Türkiye'de son yıllarda yaşanan siyasi mücadele, ulusalcılara ve atası olan sol Kemalist düşünsel geleneğe, yaratıcılık açısından altınçağ yaşatıyor. Kazanmak için çalışmanın da gerektiği son dönemde bu gelenek yıllarca sakladığı yaratıcılığı daha rahat kullanmaya başladı. Bu yaratıcılığın en başarılı örneği ise hiç şüphesiz "mahalle baskısı" kavramıydı. Siyaseti yaşam tarzına indirgeyen bu icatla, çıkarları, siyasi çizgisi, siyaset , toplum ve kültür algısı farklı bir çok kişi, yaşam tarzı üzerinden korkutularak ulusalcı siyasi çizgiye getirildi. Bir çok kesim bu tür paranoyalar yoluyla, demokrat ulusalcı çizgi için dolgu malzemesi olarak kullanıldı. "Mahalle baskısı" kavramının faydaları bununla bitmedi. Bu kavram sadece içeride kullanılan bir siyasi araç olarak işe yaramadı, aynı zamanda dışarıda da kullanıldı.
Türkiye'deki bazı gelişmeleri olumlu gören bir çok dış gözlemciye, benzer "yaşam tarzı" avantajı kullanılarak, "Türkiye'de çalışmanız gereken kişiler, sizinle aynı hayat tarzına sahip olan bizleriz" mesaji verildi. Bu şikayetin uluslararası siyaset arenasındaki adı ise "eksen kayması" olarak kayıtlara geçirildi.
ABD-AB farkı
AB'de, bu söylemin çok fazla alıcısı yok. Referandum konusunda AB'den gelen açıklamalar ve destek mesajları bunu açıkça gösteriyor. Oysa ABD'de durum oldukça farklı. ABD referandum sonucuna kadar, referandumla ilgili net bir tavır almak bir yana, neredeyse "eksen kayması" çerçeveli stratejik değerlendirme toplantıları düzenlemeyi tercih etti.
Bunun başta ABD-AB farkından kaynaklanan bir çok nedeni var:
AB'nin aksine ABD'nin çoğu zaman doğrudan konuşmayı tercih etmesi; AB'nin Türkiye'yi tarihsel, sosyal, coğrafi ve demografik sebeplerden dolayı yakından tanımasına karşın, ABD'nin Türkiye algısının, yaşam tarzı ortaklığı ve güvenlik işbirliği temeline dayanıyor olması (Bir başka deyişle ABD'nin, Türkiye'yi ABD'ye kadar gelebilmiş geleneksel Türk elitleri ile NATO bünyesinde beraber çalıştıkları askeri elitler üzerinden tanıyor olması); AB'nin normatif tavrına karşı ABD'nin pragmatik olması; ve elbette ABD'de, Türkiye de dahil Ortadoğu siyasetine büyük oranda doğrudan ya da dolaylı müdahalelerle İsrail Lobisi'nin yön vermesi.
Türk-Amerikan ilişkileri tekeli kırılmalı
Şimdi Türkiye'nin Türk-Amerikan ilişkilerini açıkça masaya yatırmasının zamanı geliyor. Öncelikle Türk-Amerikan ilişkilerindeki anlam kaymalarının ve ABD'de oluşan Türkiye imajının sorgulanması gerekiyor.
Bunun için de ilk tespit edilmesi gereken noktalardan biri ABD'nin Türkiye imajının nasıl, nerede ve kimler tarafından oluşturulduğu. Bunun için de geniş çaplı oturumlar, konferanslar ve çalıştaylar düzenlemek gerekiyor. Gerek devlet nezdinde gerekse sivil toplum düzeyinde bu tartışmalara, siyasi doğruculuğa prim vermeden eğilmek faydalı olabilir.
Aksi halde Türkiye imajını belirleme tekelini elinde tutanlar, bunu yaşam tarzı ve İsrail'in çıkarları ekseninden çıkaramayacaklar. Bunun ise değil orta ve uzun vadede, kısa vadede de olumsuz sonuçlara yolaçacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.
Model ortaklık korkuttu
Aslında model ortaklık nosyonu zımmen bunları da öngören bir çerçeveye sahipti. Türk-Amerikan ilişkilerinin tabana yayılması, sorunların krize dönüşmeden ele alınması, ilişki tekelini elinde tutanların etkisinin azalması vs. Ancak bunu talihsiz bir zamanlamayla izleyen iki önemli gelişme, yardım gemileri ve BM Güvenlik Konseyi'ndeki hayır oyu, model ortaklığı neredeyse gelişemeden boğmak isteyenlere, altın bir fırsat sundu. Bu çevreler de hiç vakit kaybetmeden mahalle baskısını küresel dile tercüme ettiler: Eksen Kayması.
İlişkilerin çeşitlenmesini, tartışılmasını, geliştirilmesini istemeyenler başka konulardaki hınçlarını, Türkiye'yi tartışmaya hasretmeye başladılar. Bir diğer deyişle, Türkiye'den atılan mahalle baskısı çığlığı, Washington'da eksen kayması şeklinde duyuldu. Bunda şaşılacak bir durum da yok. Zira ilişki tekelini kaybedenler yeniden mevzi kazanmak için manipülasyondan propagandaya ellerinden gelen her çabayı harcayacaklardı. Şimdi de bunu yapıyorlar.
Türkiye tartışmaları çeşitleniyor
Yaz boyu devam eden bu hummalı kampanya süreci, ancak Ağustos ortasından sonra meve vermeye başlamıştı. Bu dönemde bir çok toplantı yapıldı, Türkiye neredeyse her platformda tartışıldı. Ancak referanduma kadar tartışmalar daha çok referandumdan hayır çıkacağı beklentisi ile Erdoğan sonrası Türkiye ile nasıl ilişki kurulacağı üzerinde yoğunlaşıyordu. Şimdi ise durum biraz daha değişecek.
Bunun işaretleri de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı:
Geçen hafta GMF'in Transatlantik Eğilimler Raporu'nun 6 büyük bölümünden birinin Türkiye'ye ait olması, burada konuşma yapan ABD Dışişleri'nden Phil Gordon'ın 5 başlığından birinin Türkiye olması, Heritage gibi Türkiye ile ilgilenmeyen etkili muhafazakar bir düşünce kuruluşunun Türkiye ile ilgili açık/kapalı program düzenlemesi, akademik Ortadoğu çalışmalarında Neocon çizgiyi temsil eden ASMEA adlı kuruluşun Türkiye konusuna bu yıl özel yer ayırması, Washington üniversitelerinden George Washington'ın Türkçe eğitimine başlaması ve giderek Türkiye Programı oluşturmaya doğru yol alması, George Mason'ın Türkiye ile ilgili çalışmalara ağırlık vermesi vs. vs.
Yeniden yapılanma dönemi
GMF Toplantısı sırasında yaptığı konuşmada son 4 ay boyunca sergilediği tavrından daha yumuşak mesajlar vermeye itina gösteren Gordon'ın söyledikleri aslında şu andaki tabloyu tam anlamıyla yansıtıyor. Bundan sonra Washington biraz daha dikkatli hareket edecek, Washington'daki hükümet karşıtı lobi güç kaybedecek, yeni uzman ve yeni akademisyenlere yer açılacak, "yaşam tarzı" ya da "eksen kayması" üzerinden ucuz prim yapan eski uzmanlar itibar kaybedecek, yaşam tarzı tartışmalarının yerini, gerçek işbirliği konuları alacak.
İşte bu yüzden Türkiye'de de Türk-Amerikan ilişkilerinin eksisi-artısı artık kamusal bir şekilde tartışılmalı. İlişkiler güvenlik parantezinden çıkarılmalı. Referandumla, üzerinden darbe kamburunu atan Türkiye artık ABD ile daha rahat ilişki kurabilecektir. Referandum sonucu bu konuda daha rahat davranmayı tercih eden Obama'yı da güçlendirecektir. Tam da bu yüzden aslında bu dönem Türk-Amerikan ilişkilerinin yeniden yapılandırılma dönemi olabilir.
İlkeli duruş ilişkileri geliştirir
Bu süreçte Türkiye'nin tavrını netleştirmesi, belli konuları kamuoyu ile paylaşmasını gerektirecek, bu da devlet üzerindeki sorumluluğu azaltacaktır. Washington'daki olumsuz havanın sadece Türk uzmanların anlattıklarından değil, çeşitli nedenlerle oluşan genel olumsuz havadan kaynaklandığını anlamak gerekir. ABD'deki sadece Türkiye kökenli Türkiye uzmanlarının değil, Türkiye uzmanı diye gezen ABD'li bir çok uzmanın da iktidar oyununun parçası olduğunu kavramak, herkese ağırlığına ve yerine göre davranmak bu sorunların çözümünde yardımcı olacaktır.
Ve son olarak da Türkiye'nin tavrı: Türkiye'nin yaşadığı sorunların kaynağı aslında son derece açık: İsrail'le yaşanan gerilim ve bu gerilimin başka alanlara taşınarak dolaylı hal alması. Washington'da Türkiye'nin bu konulardaki haklılığını, ahlaki düzeyde inkar edemeyenlerin kullandığı en önemli enstrüman ise Türkiye'nin yumuşak sözden anlamayacağı, "sertlik karşısında adım atacağı" propagandası. Eğer Türkiye İsrail konusundaki taleplerinden ve pozisyonundan geri adım atarsa, bu kampanyaya boyun eğmiş olacak. O zaman "eksen kayması" şantajı kazanmış olacak. Türkiye'nin tüm bunları anı anda sürdürecek ilkeli bir tutum alması, yeni bir başlangıç için en önemli kazanım olacaktır.
ATV Washington Temsilcisi / SETA Washington Direktörü
http://www.usasabah.com/Yazarlar/Nuh_Yilmaz/2010/09/22/mahalle_baskisi_olarak_eksen_kaymasi