"Kendimizi petrol sonrası bir döneme geçirmek zorundayız"
Demişti, Venezuela'nın efsane lideri Hugo Chávez. Kast ettiği ise, daha ziyade alternatif enerji kaynaklarını devreye sokmaktı. Oysa sözde de icraatta da ülkenin ihtiyacı, bunun çok daha ötesinde, ekonomiyi çeşitlendirip güçlü bir yapıya sokabilmek olmalıydı.
2013 yılında göçüp giden liderin ardından bugün Venezuela, enerjiden gıdaya pek çok temel ihtiyaçta kıtlığa düçar durumda. Marketlerin önünde bitmek bilmeyen uzun kuyruklarda, o kuyruklara giremeyenler için ise çöplerde yiyecek arayışları giderek trajik bir hal alıyor. Yağmacılar ise, işin diğer ürkütücü tarafı. Ülkede suç oranı giderek tırmanırken, insanlar gece sokağa çıkmaktan korkar hale gelmiş durumda.
Sokağa çıkamamak belki de şu an en az dert edilen mesele olsa gerek. Halk, yeterli beslenmenin yanı sıra, en insani gereksinim olan hijyen ve sağlık hizmetlerinden de yoksun. Temiz su sıkıntısı varlığını sürdürürken, hastanelerde tıbbi malzeme ve steril koşullar da yok. Yeni doğanlar ve hatta yeni anne olanların ölüm oranı yükselirken, sayısız hasta için tedavi şu sıralar hayal.
Ülkede elektrik kesintileri ise, bir diğer büyük problem... Enerjisini büyük ölçüde hidroelektrikten alan Venezuela, son dönemdeki Latin kuraklık rüzgârında bir de bu taraftan savruluyor. Kısmen elektrik kıtlığından mütevellit, kamu çalışanlarının haftada sadece 2 gün çalıştırıldığını duymuşsunuzdur. Başkan Maduro bu arada tasarruf için halka, çamaşırları asarak kurutmaktan klimaların derecesini ayarlamaya kadar çeşitli akıllar veriyor. Hatta işi, kadınlara saçlarını makinesiz, doğal kurutmalarını salık vermeye kadar götürdü. Alay konusu yapılan bu sözler dahi, ülkenin içinde bulunduğu çaresizliği anlatmaya yetiyor.
NE OLDU DA BÖYLE OLDU?
Venezuela ekonomisi baş aşağı giderken, halkı da onunla batıyor. 2015 yılında %5,7 oranında daralan ekonominin, düşüşünü bu yıl da hızla devam ettirdiğine, rakamlar da acılar da şahit. Kuraklık ve petrol fiyatları son dönemde yaşanan gelişmelerin yüzeydeki doğal açıklaması tabii ancak bu vesileyle, Chávez'in de, halefi Maduro yönetiminin de, müstakbel talihsiz zamanlara karşı ekonomiyi sağlama almadıkları gün yüzüne çıkıyor.Nitekim ihracat gelirlerinin %90 üzerinde bir bölümünü petrole bağlamış olan Venezuela'nın acayip bir kaynak bağımlılığı var. Bir zamanlar petrolün keyifli günlerinde üzerinde güneş açan ülke, kendini iyi hissedip kamu harcamalarında fazla cömert davranırken halkı mutlu etmiş ancak yine aynı halkın geleceğini teminat altına alamamıştı. Kamulaşmaya gitmesiyle ün salmış sosyalist yönetim, üretimde çeşitliliği güçlendiren bir hikâye yazamazken, ülkede yolsuzluk da bir yandan alıp başını gitmişti. Üstüne üstlük fiyat kontrolleri üretimi vururken, sermaye kontrollerinin de yaşanan sürece dâhil olduğunu belirtmek gerek.
Gelinen noktada para birimi Bolivar eriyip bitmişken, ülkede döviz bulmak da mucize. Ve kara borsada çıldırmış olan sadece dövizin değil, kıt ihtiyaç maddelerinin de fiyatı… Yaşanan enflasyonun resmi düzeyi 2015 sonu itibariyle %181 ile 3 hanelerde ve tahminlere göre seneye 4 basamağı dahi zorlayacak. Devlet bir yandan koca koca açıkları kapamak için para basma telaşındayken, neden olmasın? İşsizlik oranı da giderek tırmanırken, tüm bunların sonucunda Venezuela, sefalet endekslerinde dünyanın zirvesinde sürünmeye devam ediyor.
KAYNAK LANETİ
Chávez'in "21. Yüzyıl Sosyalizmi" rüyası işte bu hal bir kâbusa dönüşmüşken, Başkan Maduro ise yaşananları komplo olarak nitelendiriyor. Halkta ise, kendisinin görevden ayrılması için referanduma gidilmesi yönünde bir hareketlenme var ancak karşılığında bir aksiyon görülemiyor. Dolayısıyla tam bir kargaşa içinde olan ülkede yer yer ayaklanmalar var. Özel durum ilan eden Maduro ise, polis gücünü ortalığa salarak isyanları kontrol etmeye çalışıyor.Öte yandan, sorunun kökeni olan ekonominin nasıl kurtarılacağına dair ise, bir umut görmek hayli zor… Maduro'nun tahminen hayalinden geçen petrol fiyatlarının toparlanması da, Çin'den yardım gelmesi de, derin problemleri çözmeye yetecek cinsten değil. Haliyle de, "bu gidişle ne olacak?" sorusu, akılları kurcalayıp duruyor. Halk sonunda patlar mı derseniz, herkes 1989'un Caracazo dehşetini hatırlayıp korkuyor.
Sözün özü, bugün dünyanın en zengin petrol rezervini barındıran kara parçasının üzerinde, yoksul, aç ve hasta insanlar oturuyor. Derken, geçen Eylül "Kaynak Laneti mi?" başlıklı yazıma başlarken sarf ettiğim cümle aklıma geliyor:
Zengin toprağın yoksul insanı olmak…
Son zamanlarda Karayip'te, bir de hakiki ve trajik bir hayatta kalma mücadelesi yaşanıyor. Venezuela halkı can çekişiyor.
[Yeni Şafak, 10 Haziran 2016].