Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP içindeki adı konulmamış bazı görünmez engeller kadar sınıfsal engelleri de aşması gerekiyor. CHP içindeki 'kentli, beyaz Türk, Kemalist' ekibin, Kılıçdaroğlu'na kolay kolay teslim olmayacağı ve atılan her adıma bunun Amerikancı bir hamle olduğu yönündeki reaksiyonları partideki çatlamayı derinleştirebilir. Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye getireceği yeni siyaset, hem kendisinin hem de partinin geleceğini belirleyecek.
"Dün dünde kaldı cancağızım, Bugün yeni şeyler söylemek lazım..." Mevlânâ
Yazımızın başlığını oluşturan "Yeni Türkiye: Yeni CHP" cümlesi 24 Aralık 1995 seçimleri öncesi CHP'nin kullandığı 'Yeni CHP: Yeni Türkiye' sloganının tersten okunmasıdır. CHP seçim kampanyasında 'Dünyada yeni sol, Türkiye'de yeni CHP' tezini kullanırken yeni Türkiye'yi kurmanın ancak yeni CHP ile mümkün olacağını öne sürmüştü. Baykal seçimlerde temel slogan olarak "Yeni CHP: Yeni Türkiye" cümlesini kullanmasına rağmen daha sonra ne 'yeni CHP'nin kurulmasına ne de CHP'nin yenilenmesine izin verdi.
Baykal yönetimindeki CHP, tarihinde görülmediği biçimde içe kapanmış ve statükoya teslim olmuştur. Parti bu dönemde yeniden eski 'devletçi-vesayetçi' karakterine bürünmüştür. Baykal, parti tabanını genişleten ve partiye açılım yaptıran bir lider olmak yerine parti tabanını 'kentli-eğitimli-orta sınıf' bir zümreye kilitlemiş ve zamanla bu kitlenin esiri olmuştur (1). Bu anlamda 1995 seçimleri CHP'nin kaderini tayin eden önemli bir seçimdir. Partinin yeniden yapılandırılmasını sağlayamayan Baykal, doğal olarak başarısızlığa mahkûm olmuştur. Bu siyasetsizliğin sonucunda CHP ilk defa 1999 seçimlerinde barajın altında kalmıştır.
Cumhuriyet'le yaşıt bir kurum olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve onun genel başkanının içine düştüğü son durum yalnızca Deniz Baykal'ın şahsıyla açıklanacak basit bir sorun değildir. Burada topyekûn sosyal demokratların içine girdiği akıl tutulmasını görmek gerekiyor. Baykal olayının ayrıntıları, iddiaları bir yana son on gündür yaşananlar dahi başka söze hacet bırakmıyor. CHP yönetiminin mevcut krizi yönetme biçimi, mesele karşısında alınan tavır, parti içindeki iktidar mücadelesi, basına verilen demeçler sadece CHP genel başkanını itibarsızlaştırmakla kalmadı, haddizatında partiyi ve ona oy veren kesimleri de rencide etti. CHP, kriz yönetiminde maalesef bir kez daha sınıfta kaldı.
Tek sorun Baykal mı? Deniz Baykal'ın istifası ile üzerinde pek fazla durulmayan bir diğer konu da 18 yıllık genel başkanlığı döneminde 8 seçim yenilgisi almasına rağmen Baykal'ın siyasetinin bir kez olsun konuşulmayıp tartışmanın bugün Baykal'ın şahsına indirgenmesidir. CHP'nin içine girdiği siyasetsizliği ve akıl tutulmasını bundan daha iyi ortaya koyan başka bir örnek olamaz. CHP'nin sorunu Baykal'ın gitmesi, Kılıçdaroğlu'nun gelmesiyle çözülecek basit bir liderlik sorunu değildir. Meselenin bu duruma gelmesinde bilerek ya da bilmeyerek CHP'ye yakın medyanın büyük günahı bulunuyor. Merkez sağın liderlerini yerden yere vuran ve dolaylı da olsa barajın altında kalmalarına sebep olan kalemlerin Baykal'a karşı korumacı tavırları bugün çok daha büyük sorunlara yol açmıştır. CHP'ye korumaya mazhar bir pozisyon verilmesi ve tenkitlerden arî tutulması partinin zaman içinde özeleştiri yeteneğini yitirmesine ve toplumu doğru okuyamamasına sebep oldu..
CHP'nin çözüm bekleyen yapısal birçok sorunu var. Bu sorunlar çözülmeden yani siyaset değişikliği olmadan mevcut problemler çözül(e)mez. Cumhuriyeti kuran, demokrasiye geçişi sağlayan, solu inşa eden ve birçok değişime imza atan CHP, geldiğimiz noktada ülkenin önünü tıkayan bir işleve bürünmüş durumda. Partinin liderlik de dâhil baştan sona yeniden yapılandırılması gerekiyor. 1990'larda ıskalanan bu fırsat bir kez daha CHP'nin önüne gelmiş vaziyette. Bugün CHP'de yaşanan mücadele gecikmiş bir reform projesinin hayata geçirilmesidir. CHP ya bu fırsatı değerlendirip Türkiye'nin partisi olacak ya da küçük bir hizbin elinde marjinal bir parti haline gelecektir.
CHP'de uzun süredir devam eden bu tartışma aslında partinin geleceğini tayin edecek bir tartışma. Bu tartışmaya 'İnönü-Ecevit' mücadelesi de diyebiliriz. İnönü'nün 'devletçi-vesayetçi-korumacı' tavrı karşısında Ecevit'in 'halkçı-demokrat-özgürlükçü' yaklaşımı CHP içinde devam eden tarihsel bir paradoksa işaret ediyor. CHP'yi dün olduğu gibi bugün de ileri götürecek olan tavır özgürlükçü tavrıdır.
İnönücü ekolden bir siyasetçi olan Baykal'ın yerine Ecevitçi birinin lider olması ve partiyi daha sahih bir parti haline dönüştürmesi gerekiyor. Partideki bu 'iki tarz-ı siyaset' ülkedeki genel siyasetle örtüşen bir duruma da işaret ediyor. Ülkenin yaşadığı krizlere bağlı olarak, CHP de kriz yaşıyor. Bu anlamda ülkenin değişmesi ile CHP'nin değişmesi ya da CHP'nin değişmesi ile ülkenin değişmesi arasında doğrudan bir ilişki var.
CHP'nin 'AB, demokratikleşme, Kürt meselesi, din-devlet ilişkileri, işsizlik-yoksulluk vb.' gibi konular başta olmak üzere partinin çağdaş bir sosyal demokrat partiye evrilmesi icap ediyor. Son 15 yıldır değişimcilik-reformculuk özelliğini yitiren, sol vasfını kaybeden, 'tek adam ve tek kimlik'li bir partiye dönüşen CHP'nin acil olarak yeniden yapılandırılması gerekiyor. Baykal döneminde 'parti iktidarının', 'ülke iktidarına' tercih edilmesi partinin içe kapanmasına ve iktidar alternatifi olamamasına yol açtı.
Kılıçdaroğlu ne yapacak? Kemal Kılıçdaroğlu, ülkeyi ve özellikle de ekonomiyi AK Parti'den daha iyi yöneteceğini ispatlamaz ve topluma umut veremezse CHP'yi iktidara taşıması mümkün değildir. CHP'nin temel sorunlarından bir diğeri de Sencer Ayata'nın belirttiği gibi seçmenle parti yönetimi arasındaki ilişkide yaşanıyor (2). CHP'nin seçmen tabanının standartlarıyla partinin performansı arasında büyük bir mesafe var. Bir başka sorun alanı da parti yönetiminin yaşı ile ülke demografisi arasında. Ülke nüfusunun büyük kısmının gençlerden oluşmasına rağmen parti yönetiminin emeklilik yaşı geçmiş isimlerden oluşması çözülmesi gereken bir başka çelişki.
Kabul etmek lazım ki CHP'nin toplumla olduğu gibi kendi seçmeniyle de arasında bir hiyerarşik mesafe var. CHP'nin, Ecevit'le terk ettiği ancak Baykal'la yeniden döndüğü elitist yaklaşımını ve 'halka rağmen, halkçı' tavrını değiştirmesi gerekiyor. DP'nin başlattığı değişim ve kalkınma hamlesi nasıl ki 1970'li yıllarda CHP iktidarının önünü açtı ise doğru bir okuma yapılması durumunda AK Parti'nin başlattığı reformlar yeni bir CHP iktidarının yolunu açabilir. Bunun için evvela CHP'nin ideolojik bir okuma değil, sosyolojik bir okuma yapması gerekiyor.
Mümtaz'er Hoca'nın yerinde ifadesiyle CHP'nin modern bir sol parti olmasının önündeki en büyük engellerden biri onun 'devlet partisi' olma hüviyetidir (3). Farklı kimlikleri kucaklamakta zorlanan, tekçi ve resmi söylemi tekrar eden CHP'nin en az 1970'li yıllardaki CHP veya 1990'lardaki SHP kadar reformcu olması gerekiyor. Kılıçdaroğlu'nun, partinin bu tekçi kimliğini değiştirmediği müddetçe başarılı olması çok zordur.
Deniz Baykal'a duyulan öfke ve tepki, Kılıçdaroğlu'nun işini kolaylaştırırken aynı zamanda ona büyük bir kredi de açıyor. Ancak bu kredi sonsuz ve tükenmeyecek bir kredi değil. Belli ki bu kan değişimi kısa vadede CHP'yi olumlu etkileyecek ve oylarını artıracak. Kılıçdaroğlu'nun genel başkan olması tabanda yeni bir heyecan ve yeni bir umut yaratmış durumda. Fakat uzun vadede Kılıçdaroğlu'nun kaderini kendi tercihleri belirleyecek.
Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığıyla ilgili olumlu bir hava söz konusu iken aynı zamanda 'AB, Kürt meselesi, Kıbrıs vb.' gibi konularda alacağı tavır CHP'deki kırılganlık katsayısını yükseltebilir. Kılıçdaroğlu aslında büyük ve zor bir imtihanla karşı karşıya. Bir yandan Türkiye siyasetinde var olabilmesi ve partisini büyütebilmesi için yeni bir siyasete, özgürlükçü söyleme ve ezber bozan bir yaklaşıma ihtiyacı var. Diğer taraftan CHP'deki bütünlüğü sağlayabilmek için ise daha mutedil bir dile ve daha ihtiyatlı bir siyasete ihtiyacı var. Kılıçdaroğlu bu iki çelişen eğilimi yönetebildiği müddetçe o koltukta oturabilir ve partisinin oyunu artırabilir. Aksi takdirde Cumhuriyetçi Güven Partisi örneğinde olduğu gibi yeni kopmalar yaşanabilir. Bunun yanında Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP içindeki adı konulmamış bazı görünmez engeller kadar sınıfsal engelleri de aşması da gerekiyor. CHP içindeki 'kentli, beyaz Türk, Kemalist' ekibin, Kılıçdaroğlu'na kolay kolay teslim olmayacağı ve atılan her adıma bunun Amerikancı bir hamle olduğu yönündeki reaksiyonları partideki çatlamayı derinleştirebilir. Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye getireceği yeni siyaset, hem kendisinin hem de partinin geleceğini belirleyecek.
(1) Hatem Ete, 'Kaçıncı CHP', Star Gazetesi, Açık Görüş, 16.05.2010 (2) Sencer Ayata, Merkez sağda şu anda herkesin iştahı kabardı, 7 Nisan 2009, Milliyet Gazetesi (3) Mümtaz'er Türköne, 'CHP Nasıl Kurtulur?' Liberal Düşünce, Güz, 2004