdır.
[Yeni Şafak, 20 Temmuz 2015]