SETA > Yorum |
Yükselen İki Güç Türkiye ve Çin

Yükselen İki Güç: Türkiye ve Çin

Son dönemlerde dünyada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla öne çıkan Çin'den yatırım çekmek, ithalat artışı yüzünden oluşacak dış ticaret açığını rahatlıkla finanse edebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde kalabalık bir grup Çin, Endonezya ve Pakistan'ı kapsayan bir program gerçekleştiriyor. Gezi duraklarından her biri önemli, ancak Çin'e ayrı bir başlık açmak gerekiyor.

Türkiye ve Çin iki farklı ülke. Farklılıkların siyasi, sosyal ve kültürel açıdan geniş bir yelpazesi var. Uluslararası siyasi meselelerde de Çin ve Türkiye'nin ortak bir bakış açısına sahip olduğunu söylemek pek mümkün değil.

Ancak hem en çok ithalat yaptığımız hem de dünyada doğrudan yabancı sermaye anlamında öne çıkan ülkelerden biri olması sebebiyle, tüm farklılıklara rağmen Çin ve Türkiye yan yana gelebiliyor. Dolayısıyla ikili ilişkilerde de ilk akla gelen ticaret oluyor.
1980'li ve 1990'lı yıllarda çok da fazla bir etkileşimde bulunmayan Türkiye ve Çin, 2000'li yıllarda iki ülkenin küresel ekonomide öne çıkmasıyla ve 2010 yılında başlayan stratejik ortaklıkla ekonomik ilişkilerini güçlendirdi.

ÇİN VE TÜRKİYE EKONOMİLERİ

Çin'in ekonomik gücü, her geçen gün daha fazla dikkat çekiyor, çünkü Çin küresel ekonomide kilit bir oyuncuya dönüşmekte. 2008 küresel ekonomik kriz sonrasında dünyadaki süper güç olarak Çin gösterilmesi, Çin'in neden kilit oyuncu olduğu sorusunu cevaplıyor.

Krizin etkisiyle eskisi gibi yüksek büyüme oranlarına sahip olmasa da, yüzde 7-8 bandındaki büyüme oranıyla Çin'in yakın bir zamanda dünyanın en büyük ekonomisi olması kesin gibi.

2014 verilerine göre, Çin 10.3 trilyon dolar GSYH ile dünya ekonomik büyüklük sıralamasında ABD'den sonra ikinci sırada iken, satın alma gücü paritesine göre ise 17.9 trilyon dolarlık büyüklükle birinci sırada yer almaktadır. Yani dünyanın en büyük ekonomisi. Türkiye ise yaklaşık 800 milyar dolar milli gelirle dünyanın en büyük 20 ülkesi arasında.

GSYH bakımından Çin ve Türkiye arasında çok ciddi bir fark var. Ancak, dünyanın en büyük ekonomik gücü olan Çin, kişi başı gelir hesaplamasında Türkiye'yle aynı gelir grubunda, yani “yüksek-orta gelir” grubunda yer alıyor.

Diğer yandan, küresel ekonomik krizi başarıyla yöneten bu iki ülkenin ekonomik yapısındaki farklılıklar, ekonomi ilişkilerine de yönlendirmektedir. Çin'in Türkiye'ye ihracatıyla Türkiye'nin Çin'e ihracatı arasında büyük bir uçurum var. Türkiye, 2014 yılında Çin'den 24.9 milyar dolar ithalat yaparken, bu ülkeye 2.8 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Yani Türkiye için Çin başlığında büyük miktarda dış ticaret açığı mevcut.

Ancak bu ticaret açığının kapatılması, Çin'e kapıların kapatılmasıyla çözülmez. Çözüm, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a eşlik eden yatırımcı, iş adamları ve girişimcilerin Çin pazarında daha etkin ve güçlü olmasıyla sağlanabilir. Aksi yönde davranmak ise, yani küresel büyümeyi sırtlayan ve ABD'yi geçerek en büyük ekonomi olmasına kesin gözle bakılan Çin'e sırt çevirmek, Türkiye ekonomisini yine belirli sınırlara hapsetmek demek.
Son dönemlerde dünyada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla öne çıkan Çin'den yatırım çekmek, ithalat artışı yüzünden oluşacak dış ticaret açığını rahatlıkla finanse edebilir.

KÜRESEL EKONOMİK KRİZDEN BAŞARIYLA ÇIKTILAR

2008 küresel ekonomik krizle ekonomideki tüm dengeler değişti. Gelişmekte olan ülkelerin lehine gelişen bu süreçte, başta BRICS ülkeleri olmak üzere ülkeler arasında yeni entegrasyon süreçleri başladı. Türkiye ve Çin gibi gelişmekte olan ekonomiler birbirleriyle olan ticari ilişkilerini geliştirirken, aynı zamanda uluslararası kurumlarda temsil güçlerini artırmayı hedefliyorlar. Bu ülkelerin kuracağı alternatif kurumlara gereksinim, daha yüksek sesle ifade edilmeye başlandı.

Yeni dengelerin oluşacağı süreçte, küresel ekonomik krizden başarıyla çıkan ve büyüme oranlarını istikrarlı bir şekilde devam ettiren Türkiye ve Çin başlıca aktörlerden ikisi. İki ülkenin enerji konusundaki kaderi ve ekonomik büyümedeki ortak hedefi, Türkiye ve Çin'in ekonomik ve ticari işbirliğinin önünü açabilir. Ayrıca iki ülke arasındaki ticaret hacminin daha orantılı olması, yine stratejik bir ihracat planlamasıyla mümkün.

Diğer taraftan, Türkiye bir taraftan bölgesinde ekonomik ilişkilerini geliştirirken diğer yandan gelişmekte olan ülkelerde içinde Çin'in olduğu entegrasyonları pas geçmeyerek ticaret imkanlarını geliştiriyor. Geliri yükselen, dış dünyayla etkileşimi gün geçtikçe artan Çin halkının tüketime yönelmesi ise, Türkiye ihracatı için geniş bir pazar anlamına geliyor.
Çünkü Türkiye'nin ekonomik büyümesini sürdürmesi için AB ve Ortadoğu pazarlarında devam eden sıkıntılar nedeniyle alternatif pazarlar geliştirmesi zorunlu gözüküyor.

[Yeni Şafak, 30 Temmuz 2015]