Biden dönemine dair beklentiler birçok ülkenin dış politikasına şekil vermeye başladı. Yeni dizilişler karşımıza çıkıyor. ABD'nin nükleer müzakereler üzerinden İran'la ilişki yenileme ihtimali üzerine yapılan hesaplara göre birçok ülke baltaları gömüp aralarındaki sorunları arka plana itme çabası gösteriyor.
Ben şahsen Biden yönetiminin Ortadoğu siyasetine etkisinin biraz abartılı okunduğunu düşünüyorum. Biden döneminde çok laf, az iş olacağını öngörüyorum. O nedenle tektonik değişimler ve hızlı viraj almaları çok benimsemiyorum. Ama erken kalkan yol alır diye düşünüyorsanız ve bazı sorunlu alanların üzerini örtmek istiyorsanız çok hızlı olmamak kaydıyla yeni duruma uyum göstermeye çalışmak da gayet doğaldır.
Bana sorarsanız İran ile ABD arasında sağlam bir mutabakat doğma ihtimali pek yok. Bir anlaşmaya varılsa bile bunun yıllar alacağını söyleyebilirim. O yüzden süratle tüm ittifak ilişkilerini ters düz etmek doğru olmaz. Ama bir mıntıka temizliği yapmak da fena bir seçenek değildir.
Türkiye de tüm devletler gibi kendisine bir yol bulmaya çalışıyor. Ama maalesef muhalefetimiz bunu da baltalamanın peşinde. Türkiye Karabağ'a, Libya'ya ve Suriye'ye müdahil olurken "Ne işimiz var oralarda, diplomasi ile çözelim sorunları" diyenler bugün diplomasi çabalarını alaya alma gayreti gösteriyor.
Halbuki aptala anlatır gibi anlatmaya çalışıyoruz. "Ebedi dostluk, ebedi düşmanlık yoktur" diyoruz. "Bir konuda anlaşmak, her konuda anlaşmak anlamına gelmez" diyoruz. "Karşı taraf bizim çizgimize geldiyse tabii ki diplomasiye şans vermek gerek" diyoruz. Ama bütün bunlar söylenmemiş gibi hâlâ ağzını yaya yaya "Hani Mısır'la kavgalıydık" diyebilecek aymazlar çıkıyor.
İşe yarar mı bilmiyorum ama laftan anlamazlara birkaç örnek verelim. Eğer bu işler sizin dediğiniz gibi ya hep diplomasi ya hep savaş olsaydı dünya tarihinde buna benzer tek bir örnek devlet ilişkisi bulamazdınız. Dünya savaşlarında birbirinin gırtlağını sıkan ve milyonlarca kayıp veren Almanlar ile Fransızlar masaya oturmaz, dünya savaşları bitmezdi. Rusya ile Amerika, Soğuk Savaş boyunca hiç müzakere yapmazdı. Atatürk, Venizelos'la dostluk kurmazdı.
Bütün bu örnekler bize şunu gösterir: Ortada bir gerilim varsa bazen siyaset tükenir ve kavga devreye girer. Kavganın ardından da diplomatik müzakere yapılır. Varsa askeri zaferiniz, bunu diplomasi masasında karşı tarafın kabullenmesini sağlarsınız. Önemli olan bu kavgada kazanıp kaybettiğinizdir. Sonra da bu yeni gerçekliği diplomatik bir zafere dönüştürüp dönüştüremediğinizdir.
Akdeniz'e donanmanızı çıkartırsınız. Tek başınıza tüm diğer aktörlerin planlarını terse çevirecek kadar güç kullanırsınız. Onlar da sizi devre dışı bırakamayacağını anlar.
Masaya gelir. Siz de bu yeni durumu diplomasi masasında karşı tarafa dayatır ve kazanırsınız. Yunan tezini çöpe atar kendi tezinizi tüm bölge ülkelerine kabul ettirirsiniz. Yunanistan'ı kenara itersiniz.
Doğu Akdeniz'de olan tam da budur. Türk donanmasının ve siyasi iradesinin zaferi şimdi diplomatik bir zaferle taçlanıyor. Bundan ancak Türkiye düşmanları rahatsız olur.
[Sabah, 16 Mart 2021].