Fransız seçimlerine dair söylenecek iki temel mesele var. Birincisi kaybetse bile Le Pen yükseliyor. İkincisi Macron ile birlikte Fransa'nın geleceği de muğlak bir hal aldı.
Zaten geriye Macron ve Le Pen'in kalmış olması oldukça tuhaf bir resimdi. İkisi de ana akım adayları geride bırakarak ikinci tura kalmıştı. Böylesi bir durumda seçmenlerin çoğunluğunun Le Pen'e karşı Macron tarafında saf tutmuş olması çok şaşırtıcı değil. Zaten bekleniyordu.
Babası da her yükseldiğinde Fransızlar çok da memnun olmasalar da karşısındaki adayı desteklemek zorunda kalmışlardır.
Bugün Marine Le Pen de babasının kaderine uğradı. Bu tabii ki Fransa'daki müslüman topluluklar ve tüm göçmen nüfus için tercih edilebilir bir durum.
Zira Le Pen gibi bir ırkçının yönettiği Fransa'da yaşam onlar için çok kolay olmayacaktı.
Amerika'da da Trump yabancı karşıtı bir söylem kullanıyor fakat bu kökü olmayan popülist bir söylemdi.
Le Pen ise faşist bir geleneğin üzerine inşa ediyor kendi siyasetini. Yani Trump oy almak için ırkçılık yaparken, Le Pen ırkçı olduğu için siyaset yapmakta. Bu ikisi arasında derin farklılıklar var. Bu nedenle Le Pen'in seçilme ihtimali bile Fransa'daki göçmenleri rahatsız etmeye yetmişti.
Zaten Sarkozy gibi gizli ırkçıların dönemlerinde de oldukça fazla sorun yaşayan göçmenler Le Pen ile daha da marjinalize olabilirdi. Neyse ki Le Pen seçilemedi. Macron sandığa gidenlerin büyük çoğunluğunun oylarını aldı.
Fakat Le Pen tarihinde olmadığı kadar yüksek oy aldı. 11 milyon civarında oyla Fransız seçmenlerinin üçte birinden destek aldı. Bu bile alarm zillerini çalmak için yeterlidir.
Tüm Avrupa'da aşırı sağ yükselirken, Le Pen'in de yükselebileceği zaten öngörülüyordu. Buna rağmen Fransa'da seçilme ihtimalinin de zayıf olduğu düşünülüyordu. Fakat aldığı oy oranı bir sonraki seçimlerde Le Pen'in daha tehlikeli bir aday olabileceğini gösteriyor.
Macron ile birlikte Fransa'nın ne yönde ilerleyeceği ciddi merak konusu.
Fakat Le Pen'in de seçim sürecinde ima ettiği gibi Macron tarzının Fransa'yı Almanya karşısında küçük ortak statüsüne düşürme ihtimali çok yüksek.
Buna işaret eden Le Pen "Kim seçilirse seçilsin Fransa'yı bir kadın yönetecek.
Ya ben ya Merkel" demişti.
Eğer bu öngörü doğru çıkarsa, Almanya'nın Fransa üzerindeki etkisi artabilir. Almanya AB'den bağımsız yükselişini sürdürüken Fransa'nın Macron ile birlikte Almanya'ya teslim olması
Fransız cumhuriyetçileri çok rahatsız edebilir. Ve bu tekpinin daha da artmasına ve ana akım Cumhuriyetçi çizgideki insanların da Le Pen'e kaymasına neden olur. Eğer böyle olursa, Avrupa'daki aşırı sağ yükseliş zirveye ulaşmış olur. AB projesi toprağa verilir.
Her ne olursa olsun, Almanay ve Fransa AB'nin motor güçleridir.
Diğer üye ülkelerde meydana gelecek sorun AB'yi sakat bırakır ancak Fransa ve Almanya'nın sorun çıkarması AB'yi öldürür. Bu nedenle Almanya'nın izlediği tek taraflı siyaset ve ekonomik ilişkileri sürdürürken dikkat etmesi ve Fransızları ürkütmekten çekinmesi gerekir.
Fakat Almanya öylesine hıslı görünüyor ki, bu tür bir ihtiyata ne derece girer bilemeyiz. Almanya 280 milyar dolar ticaret fazlası veriyor. Yani ticarette başta AB olmak üzere tüm ortaklarını kendine bağımlı hale getiriyor.
Macron ile birlikte Fransa'nınAlmanya'yı idare etme politikası doğarsa o zaman Fransa'da Almanya karşıtı tepki doğma ihtimali çok yüksektir.
Tabii bekleyip görmek lazım. Belki de Macron kendisi iktadardayken Almanya'ya tepki duyarak daha milliyetçi bir tavra bile sürüklenebilir.
Yakın dönemde Fransa Almanya arası ilişkilerin zedelenmesi kimseyi şaşırtmasın.
[Takvim, 9 Mayıs 2017].